Sarı ışıklı, beyaz ışıklı ya hep karanlık ya da hep aydınlık pencereler. Bambaşka insanlar, çocuklar, sesler, gülücükler, kavgalar.. Her pencerede bambaşka hayatlar..
Bir bakın etrafınıza, gözünüze çarpan ilk binaya, ilk pencereye. Ne düşünürdünüz?
Her tarafı demirli bir pencere mesela. Korunmaya ihtiyacı olan insanlar mı yaşıyor orada, ne dersiniz? Veya küçük çocuklarının güvenliği için o demirler.. Korunmak ya da korumak..
Mesela balkonu karışık olan bir kadın dağınıktır, çamaşırlarını boy sırasına göre asan başka bir kadının düzenli olduğu kadar.
Peki perdesi hiç açılmayan pencereler. Bizden birşeyler mi saklıyor? Her pencerede bambaşka sırlar..
Pencereler evlerin gözleridir derim ben. Dış dünyayı görürler, bize de kendileri ile ufak tefek bilgiler verirler. Evler konuşabilseydi eğer, bize neler anlatırdı neler. Bizim göremediklerimizi, içinde yaşayanların söyleyemediklerini.. Neler yaşanıyorsa o evde bir tek içinde yaşayanlar bilebilir. Biz ise sadece tahmin edebiliriz. Behçet Necatigil ne güzel söylemiş; 'Evlerin içi oda oda üzüntü, evlerin dışı pencere, duvar.'
Dışarıdan sadece beton bir bina olarak değerlendirsek de aslında her ev birer dünyadır. Acısıyla tatlısıyla bizim yarattığımız bir dünya. Evinizi sevin, ailenizi, odanızı, yatağınızı, sizin olan herşeyi sevin. Çünkü hayatta belki de bize ait olan tek dünyamız orası.. Orada mutlu olmasını bilmeliyiz. Yoksa bir başka dünyada ne mutlu olabiliriz ne de mutlu edebiliriz. Mutsuz bir dünya ister misiniz? İstemezsiniz tabi ki, kim ister ki? :)
GAMZE KÜP
YAZARA E-POSTA GÖNDER