Nichole Kidman’ın Stepford Wives filmini izlediniz mi bilmiyorum. Bir kasabada eşlerinin mükemmel olmasını isteyen erkekler onları robatlara dönüştürüyorlar.Her biri mükemmel görünen,mükemmel yemek ve ev işi yapan, yatakta süper,fazla konuşmayan,cevap vermeyen birer robota dönüşüyorlar.
Tabi bu işin abartılmış kısmı.Ama şimdi eğriye eğri,doğruya doğru...
Son zamanlarda çevremden sıkca duyduğum ve gözlemlediğim bir başka boyut var ilşkilerde. Asla da itiraf edilmeyen!İstediği kadar modern,anlayışlı,açık görüşlü ve bilgili olsun,birçok kişide ortaya çıkabilen bir yön. Herkes sanırım kendine “Stepford eşi” istiyor bir yerden sonra.
Ciddi ilişkiler,çok emek harcananlar,evlilikler,aşklar.. Hiçbişey değişmiyor. Erkekler de kadınlar da,öncelikle onu bir adım öne taşıyacak,kendine birşeyler katabilecek,kendi ayaklarının üzerinde durabilen,kendi sosyal çevresi olan,güçlü eşlerden hoşlanıyorlar.Karşısındakinin deli doluluğuna,ondan bağımsızlığına, her dakika onu sıkıştırmamasına aşık oluyorlar,özellikle de erkekler.Nedendir,çünkü daha o kadar karşı taraf tarafından kale alınmamaktadırlar.Kendi hayatları vardır,kendi planları. Buna aşık olan erkekler ve kadınlar,iş ciddiye binip de o insan gerçek anlamda hayatlarına girdiklerinde,bu “bağımsızlık ve başına buyrukluktan” sıkılmaya başlayıp karşı taraf artık ondan vazgeçsin,tamamen kendi hayatlarına uysun istiyorlar.E zamanında sevdikleri ve aşık olmalarına sebep olan şeyler artık onları zorlayan etmenler haline geliyor,kadın,erkek onlara ait oluyor birkere.Artık sosyal çevreleri ayrı kıskançlık kalemlerinden başka birşey olmuyor.
Herkes biyerden sonra kendini zorlamayacak ilşkiler, kişiler ister. Onları sıkan şeylerin aslında aşık oldukları kişinin,onlara aşık olmalarına neden olan tatlı deli doluluklarının olduğunu unuturlar. Kimsenin mükemmel olmadınığı, asıl sevginin “olduğu gibi,yanlışıyla doğrusuyla,huysuzluklarıyla,bencillikleriyle sevebilmek olduğunu unutuyorlar n kötüsü...Oyüzden herkes bir “stepford kadını”,”stepford erkeği” istiyor sanırım içten içe.
Erkekler de kadınlar da sonunda “bağımsız,güçlü,ne istedini bilen,istedini de açıkca dile getiren” eşlerden değil, görüp görmemezlikten gelen,bilip çok konuşmayan hakkını savunmayan, her daim”tamam hayatım “diyen eşlerden hoşlanıyorlar.Tamam bu çok arabesk olmuş olabilir.Şöyle söyleyeyeyim, “bu hayatta herkes kendi borusunu öttürmek istiyor bir yerden sonra.”
Karşısındakini kendine uydurmaya çalışmak, olduğu gibi kabul edememek,değiştirmeye çalışmak günümüz ilşki ve evliliklerinin en büyük nedeni bence,en azından benim gözlemlediğim kadarıyla öyle. “Sen çok değiştin”sözünün asla itiraf edilmeyen açıklaması da bu sanırım...
Toplumun da yüzyıllardır herkese işlediği bu değil midir?Kadınların adı öyle bir çıkmıştır ki “dırdırcı”ya, değiştirmek ne mümkün,haklı da olsan haksız da olsan “dırdır”ediyorsundur.Hem denmez mi “kadının görmeyen,duymayan,bilmeyeni makbuldür”diye. Bu düşünceler hep aynı takımın oyuncuları değil midir? Dünyanın en anlayışlı,modern kadını olun,kendinizi “dırdır ediyor” konumuna düşürülmüş bulmadınız mı hiç? Ya da dünyanın en modern,anlayışlı erkeği olun, eşiniz haklı da olsa “of görmesin duymasın kadının en makbulü bu”diye geçirmediniz mi içinizden?
Her ne kadar evrilmiş olsak da,içimizde derinlerde biryerde “evrilmeyen”duygular var o kesin. Kıskançlık, güç, ego gibi. Belki bunların kendi içimizde biraz farkında” olmak ,ilşkilerimizde biraz daha huzur,biraz daha samimiyet getirir bize.
www.fashionordic.blogspot.com
İMGE ÖZBEK
YAZARA E-POSTA GÖNDER