Bana göre çok zor… Hani aslında öyle nankör bir meslek ki oyunculuk, yine de oyunculuk aşkı yılmadan sizi ayakta tutabiliyor. Bu aşkı nasıl tarif edersin?
Hani derler ya; sahne tozunu bir kere yuttun mu, bir daha vazgeçemezsin, diye işte o çok doğru. Ben çocuk yaşlarda yuttum o tozu ve zaman zaman çok kızsam da, çalışma şartlarının zorluğundan çok yakınsam da, hatta ara ara sektörü bırakacağım çığlıkları atsam da içimden, yine buradayım işte... Bu durum da, sadece bu mesleğe duyduğum aşk ile anlatılabilir sanırım... Ve bu aşkla yaşamaya, onu hayatımın bir parçası yapmaya alıştım.
Kendini ruhen yorgun hissettiğin an, kurulu düzenin içinde sakinliği mi, yoksa sana ait olmayan yabancı yerlerde kendinle baş başa olmayı mı tercih edersin?
Ben alışkanlıklarından zor vazgeçen bir insanım; bu yüzden genelde kurulu düzenimin içindeki sakinlikte kendimi güvende hissederim... Fakat bazen öyle anlar oluyor ki, tanıdığım hiç kimsenin ya da hiçbir şeyin olmadığı yerlere kaçıp yeni bir ben arayışına girmek, keşfedemediğim derinliklerime inmek istiyorum. Tanıdık yerlerde ve yüzlerle kalıbının dışına çıkmak zor sanki… Henüz yapamadım bunu ama kim bilir belki bir gün yaparım...
Peki, oyuncu olarak fiziki anlamda güzel kadın olmanın zorlukları var mı? Mesela güzel kadınları karakter oyuncusu olarak görmek zordur… Karakter oyuncuları da daha çok fiziki ektileri az olan güçlü oyunculuklara sahip insanlar olarak kabul edilir.
Evet, özellikle ülkemizde genel olarak böyle bir kanı var… Ama yurt dışındaki örneklere baktığımızda, fiziksel özellikleri dört dörtlük olmayan ama oyunculuk yetenekleriyle kendini kabul ettirmiş isimleri başrollerde görebiliyoruz. Aslında sanırım ülkemizde de yavaş yavaş kırılmaya başladı bu durum. Seyirci artık çok daha seçici; iyi ile kötüyü ayırt edebilir durumda, bu yüzden de yapımcılar güzelliğin yanında oyunculuk yetenekleriyle de projeyi alıp götürebilecek isimlere yöneliyorlar. Bazen, oyuncuların da istekleri bu yöndeyse fiziksel özellikleri itibariyle başrol olabilecek insanlar da farklı roller oynamak farklı karakterler denemek ya da kendine daha fazla vakit ayırabilmek amacıyla yan rolleri tercih edebiliyorlar.
Kadın olarak kendini nasıl buluyorsun? Yıllardır var olduğun bu sektörde fiziki artılarının sana etkileri neler oldu?
Fiziki artıların bu meslekte fark edilir olmak içi̇n büyük bir şans olduğu su götürmez bir gerçek. Bu anlamda, sektöre ilk adım attığım dönemlerde ben bu şansı olumlu yönde kullandım sanırım ama mesleğimizde kalıcı olabilmek için bu kesinlikle tek başına yeterli değil… Oyunculuk mesleği, çok fazla etkene gerek duyan bir meslek; bunun en başında da akıllı olmak ve çok çalışmak geliyor bence… Zekasıyla yeteneğini birleştirip fiziki özellikleri yeterli olmasa bile bu eksiğini çok çok geride bırakıp kendinden söz ettiren pek çok oyuncu var... Sadece güzelliğine güvenip yerinde saymayı tercih edip yok olup giden pek çok yüz olduğu gibi...
