Hayaller, tüm hayatımızın anlamı farkında olmasak da, kullanmayı bilenin başlangıç noktası, tarifini kaybedenin hayatının sona erme sebebi. Hayaller, kaloriler gibi; azı ayakta tutarken çoğu insanın dengesiyle ve sağlığıyla oynayan. Hayat mutlu olmak için kısa, acı çekmek için uzunsa madem hayaller, acıların süresini kısaltıp, mutlu anları uzatır. Görmezlikten gelme fırsatımız bile olmadan, gözümüze gözümüze sokulan dertleri yokmuş gibi yaptırır hayaller. Özel bir yetenek hayal kurabilmek..Ama tek özelliği, ortaya çıkarmak içindeki yeteneği, kullanabilmek onu. En realist geçinenler bile hayal uzmanlarıdır aslında. ‘hayal kurmadan gerçeğe varılamaz’ gerçeğinin kâşifleri. Kendini bulmanın en kolay yolu hayal kurmak. Hele hayatın kolayına kaçmayı seçenlerin, ya da öyle olmak zorunda olanların en uğrak yolu. Kendi dünyanı kurabilme özgürlüğünü tek yaşadığın yer hayal dünyan. Neden bu fırsatı herkes kullanmasın ki?
Bilmeyenlere bilgiler sunulsun o zaman. Örneklemelerle öğretelim hayal kurmayı. Özrü hayal kurmak olanın, yaşamı da özürlüdür. Seninkini tamamlayalım bari. Bir kişi bile kurtarsak kâr bu dünyada. Olamayacak olanları oldurmaya başlamanın zamanı geldi, geçmeden yakalamalı. Hayaller, imkânsızı yenmenin tek yolu, derler ki; imkânsız; içindeki dünyayı değiştirecek gücü keşfetmek yerine, ona sunulanla yetinen küçük insanların ortaya attığı büyük bir laftır ve imkânsız, bir gerçeklik değil bir görüştür, bir iddia değil bir meydan okumadır, imkânsız potansiyeldir… Geçicidir… İmkânsız YOKTUR.
En çok hayal kurulanlar bilinenin aksine, deliler değil, hayatın kurdelesini çözmüş ve paketten dökülenlerin kıymetini anlamış, tadının çıkaran insanlardır. Ya da kendilerine verilene boyun eğmekle yetinmeyip, onları değerlendirmeyi bilenler. Uzak durulması değil, örnek alınması gerekenler. Ama kim takar ki! ‘’Mantık ve gerçeklik insanları(!) topluluğu’’ tarafından önce eleştirilirler ve kabul etmezlerse söylenenleri aforoz edilir. ‘’ gerçekleri gör artık, ayağını yere bas, in pembe bulutlardan!’’ onlara ne oluyorsa? Hayalciler dinlerler onları bazen. Etraflarına bakınırlar, onların olduğu yerde kimse yok. Eskiden kalma birkaç ‘uçuk’ ta gerçek hayata inişlerini yapmış diye çaresiz kabullenirler ve tepetaklak iniverirler hayal dünyalarından. Ayakları basıyordur artık yere ama bastıkları yer kendilerini cennetten kovulmuş Âdem/Havva hissi verir onlara. Tek duydukları ses ise; mantıklı kahkahalardır.
Zaman-mekân kimin umurundadır ki konu hayal olduğunda? Vız gelir hayalcilere. Tırıs giderken bile hayal kurar onlar. Lise yıllarında açılır hayal şehrinin kapıları. En verimli çağları onların. Tabi arada karışanlar da vardır; hayalciliği yalancılıkla karıştıranlar hani. Her teneffüste başka birine âşık(!) olan kızlar, uzun bir hayran listesiyle mezun olmak isteyen erkekler. Yaşamlarını, anılarını abartarak, kendi dilleriyle; ‘süsleyerek’ anlatanlar. Elini bile tutamadığı bir kız için, neler neler anlatanlar! Yüzüne bile bakılmadan ilan-ı aşk edildiğini iddia edenler! Yedisinde buysa yetmişine kadar aynı istikrarla devam eder. Onları dinlemek de keyif verir insana. ‘Anlattıkça heyecanı katlananlar. Bir de başka modeli vardır hayalcilerin; ayaküstü hayalciler. Tarih dersleri en çok ortaya çıktıkları zamanlar olur. Bazen Fatih Sultan Mehmet ile İstanbul’u fetheder, gerek köle tacirleri tarafından kara bıyıklı kötü bir adama satılacakken, yakışıklı bir prens tarafından kurtarılır. Ve bunlar yazılır bazen defterlerine,tabi sınavda bunlardan sorulmaz.! Hele edebiyat dersleri; ORHAN ASENA’NIN TOHUM VE TOPRAK’INDAKİ Cariye Kamertap, benim sıra arkadaşımdı mesela ;)) İşe yaramıyor değil aslında hayal etme sanatı. Gözünde canlandırabiliyorsun her anlatılanı, yerine koyabiliyorsun kendini karşındakinin. Empatinin çıkış yolu hayalciliktir belki de.
Hiyerarşi var mıdır hayalcilikte? İrsi mi acaba? Belli olmuyor aslında pek. Bulaşıcıda olabiliyor. Mesela büyükannem çok başarılı bir yüzücüymüş ve en büyük hayali; binlerce insanın izlediği bir gösteride su balesi yapmakmış. İlginçtir ki;birkaç yıl önce bir yaz denize düştüğüm an,yüzme bilmediğimi hatırlamamdan hemen önce bu hayal canlandı gözümde.
