Sağlıklı yaşamın en büyük destekçisi Müge Boz'un hayatı nasıl bir hikayeden sonra bu yönde ilerlemeye başladı ya da kendini bildin bileli hayat tarzın böyle mi şekillendi?
Hep böyle yaşayan bir aileden geldiğim için temelleri küçük yaşlarda atılmış oldu. Hazır yiyeceklerin popüler olduğu zamanlarda annem hiç oralı olmadı. Hep kendi yoğurdunu, ekmeğini yapmaya devam etti. Hazır pastalar, börekler yemedik biz hiç. Çünkü yapay yiyeceklerin tadını hemen alırdık, fark ederdik ve yemezdik. Aslında benim yaptıklarım, olması gerekenler... Yiyecekler ve yemekler o kadar yapay ve sağlıksız bir hale geldi ki, gerçek yiyeceklerin peşinden koşmak anormal olmaya başladı. Bu kadar gerçek besinle beslendikten sonra, herkesin yediği yemekleri yediğimde kendimde sorunlar olmaya başladığını fark ettim. Alerjilerim vardı oldukça. Zamanla da neden, nasıl diyerek inanılmaz araştırmalar yaptım, eğitimler aldım. Baya bilgi birikimim oldu. Şimdi bunları aktarmaya çalışıyorum elimden geldiğince. Gerçek enerjisi olan yiyeceklerle beslenildiğinde sadece fit olmak, kilo vermek değil, beraberinde birçok fayda da geliyor. Cilt ve saç güzelliği, pozitif düşünce ve huzur da bunların bir parçası.
Televizyon dünyası Müge Boz'u nasıl keşfetti? Sen böyle bir dünyaya neden adım atmak istedin? Bu yolda nelerle karşılaştın ve nasıl ilerledi bu serüven?
Kendiliğinden oldu diyebilirim. Ben reklamcılık, sinema - tv ve halkla ilişkiler okudum. Kamera arkasında çalışırken "hadi model bulamadık sen geç seni çekelim" diye diye kamera önüne geçtim. Ve özel eğitimler, dersler almaya başladım. Böylece kariyerim başladı. Bu yolda nelerle karşılaştığımı anlatsam kitap olurdu. Hayata benim gibi bakan biri için bu dünyaya alışmak kolay olmadı. Örneğin, "kaşların çok kalın" derlerdi, hep almak isterlerdi. Hatta birçok iş bile kaçırmışımdır bu yüzden. 2-3 sene sonra kalın kaş dünyada moda olunca kabul edildi. Ya da manikürsüzlük modası.... Tırnaklarımı kısacık dibinden kesiyorum diye bakımsız oldum. Bazı şeyleri ilk yapan olunca insan bu tarz zorluklarla karşılaşıyor. Alıştım...
Doğa senin ilham kaynağın... Doğallık ise adeta yaşam felsefen... Tüm iyinin, güzelin; doğanın, doğalın içinde bulunduğuna dair inanca nasıl sahip oldun?
Baktım, gözlemledim ve gördüm. Çok fazla düşündüm, araştırdım, her felsefeyi ayrı ayrı inceledim. Eğitimlere, workshoplara katıldım. Tüm teknikleri, seansları denedim. Ve sonunda her kapının doğaya ve doğala çıktığını gördüm. Şimdi de buradan devam ediyorum. Ayaklarımı toprağa basmak, ağaca tırmanmak, dalından meyve koparıp yemek... Bunların enerjisi oldukça yüksek. Zaten bu yüksek enerjiyi bir kere fark edince insan geriye yapay olana dönemiyor. Hızla akan bir derede, ağaçların altında yüzdükten sonra insan, klorlu yapay havuzlara giremiyor... Şu anda insanlık, bu yapay havuzlarda, parlak kıyafetlerle çekilen fotoğraflara değer veriyor olabilir ama zamanla öze dönüş değerli olacak. Ama burada önemli olan; teknoloji ve doğanın beraber doğru bir şekilde harmanlanması. İnsanlığın yaptığı gelişmeleri de göz ardı etmemek gerek. Bazen doğal olmak için ipin ucu kaçırılabiliyor. Ben şehirdeki yoğun tempomu ve doğadaki sessiz kaçışlarımı en iyi şekilde dengelemeye çalışıyorum. Beni gece dışarıda görenler, "aaa sen dışarı çıkar mıydın?" diyorlar. Evet ben de eğleniyorum, şehir hayatı, iş hayatı yaşıyorum. "Yoga yapan, tüm gün yoga yapar ve sıkıcıdır" önyargısı var genelde toplumda. Bu da yakın bir zamanda kırılır umarım.
