Bahar yorgunluğu, hemen herkesin mevsim dönüşlerinde hissedebildiği bir takım ruhsal ve bedensel belirtilere verilen genel isim olarak ele alınıyor. Havaların ısınmasıyla birlikte birçoğumuz için yataktan kalkmak çok daha zor bir hal alırken gündelik işleri yaparken daha isteksiz olabiliyoruz. Bu durumu genellikle değişen hava koşullarına bağlasak da, uzun süren yorgunlukların ciddiye alınması, altta yatan başka bir sorunun da geçiştirilmesini engellemiş oluyor.
Bazı dönemlerde yeterli besin alınmaması, vitamin ve minerallerin eksik kalması, tiroit bezinin çalışma düzensizlikleri, tansiyon hastalıkları, kalp hastalıkları, enfeksiyon hastalıkları, sigaranın fazla kullanılması yorgunluk belirtilerini artıran unsurlar olarak sıralanıyor. Tüm bu yorgunluk nedenleri bahar aylarında daha etkin hissediliyor. Bahar aylarında bazı hormonların çalışması nedeniyle yorgunlukta artma olabiliyor. Bu aylarda neşeli ve enerjik olunmasının da temel nedenlerinden biri yine hormonlar.
Bazı hormonlar karanlık ortamlarda daha fazla salgılanırken, bazı hormonlar ise insan metabolizması gereği güneş ışığı gördüğünde daha fazla salgılanıyor. Yazın güneşin fazla görüldüğü dönemlerde ise depresyondan çıkışı kolaylaştıracak, daha neşeli hale getirecek hormonlar salgılanıyor. Ancak kişinin ruhsal yapısı da bu durumdan ne kadar etkileneceğinde belirleyici oluyor. Örneğin eğer kişi depresif bir yapıya sahipse herkesin neşelendiği bir ortamda kendini daha depresif hissedebiliyor.
Havadaki pozitif iyonlar mutlu ediyor
Anadolu Sağlık Merkezi’nden Dahiliye Uzmanı Dr. Sadi Rüştü Vural’ın verdiği bilgiye göre, bahar aylarında havadaki elektrik yükü artıyor. Pozitif ve negatif yüklü iyonların artması da insan biyoritminde olumlu ya da olumsuz etkiler yaratıyor. Pozitif iyonların artması insanı daha zinde hissettirirken, negatif iyonların artması insanın kendini daha halsiz hissetmesine ve yorgunluk belirtilerinin ortaya çıkmasında etkili oluyor.
Bahar aylarında, aslında vücudumuz daha aktif olmamızı sağlayacak hormonlar salgılanmasına karşın eğer ortada vitamin eksikliği, beslenme bozukluğu varsa, vücut buna aynı uyumu gösteremiyor ve yorgunluk hissi artıyor. Dr. Sadi Rüştü Vural, bu nedenle vitamin ve besin destek ürünlerinin alımının önem taşıdığını belirterek, “Burada vitamin ve minerallerin takviye edilmesinin çok büyük yararı var. Mümkün olduğu kadar sadece bahar aylarında değil, kış aylarında da eksik olan vitaminlerin alınması bahar aylarında yorgunluğu fazla hissetmeden o dönemi geçirmemizi sağlayacaktır” diye konuşuyor.
Burada belirtilmesi gereken bir başka önemli noktanın da sebze ve meyvenin yetiştiriliş tarzı, ilaçlanması, hormonlanması gibi noktaların kontrol altında tutulması gerekliliği olduğunu söyleyen Dr. Vural sözlerine şöyle devam ediyor; “Fazla ürün almak adına insan vücuduna zarar verecek dozlarda takviye hormonların besinlerde kullanılıp kullanılmadığının denetlenmesi gerekiyor. Mevsim meyve ve sebzesi daha az biyolojik ya da kimyasal maddelere maruz kaldığı için daha sağlıklı olduğu düşünülüyor. Bu nedenle sebze ve meyvelerin mevsiminde tüketilmesi önem taşıyor.”