Hayaller planlara dönüşecek şekilde kurulunca güzel de, abartıp kırılacak şekilde dalmamak lazım hayallere. Belki de zorlamak hayattaki tek şansımızı. Sağlığını bozacak kadar kilo almış birinin, manken, kısa boylu ve hantal birinin basketbol oyuncusu olduklarını hayal etmeleri. Ya da kekemelerin spiker olduklarını. Hayallerde de haddini bilmeli insan belki de. Ama hedefe dönüşürse, hayallikten çıkıp neden gerçeğimiz olmasın ki? Bir şeyleri değiştirme zamanı geldiyse ve bunu fark edebildiysek hayallerimiz olur başlangıçlar.
Hayalsiz yaşanmıyor aslında, yaşanmamalı ya da. Hayal kurmadan uyuyamayanlardan olmalı insan. En berbat, en dibe vurulan anlarda bile işe yara hayalcilik. Para gerektirmeyen tek mutluluk. Kira vermeden yerleşiyorsunuz işte bir yere. Suçlanmıyorsunuz, başınız derde girmiyor. En masum mutluluk. Hani dünya da keyif veren ne varsa, ya kanun dışı, ya ahlak dışı ya da şişmanlatıyor derler ya, hayalciliği keşfedemeyenlerin sözüdür bu. Kocaman bir topluluğa seslenecek birinin konuşmasından önce ona, ‘salondakilerin hepsinin pijama giymiş maymunlar olduğunu düşün’ demek, onun heyecandan deli gibi titreyen bedenini gevşetecek, tüm stresini alacak, ona cesaretini kazandıracaktır. Denendi ve onaylandı oradan biliyorum da söylüyorum. Hayatın her safhasında, karşılaşılan her durumda faydası olduğunu inkâr etmenin ne anlamı var ki? Acıları dindirmenin, yaraları sarmanın, dertleri kovalamanın, korkuları savuşturmanın en doğru ve en kesin yolu, hayal şehrinden geçiyor. Dünyanız hayal, uydusu umut olsun. Hayal kanalındaki programlara bir göz atmanın ne zararı olabilir ki… İşte karşınızda Hayal TV…:
HAYALİSTAN
Yerinde olmak istediğim masal kahramanları var benim de herkes gibi. Tek farkım, cesaretim var benim söylemeye. Çoğu kez deniyorum bunu. Bir masal arıyorum kendime içinde yaşamak için. Beni tanıyanların yorumlarına, yakıştırmalarına takılmasam bir de. Ben ‘Pamuk Prenses olayım’ diyorum. Yedi cüceleri uygun görüyorlar. Neşelinin yerini alabilirmişim mesela! Yeni başladık bir sürü masal var daha. Yitirmiyorum ümidimi. Uyuyan güzel! Neden olmasın ki? “İyi de sen doğru dürüst uyumazsın ki hem deli yatarsın sen”di ye bu masala da sokmuyorlar beni. Peki, bunu da geçtik.
Külkedisi var. İki kişilikli kız hani. Hem külkedisi hem Sindrella. Olmazmış o da. Külkedisi tamammış da. Yolarmışım o üvey anneyi de kızlarını da. Tadı kaçarmış masalın, akışı değişirmiş ben girersem. İyi, mantıklı. Bunu da geçiyoruz.
Kırmızı başlıklı kız geliyor aklıma. Neymiş efendim; kurda bırakmadan yermişim sepetteki kurabiyeleri ben. Zaten çokta akıl karı gelmiyor bu masal bana. Hangi kurt bir sepet kurabiye için aile katliamı yapar ki. ‘Heidi’ diyor bir arkadan. Buna da benim itirazım oluyor. Ben kendi dedemi götüremeyeceksem masala. İstemiyorum, memnunum ben dedemden. Ne gideceğim dağ başına? Rapunzel’i unuttuk. Ne dersiniz diyorum. Uzun saçı severim, yükseklik korkum da yok. İtiraz ediyorlar yine. Gerekçe sağlam ama beni kötü cadıların eline bırakmazlarmış. Prens gelene kadar ne yapacakmışım orada. E doğru. Vazgeçiyoruz yine.
Açıkta kalacağım bu gidişle derken. Parmak kız olsun diyorum. Hepsi birden bağırıyor; haydi oradan dana! Arkadaş portföyümü yeniden gözden geçirme vaktinin geldiğini anlıyorum o an. Ve son çarem; harikalar diyarına alacağım biletimi diyorum. Alice olmaya karar veriyorum kim ne derse desin artık. Ama onaylanıyor bu; ‘ne bulursan yersin zaten’ yorumuyla. Ben bunun için söylememiştim oysa tavşanları severim diye. Aman neyse, bir şey daha öğreniyorum o gün hayallere dair; kuracaksan yalnız kur hayallerini, kimseyi karıştırma! :)
(Hayal TV’den kesitler muhtemelen devam edecektir. Bu kadarıyla kurtulamayacak gerçek kesitlere dahil olacaksınız.)
https://twitter.com/#!/Fername
http://www.facebook.com/pages/Ferhan-Petek/40815501931
FERHAN PETEK
YAZARA E-POSTA GÖNDER