Peki doğal olmayan şeylere neden bu kadar karşısın? Saçını boyatmak, tırnağını uzatmak, kaşlarınla oynamak... Bunların hiçbirini sende göremiyoruz, neden?
Saçımın rengi doğalından güzel. Neden boyatayım ki? Yazın deniz ve güneşle kendiliğinden rengi açılır, kışın koyulaşır. Bu sürece pek müdahale etmem. Kendimi iyi hissetmek için saçımı boyatmak yerine başka şeyler yapıyorum. Ama tabii dürüstçe sorarsam kendime: "Saçımın rengi böyle olmasaydı boyatır mıydım?" Belki, evet... Ama bazı dengeleri de kaçırmamak gerek. Sonuçta ekran önünde çalışıyorum. Saçlarımın bakımlı ve güzel görünmesi için bu konuda özel hassasiyet göstermek durumdayım. Dengeler çok önemli bu noktada. Doğal olmayan şeylere de karşı değilim bu arada. İnsanlar benim sürekli organik ürünler kullandığımı düşünüyor. Evet yiyeceklerim böyle ama diğer ürünlerde durum farklı olabiliyor. Gerektiği durumlarda teknoloji ve bilimin geliştirdiği ürünleri de kullanıyorum, amacına göre onlara da ihtiyacımız var. Tırnak uzatmak benim gibi sürekli çalışan, üreten ellerde mümkün değil. Yumurta bile kıramam uzun tırnakla! Bir de gerek görmüyorum. Tırnaklarımın uzun olması bana hayatımda hiçbir şey katmıyor. Beğenmezlerse de beğenmesinler. Ben bu şekilde rahatım. Genel geçer düşünce yapılarından daha farklı bir estetik anlayışım var. Kendi yolumun yolcusuyum kısaca...
Moda anlayışın da mı doğallıktan yana? Tarzını nasıl tanımlarsın?
Moda anlayışım biraz karışık. Hem doğal şeyleri hem de abartılı parçaları seviyorum. Farklı, absürt ve kostüm vari kıyafetleri seviyorum. Mesela pilot şapkası ve google gözlüğü ile sokakta dolaşabilirim. Eğlenceli kıyafetleri seviyorum, renkli esprili... Bazen de tamamen sade giyinirim. O da giyinmek zorunda olduğum için. Kumaşların doğal olmasına özen gösteririm, yoksa kaşıntı basar, rahat edemem. Sırf güzel diye de rahat edemeyeceğim bir kıyafeti giymem.
Şu an hayatının gündeminde neler var? Öncelik verdiğin konular neler?
Kendi projelerim öncelikli. Youtube kanalımın konseptini genişletiyorum. İçeriklerini farklılaştırıyorum. Onun çekimleri devam ediyor. Makai yeni bir sürece girdi; daha mobil, gezgin bir mutfak kurulumunun hazırlıkları var. Özgür ve gezgin bir sağlıklı mutfak konsepti hazırlığındayız. Yarışma programı sunuyorum; mobil ortamda bir bilgi yarışması. Tüm bunlar Türkiye'de yeni yeni denenen projeler. Risk almayı seviyorum, denenmemiş şeyleri deneme konusunda. Film çektim yazın Azerbaycan'da, Aralık'ta o vizyona girecek. Reklam anlaşmalarım? Kampanyalarım var... Daha ne olsun...