Yorgunluktan korunmak için neler yapılabilir?
Eğer altta başka bir hastalık yoksa yorgunluktan korunmak için alınabilecek bazı önlemler bulunuyor. Yorgunlukla baş edebilmek için öncelikle enerjinin doğru kullanılmasının öğrenilmesi gerektiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Fizik Tedavi ve Rehabitasyon Uzmanı Dr. Yaprak Ataker, şunları anlatıyor:
“Çalışma ve dinlenme periyotlarımızı ayarlamalıyız. Kısa ve sık dinlenme aralıkları yorgunluğun ortaya çıkmasını önleyebilir. Çalışırken vücut mekaniklerini doğru kullanarak kas ağrılarını engelleyebiliriz. Çalışma ortamının iyi havalandığından emin olmalıyız. Çok sıcak veya çok soğuk ortamlar vücudumuza ekstra bir stres yaratır. Ortam havasındaki sigara dumanı veya zararlı gazlar solunan havadaki oksijen miktarını azaltacaktır. Vücudun ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri yeterli miktarda almaya çalışmalıyız. Özellikle B ve C vitaminleri, potasyum ve çinko içeren besinler önemlidir. Yeterli düzeyde karbonhidrat alımı yorgunluktan korunmada önemlidir. Vücut enerjisinin yüzde 50-60’ını karbonhidratlardan sağlanmaktadır. Rafine edilmemiş karbonhidratların tüketimine ağırlık vermeliyiz. Bunlar taze meyve ve sebzelerde, tam buğday ekmeği ve tahıllarda bulunan karbonhidratlardır. Protein dokularımızın temel taşı olduğundan diyetimizde yeterli düzeyde proteine yer vermeliyiz. Yorgunluğu gidermek için içilen kahve ve çay uyarıcı etkisi sebebiyle başlangıçta enerjiyi arttırıyor gibi görünse de aslında yorgunluğu maskelemektedir.”
Düzenli egzersiz yapın
Vücudun çok hafif düzeyde susuz kalmasının dahi metabolizmayı yavaşlattığını hatırlatan Dr. Yaprak Ataker, günde en az 8-10 bardak su içilmesi ve gazlı içecekler, kahve ve çayın mümkün olduğunca az tüketilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Düzenli yapılan egzersizin de yorgunluk üzerinde etkisi olduğunu söyleyen Dr. Ataker, “Düzenli egzersiz ile metabolizma hızlanır ve dinlenmiş duruma göre daha fazla enerji oluşumu sağlanır. Kalp damar sisteminin ve solunumun düzenlenmesini, dokulara yeterli düzeyle oksijen taşınımını sağlar. Özellikle aerobik tipte olan yürüyüş, koşu, bisiklet, yüzme, dans gibi egzersizler tercih edilmelidir” diye konuşuyor.
Yorgunluk vücudumuzun fiziksel çalışmaya, psikolojik strese, uykusuzluğa verdiği fizyolojik bir cevap olarak tanımlanıyor. Yorgunluk fizyolojik bir cevap olabildiği gibi bazı hastalıkların ön belirtisi olarak da ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle yorgunluk uzun sürdüğünde mutlaka altta yatan nedenlerin araştırılması gerekiyor. Kansızlık, enfeksiyonlar, bağışıklık sistemi hastalıkları, tümörler, yeme bozuklukları, tiroit hastalıkları, kronik yorgunluk sendromu, fibromiyalji, uyku bozuklukları, stres, depresyon gibi sebepler yorgunluk için araştırılması gereken sorunlar arasında geliyor.
