Şeytan, Melek!...
Hayatımıza giren insanlar bizim şeytanımız mı? Yoksa meleğimiz mi? Hayatınıza giren insanlar bize faydalı mı, zararlı mı?. Bütün bunları değerlendirerek ilişkilerimize ona göre yön vermeliyiz.
Ayıklama yapmalıyız.
Bizi, hayra ve iyiliği mi, yoksa şerre ve kötülüğe mi teşvik ediyorlar?. Yani iyiliğin mi, yoksa kötülüğün mü parçası olarak yaşama devam ediyoruz?.
Sonradan zarar göreceğimiz, tavsiyeleri-teşvikleri-baskıları ve telkinleri mi var?
Nasıl iş yerlerinde “kar” ve “zarar” hesabı varsa, hayatımızdaki insanların da üzerimizdeki etkileri,s ebep ve sonuçları vardır.
Neleri paylaşıyoruz? Paylaştıklarımızdan, yaşadıklarımızdan ders alıyormuyuz?.
Unutmamalıyız ki,
Özeleştiri, tedbir, eksiklikleri görüp değerlendirme, bizi, sonradan gelecek zararlardan korur. Aslında, eski tanıdıklarımızı yeniden gözden geçirmemiz lazımdır. Bazen yıllarca güvendiğiniz insanlardan zarar görebiliyor, tabir-i caizse “kazık” yiyebiliyoruz.
Onların yüzünden işimizden, evimiz-barkımızdan, eşimizden dostumuzdan olabiliyor, üzülüyoruz. Onlardan edindiğimiz kötü alışkanlıklar, hayat tarzları, bazen felaketimiz olabiliyor.
İyi arkadaşların, bizim mutluluğumuzda ve başarılarımızda etkileri olduğu gibi, kötü arkadaşların, yanlış çevrenin, zevalimizde dahli vardır.
Deriz ya “bağrımızda yılan beslemişiz” diye. Gerçek dost sandıklarımız hayatımızı karartabiliyor. Bütün bu değerlendirmeleri yaparken de…
Bazen evlenmekle hata ettiğimizi, bazen aynı insanla evlenmememiz gerektiğini, bazen iş ortağımızın yanlış olduğunu, işimizin bize uygun olmadığını, yaşadığımız yerden memnuniyetsizliğimizi dile getirir,
Seneler geçtikçe, ailemizle ilgili bazen hata yaptığımız düşüncesiyle, Kendimizi ve ilişkilerimizi gözden geçirmemizin şart olduğunu söyler, pişmanlıklarımızı veya memnuniyetimizi belirtiriz. Bütün bunların sebebi yalnız kendimizin olmadığı da bir gerçektir. Zira etkileniyoruz.
Genç yaşlarda aldığımız kararların isabetsizliğini bazen görüyor, bazen de “gaza” gelip hataları sürdürüyor ve büyük bedeller ödüyoruz.
“Sigaraya çok sinirli olduğum bir anda, arkadaşım “iç”,sıkıntın gider dedi. Ve “başlayış,o başlayış”, “içkiyi fazla kaçırmışım,kaza yaptım.En iyi arkadaşım öldü”, “çok kızgındım,içkiliydim de,kavga sırasında hanımı,çocukları dövdüm”, “içki içmiştim,gözümü açtım ki,tanımadığım bir yataktayım”, deriz.
Size zarar verecek şeylere başlamanıza sebep olan hadiseler ve kişiler, asabınızı bozanlar, sizin dostunuz değillerdir. Size sahip çıkan, huzur veren, başarılarınızı alkışlayanlar,sizi himaye edenler, sizin dostlarınızdır.
Özet olarak,
“İç” diyen şeytanınız, “içme” diyen meleğinizdir.
İç diyen kendisine yandaş arar, kendisine benzemenizi ister,içme diyen de sizi korumak adına müdahale eder.
Aslında içme müdahalesine yapanlar genelde sevimsiz gönünürlerse de, en doğru olan onlardır.
Misal vermek gerekirse,
“Çalışkan ol, erken yat, erken kalk, işine git, tembel olma,kazandıklarından Allah rızası hayır yap-yardım et,evimizde,işimizde huzurlu,sağlıklı yaşayalım” diyenler sağlıklı dostturlar.