Raw – vegan bir mutfak kurdun... Bu şekilde beslenmek günden güne popüler hale geliyor... Sen nasıl tanıştın bu beslenme tarzıyla?
"Daha güçlü, daha enerjik nasıl olabilirim?" diye araştırırken, alkali beslenme konusu ile tanıştım, 15 yıl kadar önce. O zamanlar internetten indirirdim kitapları, fazla kaynak yoktu. Konu ilgimi çekti. Yemek yapmayı da sevdiğim için hep tarifleri denedim, uyguladım, zamanla geliştirdim kendimi. Daha profesyonel eğitimler almaya başladım. Raw çikolata yaptım... Derken hem veganlık hem de glutensizlik popüler hale geliyor, çünkü aklın yolu bir. İnsanlar artık enerjisizlikten, hastalıktan kurtulmak istiyorlar. Çok seviniyorum bunları görünce. Elimden geldiğince de etrafımdaki herkesi bu konuda teşvik etmişimdir. Elinden tutup organik pazara götürdüğüm o kadar çok kişi var ki... Yemekler yapıp aslında kaliteli ve gerçek malzemelerle de lezzetli yiyecekler yapılabileceğini göstermek benim derdim. Bu yanlış algıları ve önyargıları kendimce kırabilmek. Yeni ufuklar açmak kişilerin hayatlarında...
Konunun uzmanını bulmuşken bu konudaki deneyimlerini, okuyup öğrendiklerini bizlerle paylaşmanı çok isteriz... Raw – vegan beslenmenin olumlu-olumsuz tüm yönlerini dinleyelim senden...
Bu çok uzun bir konu. Hiçbir şey göründüğü gibi basit değil. Vegan beslenme amaç değil bir araç. Raw beslenme herkes için iyi değil. Bazı kişiler çiğ besinleri sindiremiyor. Bu kişiler illa da çiğ yemek için kendilerini paralamasın. O sebzeleri çorba olarak da tüketebilirler. Kendini bilmek ve tanımak çok önemli. Makai’yi açtıktan sonra daha çok farkına vardığım konular oldu. Mesela veganlık. İşlenmiş beyaz un ve beyaz şeker de vegandır ama sağlıklı değildir. Sabahtan akşama kadar bunlarla beslenen ama vegan olmaktan asla ödün vermem, diyen tutucu zihniyet çok fazla. Bunları görünce üzülüyorum. Kendilerine çok büyük zarar veriyorlar. Bunun tersi de hep hayvansal ürün yemek değil. İnce hesaplar ve dengeler var. Beni takip edenler zaten yaptığım paylaşımlardan benim ne düşündüğümü görebilirler.
Kişisel gelişim programları, nefes terapisi ve yoga... Bunlar son zamanların en çok konuşulan konuları... Sence bireylerin bu tarz çalışmalara yönelmeleri sadece moda olduğu için mi, yoksa bu konuda toplumumuzda bir bilinçlenme görüyor musun? Sen nasıl girdin bu konuların içine?
Hem moda hem bilinçlenme. Dünya genel olarak iyi titreşimler yayma konusunda hemfikir olmaya başladı. Kişiler bireysel olarak farkındalıklarını artırıp genelin ortalamasını yükseltebileceklerinin farkında. Her şeyden ötesi de, kendini iyi hissetmek. Demek ki bunları yapan herkes kendini iyi hissediyor ki giderek yayılıyor. Eğer yoga sevmiyorum diyorsa bir insan, ya onu yanlış tanımıştır ya da çözmesi gereken büyük bir önyargısı vardır. Gerinmeyi ve esnemeyi sevmek doğamızda var çünkü. Nefes almak kadar güzeli var mı? Nefes teknikleriyle çok büyük şifalanma oluyor. Bu kadar stres hepimize fazla geldi. Kaçış ve çözüm arıyoruz bir yandan da. Ben fazla meraklı olduğum için, ne kadar teknik, felsefe, eğitim varsa gittim. Hepsini öyle veya böyle uyguladım. Bana iyi gelenleri hayatımda tuttum, gelmeyenleri çıkardım. Bu bir süreç. Asla bir yere varmayacağız, önemli olan varmak da değil. Yolda olabilmek.