Bahar yorgunluğu ile karıştırılabilecek psikiyatrik sorunlar
Bahar yorgunluğu dendiğinde genel olarak isteksizlik, yorgunluk, bitkinlik hali, yataktan kalktığında tutukluk gibi bir takım belirtilerden söz ediliyor. Ama bu belirtiler başka psikiyatrik sorunları maskeliyor olabilir. Bahar yorgunluğu ile karıştırılabilen psikiyatrik problemlere ilişkin Anadolu Sağlık Merkezi uzmanlarından Psikiyatrist Dr. Banu Büyükkal şu bilgileri veriyor:
“Yorgunluk uzuyor ve kişinin gündelik işlevlerini bozuyorsa, ya da okul veya işyerindeki performansını engelliyorsa artık onu bahar yorgunluğu diye geçiştirmemek gerekiyor. Elbette bu durumun ortaya çıkmasında mevsimlerin, ışığın, ısının rolü var. Ama bahar yorgunluğu diye geçiştirildiği takdirde tedavisi gecikebilecek bazı psikiyatrik durumlar da var. Sadece psikiyatrik değil, hem bedensel hem ruhsal belirtilerle giden başka durumları da unutmamak gerekli. Onun için bahar yorgunluğu deyip geçmesini beklemek yerine bu hastalıklar konusunda farkındalığın artması önemli.
Dr. Banu Büyükkal’ın verdiği bilgiye göre, uzun süren yorgunluklarda, en başta depresyon, daha sonra, kaygı bozuklukları, demans, eşzamanlı alkol ve/veya madde kullanımı, birincil uyku bozuklukları, yeme bozuklukları, hatta şizofreninin bile tanılar arasında düşünülüp dışlanması gerekiyor. Bir de, toplumda daha az bilinen, esas olarak fonksiyonel bedensel belirtilerle giden, eskiden “nevrasteni” tanısı altında ele alınan bazı rahatsızlıklar var. Bunların başında da fibromiyalji ve kronik yorgunluk sendromu geliyor.”
Fibromiyalji kadınlarda daha sık
En başta fizik tedavi, algoloji, psikiyatri, ve nöroloji uzmanlarının katılımıyla multi-disipliner tedavi gerektiren bir durum olan fibromiyalji; kaslarda, kirişlerde, yumuşak dokularda ağrı ve hassasiyet yaratıyor. Dr. Banu Büyükkal, fibromiyaljide yaşananları şöyle özetliyor:
“Fibromiyaljinin insanın psikolojik durumu ile çok yakından ilgisi var. Bazen çok büyük stresle başlıyor, ayrıca çok büyük kayıplar, bir takım travmalar da fibromiyalji belirtilerinin başlamasına neden olabiliyor. Bazen de kişinin farkında olmadığı kronik stresörlerl bu duruma yol açabiliyor. Fibromiyalji hastalarının ağrı eşiği de düşüyor ve başka uyaranlara karşı hassasiyetleri de artıyor. Birçok kişinin umarsamadığı gürültüler, bu rahatsızlığa yakalanmış insanlarda çok daha şiddetli olarak algılanabiliyor. Uyku bozuklukları, fibromiyaljinin önemli belirtileri arasında. Bazen önce uyku bozukluğu oluyor, daha sonra buna ikincil olarak fibromiyalji başlayabiliyor. Ayrıca, eşlik eden bazı semptomlar oluyor. Bu kişiler çok yorgun olarak kalkıyorlar, sabah tutuklukları çok fazla oluyor. Ellerde, ayaklarda karıncalanma olabiliyor. Yoğunlaşma güçlükleri yaşayabiliyorlar, kolay sinirleniyorlar ve tahammülsüz bir yapıda oluyorlar. Gerilim tipi baş ağrıları olabiliyor. Birincil fibromiyaljide , yapılan tetkiklerde altta yatan organik bir bozukluk saptanamıyor. Fibromiyaljinin diğer ara branşlarla ilgisi de burada ortaya çıkıyor, birçok hastalık ayırıcı tanıda dışlandıktan sonra tanı konabiliyor. ”
Fibromiyalji kadınlarda erkeklere oranla on katı daha fazla görülüyor. Hormonal olduğu düşünülen nedenlerle, birçok kadın hastada özellikle adet öncesi artıyor. İşgücü kaybı, kişinin günlük aktivitelerini gerçekleştirememesi gibi bir durum ortaya çıkıyor. Bu durum, olumsuz bir sarmalın başlamasına yol açıyor, ruhsal ve bedensel belirtileri birbirlerini kötüleştiriyor, tabloya ikincil depresyon eklenebiliyor. Dr. Banu Büyükkal, bu yüzden fibromiyaljide psikolojik yaklaşımların önemine işaret ediyor. Tedavide de, egzersiz ve gevşeme yöntemlerinin yanı sıra antidepresanlar ve anksiyolitiklerin de yeri var. Kişinin kendi düşünce ve davranışlarının sonuçlarına dair bilinçlenmesi de bu sorunların yarattığı belirtileri ortadan kaldırmada etkili olduğundan, fibromiyaljide bilişsel terapiler önem taşıyor.
