Koşmak isterken, durma
Gülmek isterken, ağlama,
Tembellik yapmak isterken, çalışma,
İçinden geçenleri söylemek isterken, susma,
Susmak isterken, konuşma,
Bir Ege kasabasına yerleşip, domates yetiştirmek isterken, kurumsal şirketlerin boğucu plazalarında çalışıp, kariyer planı yapma,
Serserilik yapmak isterken, hanım kız rolüne girme, diyor hayat bana son zamanlarda.(Bazen çok saçma sapan şeyler de söylüyor aslında ama yazmaya terbiyem müsaade etmiyor. Hemen kötü de anlamayın. Argo sözlerle anlatıyor hayat bana genelde kendini, o nedenle açıkça yazamadım) Belki de çok öncelerden beri veriyor bu mesajları ama ben şimdi hazırım anlamaya, şimdi hazırım uygulamaya ve şimdi hazırım gözümü kırpmadan inandığım yolda yürümeye.
Böyle gaza gelmiş durumda yazdıklarımı okuyanlarda, devrim yapmaya hazırlanıyorum zannedecek.(Hazırım inandığım yolda yürümeye falan büyük laflar) Oysa ki en büyük devrim, içimizde yaptığımız devrim değil mi? (Vay vay vay laflara bak, benden mi çıkıyor bunlar. Bir minik bilgeCİK olma yolunda ilerliyorum sanırım, mesajları almaya başladığımdan beri)
Belki yazarken bile değişebileceğime inanmayarak yazıyorum, aksi takdirde dalga geçmezdim her yazdığımdan sonra.
Sancılı bir süreç ‘’değişim’’ ama değişiyorum. Severek ve güzel dileklerde bulunarak ayrılmayı öğreniyorum sevdiklerimden.
İstemediğim her şeye ‘’hayır’’ deme hakkımı kullanıyorum karşımdakinin üzülüp, üzülmeyeceğini düşünmeden.
Bazen saçma sapan olaylar karşısında fütursuzca gülüyorum etrafımdakilerin ne düşündüğüne takılmadan.
BEKLEME YAPMA diyor hayat bana. Koş, çok hızlı koş. Ömür kısa, yapmak istediklerin için fazla zaman yok. Tam delice koşarken ve bu tempoya alışmışken; dur diyor. Dur ve bak etrafına, izle sakin sakin, şimdi mutlu musun? Mutluysan tekrar koş. İçinden fışkıran neşeyi engelleme. Saç etrafına, yayılsın herkese ve her şeye…
Hayatla oynadığım bu oyunu, yapmak istediğim her şey için açık kart vermesini, insanlara takılmadan, içimin dediklerini dinleyerek yol almayı sevdim. Böylesi daha güzel… Hayattan kocaman bir aferin aldım ve sımsıkı bağlandım. Darısı başınıza.
TARAF(LI) BİR YAZI
Genelde herkes tarafsız yayıncılık, habercilik, yöneticilik vs. yaptığı için övünür, ben ise zaman zaman tam tersiyle övünüyorum. Çünkü işin içine duygular, beğeniler giriyor ve ister istemez en tarafsızım, en objektifim diyen enkııırmenler, haberciler bile taraf olmaktan kaçınamıyor.
Söz konusu KAŞ-ANTALYA olunca ben tarafsız olamıyorum. Bu sene ilk tatil fırsatında yine attım kendimi Kaş’a ve adım attığım andan itibaren tarifi imkânsız bir mutlulukla doldu içim.
Denizi, doğası, insanları o kadar güzel, o kadar içten ki, kayıtsız kalmak mümkün değil. Bu büyülü kasabanın neşesi ve ışıltısı içine çekiyor birden sizi. Buz gibi ve tertemiz denizine bıraktığım an kendimi kafamdaki milyonca saçma soru yitip gidiyor uzaklara…Akşam dalga sesleri eşliğinde Meis adasına doğru kadehimi kaldırmak ve daha içmeden sarhoş olmak artık şaşırtmıyor beni. Begonvil kokusu bile sarhoş etmeye yetiyor insanı.
Benim için, Kaş demek, Aphrodite pansiyon’da kalmak demek. Tabii ki yine orada kaldım. Evimden daha huzurlu ve mutlu hissettiğim tek yer bu şirin pansiyon.
Ramazan abi ve Duru ablanın hazırladığı eşsiz kahvaltılar, Yusuf ve Birdal’ın saat kaç olursa olsun, aradığımda, ne cehennemin dibindeysem offf demeden gelip, alması ve pansiyona götürmesi. (Kaş’ta servis hizmeti veren tek yer Aphrodite pansiyon. Tabii belli servis saatleri var ama bana ufak bir ayrıcalık tanıyorlar yıllardır gittiğim için, eee olsun o kadar)
Kaş’a gidiyorsanız ve gerçekten evinizde gibi hissetmek istiyorsanız önerebileceğim en iyi yerdir Aphrodite pansiyon.
http://www.aphroditepension.com/ Evet alenen reklam yapıyorum, güzel her şeyi paylaşmaktan yanayım, tıpkı kötüleri paylaştığım gibi.
Benden söylemesi, sizden uygulaması.
Bol gülücüklü günler dilerim pampişlerim (Of yaktın beni Hilal Cebeci. Bu pampişler fena takıldı dilime, haydi hayırlısı)
TÜLİN KILIÇ
YAZARA E-POSTA GÖNDER