Size de bazen hayatınızın “sözde” öznesiymişsiniz gibi geliyor mu?
Bir şeyler oluyor, birileri geliyor, birileri gidiyor; yapılıyor, ediliyor ama siz tüm edilgensizliğinizle sadece izliyorsunuz. Bu sinir bozucu mu yoksa sadece hayatın “Ne kadar yırtınırsan yırtın, ben ne dersem o olur.”deme şekli mi? Kim bilir?
Siz daha yüklemle baş edememişken, belirtili belirtisiz bir sürü nesneyle dolar zamanınız. Bir de bakmışsınız ki, siz herkesi tamlarken kendiniz için bir tamlayan bulamamışsınız. Ne isminiz kalmış ne sıfatınızın eski canlılığı. Dahi anlamındaki “de” gibi ayrı yazılasınız gelmiş kaderinizden. Özneliğinizin tüm büyüsü gitmiş, fiilimsilerle dolup taşmışsınız. Daha da kötüsü, tüm bunları fark ettiğiniz zaman artık olabilecek en geç zamanda yerinizi almışsınız bile. Tabi tabi, hayatta hiçbir şey için geç değildir muhakkak. En azından bu, kendinizi kandırdığınız yıllar boyunca hep işe yaramıştı. Ya da sadece siz öyle sanmıştınız. Ve yıllar geçtiğinde siz, sandığınızla kaldınız. Bir sandık dolusu umut, sizinle birlikte arkasından biraz ah-vah edilip, unutulup gideceklerin arasındaki yerini alacak işte. Karamsarlık değil de biraz gerekli gerçekçilik, gerçekçilikte gereklilik diyelim buna. Ertelediğiniz kadar yoksunuz, var olduğunuz an kadar yaşarsınız sonuçta. “Sonra” dediğiniz her şey, tam da dediğiniz o anda; gelecek zamanda sizi bekliyor olmak üzere yerlerini alıyor zaten. Siz “yaparım” deyip vaziyeti gelecek zamana bağladıkça; o, en gelmeyecek zamanda sıkışıp kalıyor bir şekilde. Ertelemeyin işte! Ne yapacaklarınızı, ne söyleyeceklerinizi, ne sarılacaklarınızı, ne öpeceklerinizi… Aklınıza geldiğinde dökün içinizi, dilinizin ucunda yakaladığınızda bırakmayın hiçbir sözü, kalbinizden geçeni verin sahibine. Kavuşturun tüm bekleyenleri ve ertelediklerinizi, özlemeden duramadıklarınızla.
Birileri düşünmesin sizin yerinize, başkaları yaşamasın size ait olan hayatı. Seçilen değil önce seçen olun ve sadece size verilenlerle yetinmek yerine hayattan almak istediklerinize zaman ayırın. Sandığınızdan daha “zamansız” olan zamandan… Ne üç noktalarla yarım kalan anlar bırakın ne de içinize sinmeyen noktaları olmasını istediğinizden daha erken koyun cümlelerinizin sonuna. Yaşayın işte! Ama sadece nefes alarak değil; her anı hissederek, olduğunuz kadarıyla yetinerek yaşayın.
Ferhan PETEK
Köşem Sultan ®
http://www.facebook.com/pages/Ferhan-Petek/40815501931
https://twitter.com/#!/Fername
FERHAN PETEK
YAZARA E-POSTA GÖNDER