Herkesin bir arkadaşa ihtiyacı var. Peki bunun için kendinden ne kadar ödün vermeli insan? Nobel ödüllü Fransız yazar Andre Gide'in de dediği gibi; "Olmadığın insan olarak sevilmektense olduğun insan olarak nefret edilmek daha iyidir." Ama hepimiz insanız sonuçta... Hepimiz başımız okşansın, onaylanalım ve sınırlarımız belli olsun istiyoruz. Sınırların dışına çıkan durumlar bizi korkutuyor. Çünkü bize öğretilen "kontollü" standartların dışına çıkmamalıyız. En azından genel kanı bu yönde...
İşte "arkadaş"lık konusu bu noktada önem kazanıyor. Sınırlarımızı beraber çizdiğimiz, beraber somutlaştırdığımız ve bizi hayatla tanıştıran kişidir, kimi zaman arkadaş... İnsan önce ailesi ile sosyalleşir ama sosyal hayata beraber katıldığımız kişi; arkadaşımızdır. Birçok şey paylaşırız onlarla... Sevinçlerimizi, üzüntülerimizi, pişmanlıklarımızı, yaramazlıklarımızı, kalbimizdeki gizleri... Karşılığında ise istediğimiz şey bellidir; koşulsuz ve güvenilir bir sevgi...
Peki nasıl seçmeli insan arkadaşını? Yıllarca ne zaman yanımıza baksak, orada gördüğümüz insansa arkadaş; sadece kendi istedikleri ve ihtiyaçları söz konusu olduğunda hatrımızı soranlara ne diyoruz? Bir telefon görüşmesinde şu sözleri kaç kere duydunuz; "Canım sıkıldı, A ile B'nin işi varmış, bende seni aradım" veya "Senin bir akraban vardı ya, hani XXX'de çalışan bana yardımcı olur mu? İşte günümüzdeki arkadaşlık kavramı...
Peki doğru arkadaşı nasıl seçmeli? Kavun karpuz değil ki, dibini koklayalım! Nasıl kriterler belirlemeli arkadaş seçerken? Kendimce birkaç madde belirledim. Bakalım bana katılacak mısınız?
* Hoşlandığınız şeyleri ve özel günleri siz dürtüklemeden hatırlıyorsa,
* Buluşma saatlerini evden çıkma saati olarak değil, buluşma yerinde olunacak saat olarak algılıyorsa,
* Hoşlandığınız veya aşık olduğunuz kişi ona çıkma veya arkadaşlık teklif ederse (ki hayatta her şey mümkün); size bu haberi onun için mutlu olmanız gereken bir şeymiş gibi yetiştirmiyorsa (yani duygularınıza saygılıysa ve bu saygıyı her fırsatta kanıtlıyorsa),
* Sizi kıracağını bildiği zayıf yönlerinizi veya sırlarınızı; tartışma sırasında teker teker yüzünüze vurmuyorsa,
* Sizin için önemli kişiler hakkında ileri geri konuşmuyorsa,
* Diğer arkadaşlarını size, sizi de diğer arkadaşlarınıza çekiştirmiyorsa,
* Maddi konularda sizi zor duruma düşürmüyorsa (maddi eşitsizliğin olduğu durumlarda),
* Sizin yapınıza uymayan durumlarda, sizi bir çatışmanın ortasında yalnız bırakmıyorsa,
* Üzgün olduğunuzda yanınızda kalıyorsa (tekrar tekrar aynı cümleleri dinleme pahasına),
* Birlikte kurduğunuz hayalleri diğer arkadaşlarıyla da paylaşmıyorsa,
* Dünya görüşleriniz, politik yönelimleriniz, ırklarınız ve sosyal yapınız taban taban zıt bile olsa; bunu alay veya kavga konusu yapmıyorsa (Küçük şakalaşmalar tabii ki olur. Kastım rencide etmeye yönelik davranışlar)
* Aranızdaki arkadaşlığı kendisinin sunduğu bir lütuf gibi yansıtmıyorsa,
* Her iki tarafta fedakarlıkta bulunuyorken; sınırları zorlanan hep kendisiymiş gibi davranmıyorsa,
* ...
Düşündükçe bir sürü madde daha ekleyebilirim aslında... Yine de bunlar yeterli. Ne dersiniz, günün birinde bu maddelerin en azından yarısını yaşayabileceğimiz, dostluklar kurabilecek miyiz? Benim hala umudum var. Arkadaşım olmasa da...
Unutmadan; aşağıdaki şiiri bir arkadaşım için yazmıştım. Yukarıdaki maddelerin birçoğuna sayesinde tanık olduğum için; bu yazının devamına yakışır diye düşünüyorum.
"Kaç tane sen varsın?
İçinde bir yerlerde kaç tane korkak var?
Kaç tane yalancı?
İçindeki çocukları nereye sakladın?
Peki yalancılığın hangi çekmecede?
Nerede dürüstlüğün?
Ahkam kesip, yüksekten atmaların?
Ukalaca gülümseyen kaçıncı yüzün?
Biz iki yüzlüleri bilirizde binbir yüzlüler yabancı.
Sen varsın, sende sen varsın, sendeki sende bir sen daha var...
Sonra bir bakıyoruz ki onun içinden bir tane daha sen çıkmış.
Oyuncak bebekler gibisin.
Rengarenk matruşkam.
En güzel oyunum, oyuncağım, kaderim, gizim benim.
Seni ne zaman bulsam, sendeki bir başka sende kaybediyorum."
Sincera!
Türkmen
TÜRKMEN İŞCAN
YAZARA E-POSTA GÖNDER