Kronik yorgunluk sendromu
Kronik yorgunluk sendromunun başlıca belirtisi 6 aydan uzun süren ve kişinin toplumsal ve mesleki işlevlerini yerine getirmesine engel olacak düzeyde bir yorgunluk hali. Dr. Banu Büyükkal, kronik yorgunluk sendromuna ilişkin şunları anlatıyor:
“Kronik yorgunluk sendromunun hem adı korkutucu, hem de tedaviye nispeten dirençli bir durum. Hem farklı sistemleri tutması, hem de mekanizmasının tam olarak bilinememesi yüzünden tanı ve tedavide olduğu kadar önleyici yaklaşımlarda da hedeflenecek alana istediğimiz kadar odaklanamıyoruz. Bir kez tanı konduktan sonra, belirtilere yönelik tedavilere ağırlık veriliyor. Bir şekilde vücudun bağışıklık sisteminde değişiklikler olduğunu biliyoruz ama bunların nasıl ortaya çıktığını bilmiyoruz. Bazı kişilerde, bir virüs enfeksiyonunun ardından, bazılarında ise yaşanan yoğun bir stresi takiben ortaya çıkabiliyor.”
Kimi zaman bazı immün hastalıklarla da birleştirilen kronik yorgunluk sendromunun yaklaşık yüzde 80’i tanı almıyor. Depresyonla karıştırılma ihtimali de yüksek. Ancak, depresyondaki çökkünlüğün yerine, kronik yorgunluk sendromundaki kişilerde, çaresizlik, engellenmişlik duyguları baskın olabiliyor.
Yorgunluk, bitkinlik, isteksizliğin yanı sıra, unutkanlık, hatta akıl karışıklıkları yaşabilen hastaların durumlarını Dr. Banu Büyükkal şöyle anlatıyor; “Bu kişilerde özellikle lenf hassasiyeti görülüyor, eklem ağrıları, baş ve kas ağrıları yoğunlukla gözlenirken enfeksiyonlara çok yatkın oluyor. Kişi uykuya dalmakta güçlük çekiyor. Eğer bu tür rahatsızlık varsa, herhangi bir fiziksel aktivitenin yorgunluğu daha uzun sürebiliyor, ışığa ve sese karşı daha duyarlı olabiliyorlar. Beden ısıları normal olduğu halde kendilerini sıcak hissedebiliyor, tansiyonla ilgili bazı belirtileri olabiliyor. Ama tanı, olası diğer durumlar dışlanarak konuyor.”
Dr. Banu Büyükkal’ın anlattığına göre, kronik yorgunluğun psikiyatriktedavisinde antidepresanların yanı sıra, sağlıklı beslenme ve egzersizin önemli bir yeri bulunuyor. Bu hastalarda da bilişsel davranışçı tedaviler önem kazanıyor.
Sonuç olarak yorgunluk hiç geçmeden iki haftanın üzerinde sürüyorsa, beraberinde isteksizlik, ilgisizlik, moral bozukluğu, bedensel ağrılar, tükenmişlik ve genel bir kırıklık hali yaşanıyorsa vakit geçirmeden hekime gitmek gerekiyor.