Sakın ses etme! Tarif etmek için kelimeler arama. Karanlıkta kalmış birinin düğmeyi bulmaya çalışması gibi duvarlara dokunma.
Ne olur kalıplara sokmasan aşkı? Kısıtlı kelimelere mahkum etmesen o dünyayı. Israrla şekillendirmeye çalışıyorsun. Bir çabadır, yaşananları bilinen kalıplara uydurmaya çabalıyorsun. İşte bak tıkanıyor o zaman ruhum. Ağzımdan tek kelime çıkartasım gelmiyor o anlarda. İçim daralıyor bitmeyen akşamlarda.
Ben sana ilerdeki denize bak derken, sen ısrarla yosununa takılıyorsun. Beter ediyor beni bu hallerin. Neden bu kadar tezatlıklar içersindesin? Bir şey için çıkış noktası arar gibisin. Ancak belli etmeden yapmak için beni de yoklar gibisin.
Buna uğraştıkça bizi sadece kendi istediğin noktaya sürüklemeye çalışıyorsun. Bıraksan da şekillenmemiş duygular bütünü olsa tüm yaşanmakta olanlar. Akışına terk etsen kendine göre kurguladığın bu hayatı.
Anlamıyor musun? Çizgiler çekip, sınırlar koyarsan dört duvar arasına sıkışacak bu ilişki. İki nokta üstü üste olan açıklamalarının ardından her demde farklı bir tat almak diye bir şey olmayacak. İlla ki bir tarif, illa ki belirli bir söylem…
Oysa ki neler yaptığını, neler hissettiğini, neden benimle olduğunu, bazen neden düşünmeden hareket edip, bazen neden sert itirazlara yöneldiğini bir düşünsen. Yapılmaz şeyler bunlar dediklerini neden yaptığını bir anlasan. Uğrunda korunacak bir his vardı o yaptıklarının. Ama biliyorum senin derdin başka.
“Aşk bitti, ama hala içimde bir sevgi var.” nasıl denebilir ki? Peki aşk ne o zaman? Senin ısınma turların mı? İyi de sen o iddia ettiğin evreyi geçirip, geride bıraktığını söylüyorsun da ben hala hiçbir şeyden vazgeçmiş değilim ki. Ben başka denilen evrelere geçiş yapmadım ki. Çünkü yok bana göre bu tip aşamalar. Hep aynı şeyleri tekrar etmek mi? Bana sadece bir örnek göster! Varsa şayet, yazık bize. O zaman üzülmek gerek bunca geçen zaman dilimine.
Aynılardan kastın ne? Hep benim sesimi duyman mı? Hep seninle geçirdiğimiz anları yaşaman mı? Sana ilgi gösterdiğim vakitlerin muhattabı olman mı? Aslında her an seninle ya da benimle değil ki bu hayat. Kendine ait bir yaşantın var senin. Benim de öyle. İki farklı dünya var bu ilişkide. Seninki ve benimki. Ortak noktalarda buluşmayı başarmışız, daha ne istersin işte!
Sık boğazlı bir kazak değil ki bizim ilişkimiz. Bunalmaya gelmesin, boğazına ilmik geçirmesin…
Yine de karar senin. Zorla bağladığım bir ip yok bileklerinde. Mahkum da değilsin, zaten içinde bitirdiğini hissettiğim bir duyguya nasıl sadık olabilirsin?
Ama oyun da yok, ama denemek de yok! Gideceksen git kırmadan, incitmeden. Kalacaksan da aşkınla kal. Önünde sadece iki seçenek var. Gidersen de üzülme, hep aynı şeyler bunlar dediklerini yaşayacak daha çok başkaları çıkacak önüne.
Göç eden kuşlar gibi bir müddet benim topraklarımda dinlendi ruhun ve bir şekle ihtiyacın vardı sanki. Sıcaklar gitti diyeceksin artık ve kanatlanacaksın hayatımdan. Ardından mavi gökyüzünün beyaz bulutlarını takip edeceksin, başka yüreklere istikamet...
Peki onlara da zamanı gelince bunları mı diyeceksin? Hiç düşündün mü bir gün gelir de rotan yine bana geri dönerse diye. Yüreğinin vazgeçilmeyen istekleri ya yine beni isterse? Hiç durma o zaman kanat çırp yine. Ama nereye? Bakmışsın ki o zaman bir sessizlik hakim olmuş etrafa. Kimsecikler yok dört bir yanında. Eski dediklerin bile yok olmuş, almış başını gitmiş başka aşklara. Kum çölü misali her şey un ufak olmuş, rüzgar kumu kaldırmış da yüzüne vurmuş. Bilir misin ki ne kadar acı verir o kum taneleri?
O yüzden eminsen git! Kurgu aklındaki gibi olmazsa, düşeceğin hali anla da git! Ama bilirim ki sebep bulamazsın. Ama bilirim ki bir açıklama yapamazsın. Çünkü yok bir kusur, çünkü yok bir hata!
Kabullenemem ben bu yükü zamanı geldiğinde. Hem de sırf sen istiyorsun diye. Bildiğim bir gerçek var. Hayat, doğru gördüğün yanlışlar üzerinde bir eksen çizemez bu eğrilikler içinde. Renk aradığını söylüyorsun ama renksizlikten korkmuyorsun. İnatla zıtlıklar oluşturmak için uğraşıyorsun.
Sessizliktir bezen gitmek. O yüzden sakın ses etme!
ADİL GÜRPINAR
YAZARA E-POSTA GÖNDER