Çekimlerimiz esnasında o sıcak sevimli kadının yerini çok seksi ve güçlü başka bir Rojda aldı… Bu Rojda Demirer’i çok fazla ön plana çıkarmamayı sen mi tercih ettin? Etmeseydin sana getireceği artıların neler olabileceğini düşündün mü?
Bu kesinlikle benim tercihim olmadı. Bu biraz, sürekli gördüğünü isteyip ters köşe yapmaktan çekinen ve oyunculara bu fırsatları çok gören yapımcıların tercihi oldu diyebilirim. Biraz sitemkar bir cümle oldu sanırım ama gerçekten kanayan bir yaramdı… Okuduğum senaryolarda hep kötü karakterlere ya da daha dişi rollere içim giderken, oynadığım roller, yapımcıların; "Hayır Rojda, senin çok masum bir yüzün var; sen ailelerimizin iyi, saf ve masum kızını temsil ediyorsun" diyerek bu çizginin dışında roller vermemesinden kaynaklandı. Bir oyuncu her zaman farklı şeyler denemek ister, çizgisinin ne kadar dışına çıkarsa o kadar mutludur. Sınırları zorlamak, hayal gücünün gelişmesini sağlar... Neyse ki, Kördüğüm ile bu zinciri kırdım sanırım…
Kördüğüm final yaptı… Orada hayat verdiğin Neslihan karakteri bana göre çok dengede ve güçlü bir karakterdi. Öyle ki; aslında kötü bir karakter iken son bölümlerde sevgilisi için yaptığı fedakarlıklar ile izleyiciyi şaşırtmadığı gibi sevgisine de inandırdı. Kötü karakteri oynamak daha mı zor?
Neslihan salt kötü bir karakter değildi aslında… Zaafları olan, bu nedenle hatalar yapan, bunların bedellerini ödeyen, duygu geçişlerini, nefreti ve aşkı yoğun yaşayan bir karakterdi. Kötü demek haksızlık olur. Kendi içinde hep haklılıkları vardı aslında; Neslihan’ı sevmemdeki en büyük sebeplerden de biriydi bu... Renkli karakteri, yaptıklarının altında yatan netlik, yaşadığı aşkı gerçekten öyle hissettiği için yaşadığı hissi, seyirciye geçti. Yani, ondaki bu gerçeklik seyircinin Neslihan'ı sevmesini sağladı diyebilirim.
Hayatında kördüğüm olarak nitelendirdiğin bir dönemin var mı?
Genelde kördüğüm olmadan çıkıyorum işlerin içinden... Kördüğüm olmaya başladığımı hissedersem derin bir soluk alıp biraz kendimle kalarak düğüm daha fazla dolanmadan çözümlüyorum. Eğer bunu yapamayacağımı fark edersem de o an uzaklaşıyorum…
Bana göre sen, başrol takıntısından daha çok, senaryoyu ve oynayacağın kimliği ciddiye alan profesyonelliğe sahip bir oyuncusun… Bu biraz kendini eğitebilmek ile mi alakalı?
Çok doğru bir tespit, tam olarak öyleyim… Aslında hayattan ne istediğini bilmekle, zaman içerisinde kendi içine dönüp seni nelerin mutlu ettiğini çözümlemekle alakalı bir durum bu bence… Sürekli başrol istemek ya da başrol gelir mi gelmez mi kaygısı insanı tüketen bir durum… Benim hiçbir zaman böyle kaygılarım olmadı. Benim için, oynadığım karakterin renkliliği ve işin kastı çok çok önemli etkenler… Onun dışında yan roller, aslında benim zaman içinde gelişen tercihim oldu diyebilirim… Çünkü, başrolün getirileri yanında iki katı da götürüsü var. Yoğun çalışma temposu, stres, sevdiklerini görememek ve onlara vakit ayıramamak gibi... Benim için özel hayatıma ve kendime vakit ayırabilmek her zaman birinci sırada.
Oyunculuk sektöründe tutunabilmek için en çok hangi karakterini köreltmek zorunda hissettin kendini?
