>

KÖŞE YAZILARI | TÜRKMEN İŞCAN

Kopenhag Rüyası

Hemen hemen hepsi uzun boylu, sarışın ve mavi gözlü. (Türkmen İşcan)
 
   
 
 
     

Geçtiğimiz yaz birkaç aylığına Kopenhag'a gittim. Danimarka'nın başkenti olan bu şehir; tarihe dokunabileceğiniz bir yer olmasının yanı sıra Andersen masallarına konu olacak denli sıradışı... Eski bir liman kenti olan şehir, denizden gelen gemilere hala kucak açmasına rağmen; Kastrup Havalimanı ile dünyaya açılmış durumda. Temmuz ve Ağustos aylarını Kopenhag'da geçirerek bu yaşlı ama hala dinç kenti biraz dolaşma şansı buldum. İzlenimleri küçük notlar halinde aktarayım.

Danimarkalılar klasik İskandinav insanları. Hemen hemen hepsi uzun boylu, sarışın ve mavi gözlü. Birçoğu ülkenin tükenmek bilmeyen bira kaynağından yararlanıyorsa da sportmen görüntü hakim. Sokaklarda en sık görülen manzara; eşofmanları ile koşan veya bisiklete binen insanlar. Gerçi bisikleti yalnızca spor aleti olarak değil, ulaşım aracı olarakta kullanıyorlar. Bisiklete binmeyen insan yok gibi...

Türk Mutfağı benzeri bir mutfakları yok. Bu yüzden Uzakdoğu, İran ve Türk Mutfağı yemekleri satan dükkanları neredeyse her semtte bulabilirsiniz. Danimarkalılar'ın hiç mi kendilerine özgü lezzetleri yok derseniz; Danish Blue peynirleri dünyaca ünlüdür ve en iyi çeşitlerine marketlerde uygun fiyatlarla ulaşabilirsiniz. Meyveli yoğurtla yedikleri bir bisküvi çeşitleri var ve inanılmaz güzel. Tavsiye ederim. Birde meşhur siyah ekmek üzerine bir dilim peynir koyarak yaptıkları atıştırmalıkları varki; az zamanda maksimum lezzet vaat ediyor.

Sokakları çok düzgün. Yaya kaldırımları, bisiklet yolları ve araç yolları muazzam ve neredeyse her sokakta eşit oranda. İstanbul sokaklarındaki daracık veya araçlarla işgal edilmiş kaldırımlarla yıllarca yaşadıktan sonra kocaman yaya kaldırımlarında neredeyse dans ederek yürümeye başlayacaktım.

Toplu taşıma araçları çok yaygın. Şehrin tamamında tren ve metro var. Şehrin her semtine otobüs seferleri koymuşlar. Zaten halkın çoğu bisiklet sevdalısı. Toplu taşıma araçlarını çoğunlukla; yabancılar, yaşlı veya bebekli Danimarkalılar kullanıyor.

Geri dönüşüm konusunda çok titizler. Plastik ve cam şişeler depozitolu olarak satılıyor. Su alırken 10 Danimarka Kronu veriyor ve şişesiyle birlikte satın alıyorsunuz. Daha sonra aynı şişeyi marketlere geri satabiliyorsunuz. Ülkedeki göçmenlerin çoğu sokaklardan veya parklardan topladıkları şişelerin depozitolarından kazandıkları paralarla geçiniyormuş. Bende duyunca şaşırdım ama düşününce mantıklı geldi.

Dünyanın en pahalı 8. şehri olduğu kesinlikle doğru. Cebinizde paranız yoksa hiçbir yere gidemiyorsunuz veya yapamıyorsunuz. Müzelerin ücretsiz gezilebildiği günleri öğrenip ogünlerde ziyarete gidebilirsiniz ama müzeye çantalarla girmek yasak. Dolap kiralamak ise 20 Danimarka Kronu.

Mezarlıkları şehrin parkları gibi kullanılabiliyor. Aile boyu piknik keyfi yapanlarla veya köpekleriyle koşuya çıkanlara bol bol rastlayabilirsiniz. Mezar taşları bizimkiler gibi beyaz mermerden değil bildiğimiz doğal taşlardan yapılmış. Mezarlıkların içindeki ağaçlarsa en az 200 yıllık. Hani neredeyse insanın ölesi geliyor. O derece huzurlu yerler... Unutmadan yazayım; Andersen'in mezarına gidip bize güzel masallar bıraktığı için teşekkür ettim.

Şehrin meşhur kanallarını da gezme şansı buldum. Turistlerin en yoğun olduğu bölgelerden. Benim en sevdiğim yerse; Kastellet'ti. Kopenhag Limanı yakınındaki bu yer bir nevi askeri sığınaktı. Ama öylesine yeşil ve huzurluydu ki bayıldım. Bazı günler yalnızca kitap okumak için oraya gidip keyif yaptım. Dinlenmek içinde kaçtığım yerlerden biri oldu. Bu yeşil adacığın üzerinde masallardaki gibi bir un değirmeni bile vardı. Muhteşemdi.

Şehirde kaldığım süre boyunca; defalarca Kopenhag Şehir Müzesi'ne, yükseklik korkuma rağmen tepesine tırmandığım Vor Frelsers Kirke'e, dini bir görevi yerine getirir gibi tavaf ettiğim Ny Carlsberg Glyptotek Museum'a, kraliyetin sözde olsa bile hala varolduğu Danimarka'nın kraliçesinin yaşadığı Frederik VIII's Palace'a, içinde dünyanın her yanından eserler bulabileceğiniz Danish Museum of Art & Design'a, içinde bulunan göle ve yapay şelalerine vurulduğum Frederiksberg Alle'ye, harika kumsalı ve yeldeğirmenleriyle Amager'e, gül bahçelerinin en güzelini bulabileceğiniz Valby Park'a giderek ve gittiğim her yerde fotoğraflar çekerek harika zaman geçirdim.

Gittiğim her yerde eğlenme katsayımı öğrendiklerim, korkularımı alt edişim ve bana kalanlarla ifade ettiğim için Kopenhag'ta eğlenceli zaman geçirdiğimi düşünüyorum. Yeşilin ve mavinin tonlarıyla tanışmak için harika bir şehir. Yine de siz siz olun yaz mevsiminde gidin. Neden derseniz; Kopenhag sık yağış alan bir şehir ve yaz dışındaki tüm mevsimler soğuk ve yağışlı geçiyormuş. Gerçi yazın gitmenizde havaların hep günlük gülistanlık olacağı anlamına gelmiyor ama şansınızı denemenizde fayda var.


TÜRKMEN İŞCAN
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>