Uzun bir süre kamera arkasında çalıştın; fotoğrafçılık, styling, prodüksiyon... İşin mutfağındayken ve doğal ve rahat yaşamı ilke edinmiş bir karakterin varken kamera önüne geçme ve rol yapma isteğinin sebebi ne oldu? Göz önünde olma hevesi mi, kendini birilerine kanıtlamak mı ya da neydi bunun sebebi?
Hayatta kalma mücadelesi diyelim. Yapmak istediğim hayallerim için ve yaşayabilmek için çalışmam gerekiyordu. Ben kimsenin eline bakmayı sevmem. Özgürlüğüme düşkünümdür. Evlenip koca parası yiyeyim gibi bir amacım olmadı hiç. Ailemin durumu da beni beslemeye yetmeyeceği için iş başa düştü yani. Birçok okul okudum, burs kazanıp Norveç'e gittim. Sonra çalışma hayatına atıldım. Ama gördüklerim hayalimdeki gibi olmadı hiç. Çok üzüldüm, çok hayal kırıklığına uğradım. Tek başına İstanbul'da bu piyasada var olmaya çalışan genç bir kızdım ama hiç bir zaman pes etmedim. Kimseye boyun eğmedim. Ne yaptıysam az olsun ama benim olsun diyerek yaptım. Büyük hedefler için kendi karakterimden uzaklaşmadım. Her seferinde yeniden ayağa kalkıp çalışmaya devam ettim. Konu tamamen buydu aslında. Mutlu olmamı ve özel ihtiyaçlarımı karşılayabilecek bir hayata sahip olmak. Kendi paramı kazanmak. Kimseye muhtaç olmamak. O zamanlar kamera arkasında çalışırken tesadüfen önüne geçtim, hoşuma da gitti. Zaten sanat küçük yaşlardan beri hep hayatımdaydı, yadırgamadım.
Fakat sonrasında da çok tanınmak, herkes tarafından sevilmek, milyonlar tarafından takip edilmek gibi kaygıların olmadı... Bunun için sansasyon yaratarak kendini ön plana çıkartmaya çalışmadın... Hayranlarında sana karşı nasıl bir algı oluşmasını istiyorsun?
Çok tanınmak ve herkes tarafından sevilmek hiçbir zaman ilk amacım olmadı. Herkesin aşması gereken zorlukları ve hikayesi birbirinden farklı. Sansasyon yaratmaya, "bakııın ben buradayım" diye çabalamaya ihtiyacım yok. Bunlardan beslenmiyorum çünkü. Her zaman bir önceki halimden daha iyi ve daha başarılı olmayı hedefledim. Bir anda parlayıp sönen değil, hep ve uzun süre yanan bir ışık olmayı hedefledim. Anlık şöhretlere ve sansasyonlara değil, değerli ve gerçek hikayelere sırtımı dayadım. İnsanlara anlamlı bir şey söylemek istedim. Farklı ve yeni şeyleri göstermek istedim. Bir farkındalık yaratmak, bir değişime sebep olmak. Bunlardı hep önceliğim. Umarım başarabiliyorumdur. Giyinip süslenip ortalıklarda kendimi göstermektense okuyup araştırıp kendimi geliştirmeye vakit harcadım. Pahalı çantalar ve ayakkabılar almak yerine kitaplar dvd'ler almayı tercih ettim. Sadece bir tanesini seçebilecek hakkım vardı çünkü. Şu sıralar da bunca zaman biriktirdiklerimi daha derli toplu aktarabilmeye odaklanıyorum. Milyonlar tarafından takip edilmek de bu sıralar çok revaçta. Herkes takipçi sayısına odaklanmış durumda ama nitelik değil, nicelik önemli aslında. Yakın bir zamanda bunun ne kadar önemli olduğu anlaşılacak. Sizi kaç kişinin takip ettiği değil, kimlerin takip ettiği önemli. Ben bir şey paylaştığımda inandırıcı olduğumu ve beni takip edenlerin bana güvendiğini biliyorum. "Müge bunu yaptıysa bir bildiği vardır" diyorlar. "Bize sağlıklı beslenmeyi sevdirdin, sayende sebzeleri seviyoruz, pozitif enerjin bize güç veriyor"... Gibi çok samimi ve gerçek yorumlar var bende. Tabii fazla karmaşık ve anlaşılamaz da olabiliyorum bazen. Çok fazla ilgi alanım olduğu için.