Az önce de belirttiğim gibi kötü hırsları ya da egoları olan bir insan değilim. Kendiyle barışık ve hayattan ne istediğini bilen bir insan oldum hep ve bu mesleğimdeki tercihlerimde de böyle oldu... Bu durum da sanırım, bu mesleğe 8 yaşında çok iyi bir eğitimden geçerek Radyo Çocuk Saati ile başlamamdan ve o yaştan itibaren hep oyunculuk mesleğinin içinde olmamdan kaynaklanıyor. Belki bu mesleği yapabilme şansını aniden yakalayıp bulundukları yerleri ve kazandıklarını hazmedemeyen oyunculardan farkım bu olabilir… Benim için oyunculuk mesleği doğal bir süreç olarak gelişti; özümseyerek ve bunun bir meslek olduğunu fark ederek büyüdüm. Mesleğimin, tüm hayatımı ve kişiliğimi ele geçirmesin, hayatımın odak noktası olmasına izin vermedim hiçbir zaman... Bence en büyük şansım bu...
Senin için drama oyunculuğu mu yoksa komedi oyunculuğu mu daha ağır basıyor? Her ikisinin de ayrı ayrı sendeki yerini merak ediyorum...
Biri daha ağır basıyor diyemem… İkisinden de ayrı ayrı çok keyif alıyorum. Ama nitelikli komedi işi çok fazla yazılamıyor ülkemizde maalesef. Ve eğer öyle bir iş yakalarsam komedi oynamayı daha çok seviyorum… Onun verdiği enerji bambaşka… Ama bir dönem komedi oynarsam sonrasında drama özlemi başlıyor, bu anlamda değişimi seviyorum. Hep aynı tarzın oyuncusu olmak istemem, farklı tarzlar oyuncuyu her zaman geliştirir, sürekli cepten yemesini engeller...
Bir röportajında “Aşk hem bedenimi hem de ruhumu besliyor” cümlesini sarf etmişsin... Bana göre, bu son derece cesur ve takdir edilecek gerçekçilikte bir yorum. Ama bir taraftan da son derece seçici ve hayatına kolay kolay birini alamadığını da biliyorum. Bu yüzden merak ediyorum; hayatında biri olmadığı zamandaki açlığın yerini ne alıyor? Aşksızken kendini ne ile doyuruyorsun?
Aşık olduğumda yaydığım güçlü bir enerji oluyor. Çok zor yakaladığım, bu yüzden de kolay harcamadığım bir duygu aşk benim için... Seçici davrandığımı pek söyleyemem aslında, kolay hissedemediğim bir duygu olduğu içi̇n, hissettiysem kapılıyorum sanırım ama galiba şanslıyım çünkü bu duyguyu hissettiren tüm yaşanmışlıklarımdan hep güzel tecrübelerle çıktım. Eğer aşksızsam; en büyük kurtarıcım işim diyebilirim. Sahip olduğum bir çikolata markası var ve çocuğum gibi zamanımın büyük bölümünü ona harcıyorum. Tabii o dönemde bir de dizim olursa eğer, çok fazla zamanım kalmıyor zaten. İşteki başarı da manevi bir tatmin sağlıyor özellikle böyle dönemlerde...
Aşık olduğunu nasıl anlıyorsun?
Aşık olduğumu önce çevremdekiler anlıyor aslında... İstemsiz bir tebessüm sarıyor yüzümü ve çok coşkun oluyorum. Kendimi her şeyi yapabilecek güçte hissediyorum… Biraz da mantığımı kaybediyorum sanırım...
Aşk bizi ne zaman bulur bunu kestiremeyiz ama bitmesi bizim seçeneğimizdir… Sen ne zaman bitmesi gerektiğine inanırsın?
