Evlenmeye kalkan kadınlara...
Saygıyı-sevgiyi, büyüğü-küçüğü, kısacası aile kavramını bilmeden, bilmeye de talip olmadan “evlenmeye kalkan bayanlara” tavsiyem odur ki,
Zannedilmesin ki, adamı tavlarım, mesut –bahtiyar yaşar gideriz. Olay, öyle zannedildiği kadar basit değil. Kocanla, sadece yatağı paylaşacak, gezip tozacaksın, gününü gün edeceksin sanıyorsan, aldanıyorsun.
Hayat, sadece kadın-erkek ilişkisi değildir.
Evlenmek, aile olmak, aile olmanın gereklerini, canı gönülden isteyerek yerine getirmek demektir. Bu da kocanın ailesine azami ihtimam göstereceksin, onları kendi ailen gibi sayacaksın, seveceksin, ilgileneceksin, onlarla beraber olmak için bayramı veya özel günleri beklemeyeceksin.Onları benimseyecek, onlarda kusur aramayacak, hoşgörülü davranacaksın,
Varlıkta da, yoklukta da birlik olacaksın demektir. Bunları da evlenmeden evvel ailende göreceksin, bileceksin, sonra evlenmeye niyetleneceksin.
Ailende görmemişsen bile, bunun önemini idrak edecek, öğrenmeye, uygulamaya, bütün samimiyetinle talip olacaksın. Ailenin sağlıklı devamı için, aile büyüklerinin nasihatlerine kulak vereceksin. Onlara akıl danışacak, birlik ve beraberliğin daha da iyi olması için tavsiyelerine uyacaksın. Daha mutlu ve huzurlu yaşamak ve yaşlanmak için yardım etmeleri konusunda büyüklere fırsat vereceksin.
Şimdilerde boşanmalar leblebi-çekirdek gibi. Bugün evleniyorsun, yarın boşanıyorsun. Büyüklerimize baktığımızda, onlara sorduğumuzda, görüyoruz ki, 50 sene,60 sene evliler. Ve evlilik müessesesini ellerinden geldiğince korumaya ve kollamaya çalışmışlar. Çocukları, torunları olmuş, aile büyümüş, hastalıkta -sağlıkta bir ve birlik olmuşlar. Hiçbir şeyden yüksünmemişler. Her şey ailemiz için demişler. Huzuru ve mutluluğu ailelerinde bulmuşlar, başka yerlerde aramamışlar. Muvaffak da olmuşlar.
Elleri öpülesi insanlar.
Neden biliyormusunuz?. Çünkü, evlenirken, “ ölüm bizi ayırıncaya kadar”, “bir yastıkta kocayalım” duygusu ve terbiyesiyle büyümüşler. Bir yastıkta iki düşman değil de, bir yastıkta iki dost olarak hayata başlamışlardır. Ve bu amaçlarından ne pahasına olursa olsun hiç şaşmamışlar. Asla ayrılmayı düşünmemiş, akıllarına bile getirmemişler. Ailelerinin müsaadesini ve onayını alarak, hayır dua ile evlenmişler.
Onun içindir ki,
Onlar, sabretmeyi, mücadele etmeyi ve bütün bunları severek yapmayı bilirler. Muvaffak da olurlar. Yoksa, “Bana böyle dedin, vın..Bana şöyle dedin, tamam bu iş bitti. Ben de kazanıyorum. Tabii harcarım. Annen de kim oluyor ki bize karışıyor”, gibi benzeri şımarıklıklar ve tahammülsüzlükler göstermemişler, anlaşmaya, uzlaşmaya çalışmışlar.
Mühim olanı müessesenin özveriyle ayakta durmasını sağlamak, sabretmek ve emek vermektir, demişler. Gelgeç gönüllü olmamışlar.
En vahimi,
“Ben babamın-anamın evine giderim veya boşanır kendi başıma otururum, neden çekecekmişim ki, oh be hayat varmış, özgürlük gibisi yok” gibi, umursamayan ifadeler kullanarak, müesseseyi ciddiye almayarak, umursamamazlık. Yoksa “ben sevdiğimle evlenirim” demekle, aile olunmuyor.
Şayet sana, evlenmeden önce, babaanneni-büyükbabanı sayıp-seveceksin duygusu verilmediyse, öğretilip, uygulatılmadıysa, örneklerini görmediysen, evlendikten sonra, kocanın ailesini benimsemen, çok zor olacaktır.
Öylesi anne-babaya sahip olmalısın ki, Koca tarafını, ailesini, sevilip-sayılması gereğini, kendi ailende yaşayarak öğrenmelisin. Bunun için de anne-baba kızına örnek teşkil etmelidir. Kızlarını başıboş bırakmamalıdır.
Kız çocukları evlenmeden (tahsil veya benzeri mecburi haller dışında) evden ayrılmamalı, o birlik-beraberlik havası mümkün olduğunca tadılmalı, zevki çıkartılmalıdır.
Bilmem anlatabildim mi?
Hikmet Suner
hikmetsuner@yahoo.com
HİKMET SUNER
YAZARA E-POSTA GÖNDER