Bugüne kadar canlandırdığın karakterlerden en çok hangisi sana şöhreti getirdi?
Hiçbiri beni bir anda bir yere fırlatmadı. Adım adım, basamak basamak ilerleyerek bugünkü durduğum yere geldim. Öyle bir anda gelen şanslı şöhret olma hikayem yok. Bu da benim tekamül sürecim.
İstanbul'da doğdun, İzmir'de büyüdün, Eskişehir'de üniversite okudun daha sonra Norveç'te yaşadın sonunda yine İstanbul'a döndün... Yaşadığın tüm bu yerler ile ilgili iyisini ve kötüsünü anlatan özet birer cümle istesek...
İstanbul; beni zorlayan ve her seferinde büyüten şehir... İzmir; rahat, yavaş, kolay ve aydın... Mücadele yok. Dinlenme molası gibi... Eskişehir; herkesi kendin gibi genç ve öğrenci zannettiğin hayal dünyası şehri. Norveç; kendimi tam ve bütün hissedebildiğim, farklı ve öteki olmadığımı hissettiğim, "işte buradaki insanlar hayata aynı benim penceremden bakıyor" dediğim paralel evim.
Ve bu şehirlerden hangilerinin karakterini şekillendirme etkisi oldu?
Yaşadığım her saniye ve aldığım her nefes benim karakterimi şekillendirdi. Tüm şehirler diyebilirim. Kolay olmadı hiçbir şey ama bana çok şey kattı ve olgunlaştırdı. Norveç'in yeri bambaşkadır ama bende. İlk hayat mücadelemi orada verdim çünkü.
En çok canlandırmak istediğin karakter nasıl bir karakter?
Komedi karakteri canlandırmak istiyorum. Güzel ve esas kızı oynamak ilk akla gelen ve kolay olan. Ben komedide çok başarılı olacağıma inanıyorum. Doğru anı ve projeyi bekliyorum.
Yurt dışında veya Türkiye'de aynı sahneyi paylaşmayı hayal ettiğin oyuncular var mı?
Öyle bir hayalim yok. Detaylardan çok bütünle ilgileniyorum.
Dönem dizilerini nasıl buluyorsun?
Dizileri bulmuyorum diyebilirim genel olarak...
Mert Fırat ile çok enerjik bir partnerliğiniz var; sinemaya girdiğimiz anda sizi görüp pozitif bir enerjinin himayesine giriyoruz... Bir oyuncunun projedeki partneriyle enerjisinin uyması sence izleyicide nasıl bir etki uyandırıyor?
Mert'i aşırı çok seviyorum. Saatlerce sarılabileceğim türden bir sevgi bu! Süper bir insan. Her zaman setlerde birbirimizi yükseltmiş, destek olmuşuzdur. Egosuz, tamamen açık bir çalışma partneri. Çok şanslıyım, böyle yüksek enerjili, kaliteli, eğitimli ve pozitif biriyle çalıştığım için. Benim için partnerle iletişim kurmak çok önemlidir. Sevmediğim, enerjimin tutmadığı biri olunca bu işe de yansıyor. Çok önemli bir detay bu. İzleyici de bunu fark ediyor zaten. (yani her zaman fark etmiyor tabii ki de) İkimiz de pozitif enerjinin peşinde olduğumuz için bu size de yansıyor.