Aslında, bitmesi gereken zamanı çok güzel belli ediyor… Olay, buna kapalı olmamakta, hissettiklerimizi görmezden gelerek ısrarcı olmamakta yatıyor galiba... Çünkü bu ısrar, kısa vadede bitişi geciktirse de, bizi fark ettirmeden mutlak bir mutsuzluğun içine çekmeye başlıyor. İlişki artık sana bir şey vermiyorsa, sohbetler tükenmiş, birbirini dinlemekten vazgeçmiş, diyalogları monoloğa dönüştürmüşsen, bir arada olmak bir heves yerine zorlamaya dönmüşse, en önemlisi de duyduğun saygı tükenmişse yolları ayırmanın vakti gelmiştir...
Değişime uğrayabilecek bir yapın var mı? Yoksa, “bu yaştan sonra daha farklı biri olamam” gibi kesin çizgilerin var mı? Çünkü bu bir şekilde oturmuş bir kimlik anlamına da gelir...
“Değişmeyen tek şey değişimin kendisi” sevdiğim bir cümle… Yaşadıklarına, hayatın sana öğrettiklerine ve tecrübelerine kayıtsız kalmamaktır bence değişim. Hayat hepimizi törpülüyor, yaşımız ilerledikçe sivri uçlarımızı yok ediyor... Evet, kaba hatlarıyla oluşmuş benliğimin çok dışına çıkmadım belki ama zamanla kazandığım öğretileri seviyorum...
Tecrübeli ve yıllarını bu işe adamış biri oyuncu olarak bir dizi ile milyon takipçilere ulaşmış isimlerin nelere dikkat etmesi gerekir? Bu tarz ünlerin çok gerçekçi ve kalıcı olabileceğine inanıyor musun?
Popüler kültüre hizmet ediyoruz ve bunun bir kalıcılığı yok maalesef… Kalıcılığı ancak emek harcayarak, özellikle kendi altyapımıza yatırım yaparak sağlayabiliriz ve tabii ki işimize saygı ve disiplinle yaklaşarak...
Artık dizilerde reyting için belirlenmiş başrol oyuncularından çok, yan rol yeni nesil çok güçlü oyuncuların fark edilirliği artıyor, bu konu hakkında ne düşünüyorsun?
Başrol oyuncusu alır ve diziyi götürür düşüncesi yıkıldı aslında artık. Çünkü ana rolleri besleyen güçlü yan karakterler olmazsa o iş yarım kalmaya mahkumdur. Bunun örnekleri de var zaten; hiçbiri uzun soluklu olamıyor, zaten tek bir hikaye örgüsünden gitmek de doğru bir şey değil. Mutlaka, o hikaye başka olay örgüleriyle beslenmelidir. Bu durum yapımcılar ve senaristler tarafından da artık kabullenildi ki; sadece ana karakterleri seçip sonrası ne olursa diye düşünmeyip güçlü karakter oyuncularına yöneliyorlar. Bu yüzden bu karakterler, kendilerine sunulan bu imkanı iyi değerlendirip fark edilir kılıyorlar kendilerini.
Röportaj:MAG
Rojda Demirer:`Kazandıklarını hazmedemeyen oyunculardan farkım; çocukluğumdan beri sektörün içinde oluşum`
Cesur bir güzel...
“Disney ve Marvel Tasarımları Şimdi Türkiye’de”
“Filistinli Yönetmen Rashid Masharawi’ye Onur Ödülü!”
“Bebek&Nikâh Şekerlerinde Düğün Organizasyonlarında 2014 Trendleri”
“Star Wars DVD’leri satışa çıkıyor”
“Umberto Eco Kitaplarını Şimdi Daha Uygun Fiyatlarla Alabilirsiniz”
“Illy Espresso'nun Nefis Kokusu Sizi Alır Götürür!”
“İstanbul Fashion Week’te Geri Sayım Başladı!”
“Baş Dönmesi Tümörün Habercisi Olabilir”
REKLAM
reklam@cosmoturk.com
İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com
TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32