İyiliği tavsiye eden, kötülüğü men edenlerin ayrımını yapmak, kişilerin en önemli kararlarıdır. Ve, “Onlar, nerede olurlarsa olsunlar birbirlerini bulurlar”.
Artık, her şeyi güncellememiz şart oldu. Tabii karşımızdakiler “kavun” değiller. Ama, kriterlerimiz olmalı ve ona göre seçimler yapmalıyız.
Tanıdıklarımız, yakınımızda ve uzağımızdakiler, iş- arkadaşlık-dostluk, eş seçmedeki tercihlerimize dikkat etmemiz gerekiyor.
Esas olan, uzun gibi görünse de,kısacık hayatımızda huzurlu ve sağlıklı yaşamaktır.
Huzur ve bereket de, helal- haramı ayırmakla başlar.
Eskilerin deyimi ile “Üç günlük dünya değmez” ki..
Dışımızdakilere dikkat etmemiz gerekiyor. Zira hiç kimse bizim hayatımıza zorla girmiyor. Biz istediğimiz, müsaade ettiğimiz için hayatımızda varlar.
Etrafımızdakiler, şayet zarar veriyorlarsa, düzenimizi bozuyor, bizi hırcın, kavgacı, inatçı, hırslı, acımasız, menfaatçi yapıyorlarsa, ahlaken ve ruhen zaafa uğratıyorlarsa, fikri ve bedeni bozacak şekilde yaşam tarzı içindeysek, onlarla derhal ilişkimizi kesmemiz lazımdır.
Sonradan, canımızla, malımızla, sağlığımızla ödenecek bedeller bizleri perişan eder.
Son pişmanlık da fayda vermez. Sağlıklı düşünmek, sağlıklı karar vermek için, sağlıklı bir beyine, doğru bilgiye, doğru dostlara ihtiyaç vardır. Kötü alışkanlıklarımız, zaaflarımız, seçimlerimizde, kararlarımızda ve uygulamalarımızda çok önemlidir.
Çalışma sistemimiz, arkadaşlarımız, ailemiz, akrabalarımız, dostlarımız, “maneviyatımız”, bizim “yaşam kalitemizi” belirler.
Hayatımız çok önemli olduğuna göre, bu hususlardaki tercihlerimiz, aldığımız kararlar ve uygulamalarımız da önemlidir.
Başarının, mutluluğun ve huzurun göstergesidir.
“Nasihatim odur ki…”
Sizi, evinizden, işinizden, benliğinizden, ayıran, tuzaklardan, insanlardan uzak durun.
Onların sinsice yaklaşımlarından, dolaylı zararlarından, bedbaht olmayın.
Hayatınıza girmelerine müsaade etmeyin.
Daha doğrusu sizi, sizden uzaklaştıran, yanlışlar yapmanıza vesile olan her şeyi ve “herkesi atın” gitsin.
İnsan önce kendisine önem vermelidir.
İçkiden ve keyif verici maddelerden ve bunlara vesile olan, imkan sağlayan insanları dost edinmeyin.
Onlar hem sizin hem de ailenizin, hem de geleceğinizin düşmanlarıdır.
Sizi düzenli bir yaşantıdan uzaklaştırır, zamanınızı faydalı olmayan işlere ayırmanıza sebep olurlar.
Yalan söyler, güvenilirliğinizi kaybettirirler.
Tembel olursunuz. Zamanınızı israf edersiniz. Hiçbir şeyin bereketini ve hayrını görmezsiniz.
Hırsınız sizi yer bitirir, helal-haram ayırt etmeden yaşarsınız.
Sonra da “paranın hiç bereketi yok”, “hiç huzurumuz kalmadı” diye yakınır durursunuz.
Sebebini hem kendinizde, hem de etrafınızdakilerde aramalısınız. Sizi kandırmalarına, kullanmalarına müsaade etmeyin.
Sonra onların esiri olursunuz.
Saygılarımla,
Hikmet Suner
hikmetsuner@yahoo.com
HİKMET SUNER
YAZARA E-POSTA GÖNDER