Bu güne kadar hiçbir zaman aşk hayatınla gündeme gelmedin? Bunu nasıl koruyorsun?
Kendime özel taktiklerim var! Dediğim gibi birinin sevgilisi olmak ve aşk skandallarıyla beslediğim bir hayatım yok.
Aşk nedir senin için, nasıl tarif edersin bu duyguyu?
Aşk hastalıklı bir duygu bence. Her zaman iyi enerjiler barındırmıyor içinde. Çekiciliği de orada zaten. Farkında olmadan kendini içinde buluyorsun. Kontrol dışı kalıyorsun. Eğlenceli ve bir o kadar da öğretici...
Neler ararsın karşı cinste, nasıl bir erkek aşık eder seni kendine?
Akışına ve anına bırakırım aslında. Plan yapmamaya çalışırım. Bu sorunun cevabını vermek de benim için çok zor. Hala düşünüyorum...
Gelecekteki hayalin hep ekranda olmak mı yoksa başka alanlarda da seni görebilecek miyiz?
Valla beni nerede göreceğiniz hiç belli olmaz. Sadece ekranlarda olmayacağım kesin ama. Şirket sahibi olmak ve marka kurmak beni çok heyecanlandırıyor. Girişimci olmak, yeni fikirleri hayata geçirmek, değer katmak... Hayatımda bunlar da olsun istiyorum.
Yurt dışı eğitimleri artık çok popüler... Bu tarz girişimleri nasıl buluyorsun? Senin bu tarz workshop gibi projelerin var mı katılmayı planladığın? Mutfak alanında veya oyunculukta?
Ben o kadar çok eğitime gittim ki bu tarzda... Şu anda hala öğrendiklerimi sindirme ve uygulama aşamasındayım. Ben 10 yaşından beri sürekli farklı alanlarda yurt dışı eğitimlerine gidiyordum zaten. Dediğim gibi popüler olan şeyleri genelde 4-5 sene öncesinden uygulamaya başlamış olurum zaten. Şimdi zihnimi ve düşüncelerimi geliştirebileceğim eğitimlere gidiyorum. Oradaki açılımlar tüm hayatıma yansıyor zaten.
Hayattaki olmazsa olmazların neler?
Gülmek, eğlenmek, iyi yemek yemek. Bunlar olmadan asla yapamam. Gerisi teferruat.
Peki en çok tahammül edemediğin şeyler?
Cahillik, saygısızlık, bilgisizlik, seviyesizlik, basitlik, şark kurnazlığı.... Bunlara hiç tahammül edemem.
Bir de beş soruda kısa kısa Müge Boz tercihleri diyelim...
- Avrupa mı Amerika mı?
Afrika!
- Oyunculuk mu mutfak mı?
Ahh çok zor...İkisi de benim bebeklerim; ayıramam.
- Aile mi arkadaş mı?
Aile. En yakın arkadaşlarım da benim ailemdir.
- Evli olmak mı, sevgili olmak mı?
Özgür olmak.
- Para mı, prestij mi?
Para
Röportaj: MAG
Müge Boz: “Aşk Skandallarıyla Beslediğim Bir Hayatım Olmadı...”
Doğal yaşamın adeta savunucusu haline gelen, yapay görüntüden de beslenmeden de uzak yaşayan güzel oyuncu ile içten sohbetimiz...
“Tom Cruise ve Morgan Freeman`lı Oblivion Bu Cuma Sinemalarda!”
“Cımbızınız Size Özel Olmalı!”
“Anksiyete Psikolojik Destekle Atlatılabilir!”
“Hangi Çorba Hangi Hastalığa İyi Geliyor?”
REKLAM
reklam@cosmoturk.com
İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com
TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32