İnsanın gelmek için can attığı, gelince de ya topuklarını çarpa çarpa arkasına bakmadan kaçtığı ya da terk etmek istese bile bir türlü gidemediği kocaman bir yer… İstanbul bırakmıyor çünkü; kendine hapsediyor geleni ya da baştan kabul etmiyor… İnsanın bu kocaman şehri tam anlamıyla sevebilmesi için burada doğması gerekiyormuş gibi geliyor bana. Kendini insanların içinde kaybediyorsun, gideceğin yeri bulmakta zorlanıyorsun bu kalabalıktan; hele bir de kalabalığı sevmiyorsan oturup bir bankta ağlayasın geliyor. Özletiyor bu şehir; aileni, geldiğin yerleri, dostlarını… Kimse kimseye bakmıyor, herkes birbirine yabancı, uzak, soğuk! Yalnız hissettiriyor sana kendini, aynı zamanda güçlü. Koskoca bir şehre, barınabilmek, mutlu olabilmek için kafa tutuyorsun, bu da gücünü gözler önüne seriyor, kendine güvenin gitgide artıyor. “Yapabiliyorum,” diyorsun, “her geçen gün biraz daha küçültüyorum seni karşımda”. Korkmamayı öğreniyorsun, korkunun ecele faydası yok biliyorsun!
Değiştiriyor bu şehir insanı… Giyimine özen gösteriyorsun, güzel kokuyorsun, saçların hep bakımlı oluyor, tırnaklarında her zaman oje; güzel bir kadın olmaya çalışıyorsun - İstanbul’un adına yaraşır - fakat ne yaparsan yap gün geçtikçe yaşlandırıyor seni, omzun biraz daha düşüyor, ciğerlerine kirli hava doluyor, gözlerin kirleniyor boğaza bakarken… Güven içinde yetişmişken burada güvenemiyorsun kimseye, yalnızca kendini düşünüyorsun; düşünmek zorundasın. İstanbul kimseye güvenilmeyecek kadar büyük!
Büyütüyor insanı İstanbul… Kuşbakışı gördüğün an sana kendini kadın, olgun bir erkek gibi hissettiriyor. Takım elbiseli bir adam, etek-ceket takımı giyen topuklu ayakkabılı, burnu yukarıda, saçları at kuyruğu, gözleri keskin bakan, uzun boylu bir kadın olduğunu düşündürüyor! Yaşadıkça da olgunlaşıyor insan; zorluklarına katlana katlana olgunlaşıyor! Geçim derdine düşerken, maaşına zammı beklerken, ay sonuna yaklaşırken büyüyor.
İnsana peygamber sabrı veriyor İstanbul… Birçok şeyi görmemeyi, görsen de tahammül etmeyi öğretiyor, gamsızlaştırıyor. İnsan sadece kendi durumunu takıyor kafasına; bu şehir bencilleştiriyor!
Geliştiriyor insanı İstanbul… Tarihine ilgi duyuyor insan burada. Yeri geliyor insana memleketinden daha çok şey öğretiyor kendiyle ilgili. Keşfedesi geliyor insanın, kendini merak ettiriyor…
Aşk gibi İstanbul; ne kadar kötü şey yaşarsan yaşa, ne kadar hayal kırıklığına uğrarsan uğra, sinirlen, bağır-çağır, ağla, isyan et, acı çek yine de aşka sığındığın gibi sığınıyorsun ona... Aşk gibi güzel adı… Aşk gibi tutsak ediyor kendine… Aşk gibi vazgeçilmez… Aşk gibi tutkulu…
Diyeceğim o ki; cesaretiniz varsa gelin buraya…
İstanbul güçsüzleri sevmiyor!
GÜLTEN ÇOŞKUN
YAZARA E-POSTA GÖNDER