Daha önce DOT Tiyatrosu’nun oyunları Punk Rock ve Shopping and Fucking hakkında ne hissettiğimi dile getirmeye çalıştığım ama kelimeleri(mi)n kifayetsiz kaldığı yazılar olmuştu. O yazılarda uzun da bir girizgahım vardı DOT’la tanışmamla ilgili. Vur/Yağmala/Yeniden’den tutup Kara Tavuk’a varıncaya dek her oyununa ve oyuncusuna duyduğum hayranlığı anlattığım girizgahlardı bunlar. Derken bir gün bir müjdeli haber ‘tweetlendi’ ve yanlış okumuyorsam şöyle yazmaktaydı: Dot’un yeni oyunu ‘Kutlama’ başlıyor. Bu haberle içimde başlattıkları kutlamayı, ne ana dilim Türkçe’de ne de bugün Sheakespeare’in yaşadığı döneme göre 5 kat fazla kelimeye sahip İngilizce’de tarif etmemin imkanı yok ne yazık ki… Dogma 95 kurallarına göre Thomas Vinterberg tarafından çekilen meşhur ‘Festen’i Türkiye’de istisnasız en sevdiğim tiyatro oynayacaktı. Biletler için deyim yerindeyse ‘seferber’ olundu ve ‘Kutlama’ başladı…
Oyun hiç beklenmedik- DOT’tan beklendik- vurucu, soğuğu unutturucu bir sahne ile dışarıda başladı. İçeri girdiğimizde ise Elvin Aydoğdu’nun söylediği Radiohead klasiği High and Dry’ı karşıladı bizi. Öyle bir ortam oluştu ki zaten maksimum olan beklentimiz daha da üst boyutlara ulaştı. Peki 90 dakikanın sonunda Kutlama izlediğim en vurucu oyun, en güzel oyun diyebildin mi diye soracak olursanız sanırım bunu söyleme hakkımı bir sonraki oyuna ama yine bir DOT oyununa sakladım.
‘Kutlama’ gibi olay bir filmi tiyatroya uyarlamak başlı başına çok çok zor iş. Ama biliyoruz ki DOT son 5 senede inanılmaz işler başardı, oynanamaz denen nice oyunları sahneye koydu. Sadece oyun ve oyuncularıyla değil bir tiyatronun kurumsallaşması adına da diğer tiyatrolara örnek olacak şekilde izlediği iletişim stratejisiyle de takdire şayan işler kotardı.
Kutlama’nın kadrosunda bulunan, isimlerini dahi yan yana gördüğümüzde heyecan duyduğumuz oyuncuların hepsini aynı sahnede görmek gerçek bir şölen. Ancak oyunculuğuyla oynadığı karaktere hayat katacak potansiyeli barındıran bazı oyuncuların sadece 2-3 cümleyle yetinmek zorunda kalmalarını görmek, hikayenin daha derinleşmesini beklediğim anda bitmesi (zorunlu nedenlerden de olsa) bir parça hayal kırıklığı yarattı.
Festen bir aile hesaplaşması. Yıllarca susulanlar, ‘huzur’ bozulmasın diye 3 maymun oynayan en yakınlar yani aslında hep inkar ve ihmal ettiğimiz, çok çok da uzağımızda olmayan hayatların gerçekleri var oyunda. Bu hesaplaşmayı başlatan evin büyük oğlu Cemil Büyükdöğerli, evin hırçın ve yaramaz küçük çocuğu Rıza Kocaoğlu, nefret edecek ve yediği dayakların gerçek olmasını isteyeceğimiz kadar tiksindiğimiz baba Köksal Engür hepsi gerçekten benim ayrıca belirtmeme ihtiyaçları olmayacak kadar müthişler. Ama örneğin sessiz kalmayı tercih eden anneyi oynayan İpek Bilgin, onca az repliğine rağmen oyunculuğunu konuşturan Enis Arıkan ve ablanın sevgilisi rolündeki Umut Kurt’u biraz daha izleyebilmek, meseleyi ve meselelerinin derinliğini anlamamız ve daha iyi sindirmemiz açısından çok daha faydalı olabilirdi diye düşünmeden edemiyorum. Böyle düşünen az sayıda insandan biri olduğumu ve oyunun kusursuzlukla itham edildiğinin de gayet farkındayım, benim ithamım ise biraz daha farklı olarak mükemmel değil ama ‘mükemmele yakın’
Tiyatrodan soğumuş, tiyatroya ön yargılı arkadaşlarınıza yapacağınız en güzel iyiliklerden biri onları DOT oyunlarına götürmek olur zannımca. Bazı küçük eksiklikleri olsa da Festen de kesinlikle bu oyunlardan liste başı olanı. Oyunun biletleri an be an tükenmekte; artık telefonu elinize alıp tuşlara basmaya başlamalısınız bile...
HANDE SÖNMEZ
YAZARA E-POSTA GÖNDER