Baharda kırlarda başıboş açan mavi çiçekler vardır. Etraflarındaki çiğ yeşile inat; evrenle ve gökyüzüyle kucaklaşmak ister gibi mavidir onlar… Yaprakları yok denecek kadar küçük, çiçekleri vazonuzda görmek istemeyeceğiniz derece gösterişsiz ama doğanın tüm nazıyla güç bahşettiği çiçeklerdir. Her bahar ilk sıcaklarla birlikte topraktan neşe ile fırlar, yaz güneşi yapraklarını kavurucuncaya dek kırlarda salınırlar.
Bizim hikayemiz bu mavi çiçeklerin en nazlılarından biri hakkında. Adını bile bilmediğimiz bu çiçek her baharda gün ışığıyla kavuşunca ilk iş yanındaki leylak ağacına bakarmış. Leylak ağacından gelen misk-i amber kokusu ile baharın geldiğine inanır ve ilk iş leylak ağacını selamlarmış. Leylak ağacı da sevinirmiş küçük dostunu gördüğüne. Koca bir yılı yalnız geçirdikten sonra, bu küçük hayranın topraktan boy göstermesi ile köklerinde bir yaşama sevinci hissedermiş.
Gelgelim bizim mavi çiçeğin hissettikleri hayranlıktan daha fazlaymış. O; leylak ağacının gölgesinde mevsimleri geçirmekten, aynı toprağa kök salmaktan ve aynı güneşle ısınmaktan çok mutluymuş. Leylak ağacı bu hislerden habersiz görünüyormuş ama için için hissediyormuş. En büyük korkusu buymuş zaten. Küçük mavi çiçeğin kendi gölgesinde saklanması ve ona sığınması hoşuna gidiyormuş. Başkaca hislerle kendi leylak bünyesinde derin yaralar açamazmış canım…
Kendi misk-i amber kokusuyla mutluymuş. Kokusu kır çiçeklerinin mavi dokusunda kaybolsun istemezmiş. Kendince hayalleri varmış. Büyük mutlu bir ailenin bahçesini gölgelendirmek ve evin çocuklarının neşeli kahkahalarını dallarında karşılamak istermiş. Güzel kokulu çiçekleri ile onların sofralarını renklendirmek ve misafirlerinin kıskançlık dolu bakışlarına sahip olmakmış hayali…
Aradan yıllar geçiyor, mavi çiçek bir görünüp bir kayboluyormuş. Leylak ise yalnızlığından sıkılıyormuş etrafında kah bir sarı papatya, kah flörtöz kızıl bir gül peydah oluyormuş. Hepsi ile arkadaşmış Leylak. Arkadaşlarmış ama hep eksik bir şeyler varmış. O hayalindeki bahçeye bir türlü kavuşamıyormuş. Yaşadıkları kırın yavaş yavaş şehre yaklaştığının farkında bile değilmiş. Şehir gittikçe yaklaşıyormuş.
Etraflarında sürekli bir telaşe ve koşturmaca olduğunu fark ettiğinde ise kocaman inşaat araçları gövdesinde derin yaralar açmışlarmış bile… Küçük mavi çiçek ise ne olup bittiğinden habersiz baharı beklediği toprakla birlikte uzak bir yerlere saçılmış ve bir daha uyanmamış. Leylak ağacı ise gövdesindeki derin yaralar iyileşmeden, misk-i amber kokulu çiçeklere can veremeden şehrin içinde solup giden güneşleri saymaya devam etmiş.
TÜRKMEN İŞCAN
YAZARA E-POSTA GÖNDER