Aynı anda diyete başlayan arkadaşlarda ortak bir hastalık olduğunu kanaatindeyim. Belirti olarak hafif tribal ve ruh hastalığı şeklinde görülen bu hastalık, açlığın dozu arttıkça sinir sistemini göçertiyor ve kişilik bozukluğuna neden oluyor (Kendimden biliyorum)
Geçen hafta yağlanan viiiicutlarımızın nihayetinde farkına vardık ve çalışma arkadaşımla beraber diyete başlama kararı aldık, o zamana kadar her şey çok normaldi. Birbirimize gayet saygılı, sevgili, hoşgörülü davranıyorduk.
Taaaa ki o vakte kadar, yani diyete başladığımız güne kadar sevgi pötürcüğü şeklinde anlaşan biz iki arkadaş neredeyse kanlı-bıçaklı kıvama geldik (Birazcık mübalağa yapsam kimseye zarar gelmez sanırım. Daha heyecanlı oluyor böylesi, polisiye romandan fırlamış gibi hissediyorum kanlı-bıçaklı falan yazınca)
Diyetin ilk saatleri birbirimize olan saygımızdan nispeten pek ödün vermedik. Sabah saatleri ve ilk ara öğün, tatsız tuzsuz geçse de alışırız diye düşündük ve gurul gurul sesler çıkaran midemizi susturmak için yemeklere saldırmadık.
Öğlen saatinde en küçük boy salatamızı alarak ve yemekhane’deki herkesten kendimizi soyutlayarak, arka taraflardaki yerimizi aldık (insan yediği yemekler güzel olduğunda her yer Paris, fakat minik bir salata kasesiyle özgüven yerlerdeymiş gibi hissediyor ve kendine şişkooo şişkooo bu kadar yemeseydin diye söylenmekten geridurmuyor)
Arkadaşımla ilk tartışmamız öğle yemeğinde patladı. O bana, sözünü tutmadın salata’ya zeytinyağı döktün diye çemkirdi var gücüyle, bende ona, sabah benden 1 dilim domates ve bir dilim salatalık fazla yediğini hatırlattım. Yediklerimi mi sayıyorsun dediğinde ise; zaten 3-5 dilim yiyoruz, gözüm takılmış o anda, ne var bunda, asıl sen benim yediklerimi sayıyorsun diye söylendim. Keyifsiz bir şekilde yemeğimizi yedik ve ofisimize geldik. Ara öğün saatine kadar hiç konuşmadık ve saat 16:00 olduğunda elmalarımızı yemek için bir araya geldik (Onun yediği elma daha büyüktü ama ses etmedim, gerginlik olmasın diye)
Akşamı zor ettik ve akşam serviste yan yana oturmadık. Sanki zorla ölüm orucu tutturuyorlar, zorla diyet yaptırıyorlarmış gibi kendi kendimize triplere girdik.
Takip eden birkaç gün böyle devam etti. Çaktırmadan birbirimizin yediklerini kontrol ettik, göz ucuyla acaba zayıflamış mı diye birbirimizi süzdük. Her gün mutlaka bir posta, sen benden fazla yedin tartışması yaşadık ve araya hafta sonu girdi.
Ben tüm hafta yaptığım diyetin çöpe gitmesine neden olacak düzeyde yedim, azıcık kaçırdım yemeği demekten öte, sağlam yedim ve pazartesi günü işe sevgi pıtırcığı şeklinde geldim. Bende ki bu değişimi fark eden arkadaşım, yediğimi anladı ve bende kendimi zor tutuyordum söylememek için, ben hafta sonu diyetle alakası olmayacak şekilde yedim dedi ve eski neşemizle birlikte, birbirimize olan saygı ve sevgimiz yerine geldi. 3 dilim pizza nelere kaaadir yarapppim…
Ve kendimize bir söz verdik;
Bundan sonra hafta içi, sinirimizi zıplatacak düzeyde az yemeyeceğiz, makul ölçülerde yiyip, aç kalmadan, sağlıklı besleneceğiz. Hafta sonu ise dışarı da yemek yiyeceksek, ipin ucunu azıcık kaçıracağız ama günlük almamız gereken kalorinin 150 kalori üstüne çıkmayacağız (neye göre, kime göre bir ölçü derseniz, tamamen bizim uydurduğumuz; ÖLDÜRMEYEN, AZICIK SÜRÜNDÜREN BİR DİYET)
Çok saygıdeğer (!!!!!) sağlık bakanımız, kilolu olanlara ‘’şişkoooooo’’derseniz, onları zayıflamaya ikna edersiniz açıklamasını yaptığı günden itibaren diyetteyiz…
Vallahi ben böyle dahiyane, böyle zeka fışkıran bir açıklama daha görmedim desem yeridir (!!!!)
Toplum içinde şişkooo damgasını yemeden, yağlarımdan kurtulup, saygın bir kimlik kazanmalıyım.
Haydi hayırlısı
TÜLİN KILIÇ
YAZARA E-POSTA GÖNDER