Değerli okur yazarlar, yazının görevinin; insanları bilgilendirmek gibi bir kutsallığının yanısıra eğlendirmek ve kafa dağıtmak olduğunu düşünüyorum. Bir tarih uydurucusu olarak; umarım yazım, kısa bir süre de olsa sizi bu dünyadan koparır, gülümsetir ve tekrar köşeme ziyaret için referans olur diyorum..
Ömercik Cehennemde
Yakalarında “görevli” kartı bulunan, Zındık ile Sındık adında iki zebani kendi aralarında konuşurlarken, meraklı gözlerle içeriye giren adam dikkatlerini çeker.
“Oğlum gelene bakk!” Zındık, kafasını “BURADA FECİ YANILIR!” tabelalı büyük kapıya çevirir.
“Ömer di mi la bu? Heyy yavrum bee nooldun!?” Gülüşmelerden rahatsız olan Ömer:
“Ne gülüyorsunuz, maymun mu oynuyor? Gerçi sizde de bir maymun bakıcısı tipi var hani!” Etrafa bakınarak konuşmasını sürdürür :“Yoksa Maymunlar cehennemi mi burası yanlış mı geldik?!”
“Doğru geldin doğru... Birazdan maymuna döneceksin, acele etme” arkadaşı Sındığı göstererek : “Na böle kömür gibi yanacan!”
“He Zındık doğru sölüyo rahat ol, evinde hisset, üzerine hafif bi şeyler giy, ateşi birazdan getiririz.. Sıcaklardan önce ne alırsın kırmızı-beyaz? He he hee..” Ömer gözlerini kısarak yanıtlar:
“İlahi zebaniler, dünyaya kendi isteğimle gelmedim ki ben! Şaşkınlıktan başka bir şeyim artmadı yaşarken. Kendi isteğimle de ölü değilim şimdi. Niye geldik, niye gidiyoruz ki bilmeden?” Sındık, arkadaşına kaş göz işareti yapar:
“Hişt! Zındık, ne demek istiyo lan bu?”
“Şaşırtmaya çalışıyor. Filozof takımı böyledir işte. Sakın kulak asma! Cevapsız sorular sormalar, irdelemeler falan.. Etkilenir, düşünür filan olursun sonra mazallah” Ömer, ateşin çevresinde gezinerek konuşmasını sürdürür:
“Beni özene bezene yaratan kim? O! Ne yapacağımı da yazmış önceden. Demek günah işleten de O dur bana. Öyleyse nedir bu cennet cehennem?” Zındık, sinirle cevaplar:
“Elinin körüdür! Bi sus be adam. Dünyada yeterince konuşmadın mı? Burada halin kalmayacak yanmaktan”
“Ne yapıyorsunuz burada insanlara?”
Zındık, arkadaşına göz kırparak yanıtlar : “ Bi takım işkenceler işte..”
“Acı veren şeyler mi? Doğru dürüst yaşamaya çalışmaktan daha acı ne olabilir ki?”
“Hiçç uyuşturmadan diş filan çekiyoruz...Oğlum ne sanıyorsun?... Burası cehennem, bak kapıda ne yazıyor?” Ömer cevaplar:
“Dünya, yıldıramadı beni ne yapsa. Ölümden de korkmadım er geç ölür insan. Ölmemek elimizde değil ki bizim! İyi yaşamamaktı beni tek korkutan”
Sındık, peşpeşe gelen cevaplardan tedirgin olur :
“Ben bi hoş oluyom, doğru mu sölüyo bu?”
Zındık oralı olmaz, arkadaşına eğilerek kısık sesle: “Dur şimdi ben onu morartmasını bilirim : Hişt Ömer Efendi! sevgilin nerede? Uğruna şişe şişe haramları devirdiğin? Yaa..seni duyamaz artık hey gidimin heyy!!”
“Cahil zebani, kim demiş haram nedir bilmezim? Ben, haramı helalle karıştırmam. Sevdiğimle içilen şarap helaldir. Sevdiğimsiz içilen su bile haram!” Sındık, beğeniyle başını sallayarak arkadaşına döner:
“Koydu ya la lafı! ” Zındık, istifini bozmaz:
“Bizim de ağzımız armut toplamıyor” ses tonunu düzeltir: “Oğlum Ömer, içtin şarabı, aha birazdan bulacan papazı!”
“Var mı dünyada günah işlemeyen söyle? Yaşanır mı hiç günah işlemeden söyle? Bana kötü deyip kötülük edecekse, yüce Tanrı nın benden ne farkı kalır söyle? Üstelik ben ne camiye yararım, ne hayvana. Bir başka hamur benim ki, bir başka maya... ne din umrumda ey zebaniler! ne günah, ne cennet, ne de dünya!”
Sındık, başını kaşır:
“Şimdi ne demek istiyo ki?
“Ben etkisiz elemanım, bana birşey işlemez diyo!”
“Valla cennetteki elma gibi bu herif... Meraktan dayanamayıp kurcalayasın geliyo...Baksana ne esrarlı sözler ediyo, başım dönüyo” Sındık, dayanamayıp meraklı gözlerle sorar:
“Şimdi sen cennet cehennem yok mu diyosun, bi nevi metriks yanii?” Ömer gülümseyerek yanıtlar:
“Sevgiyle yoğrulmamışsa yüreğin, camide manastırda eremezsin! Bir kez gerçekten sevdi mi, cennetin cehennemin üzerindesin!” Sındık, aldığı cevabın etkisinde kalır:
“Zındık, ben dayanamıyom, diyorum ki takalım şu Ömer i kolumuza, o söylesin biz dinleyelim”
“Cehennemden kaçalım diyosun öyle mi? Nereye kaçacaz süper zeka? Son durak oğlum burası kendine gel!”
“Tamam işte bunun ötesi mi var? Cehennemdeyiz daha ne? Kaçsak daha kötü ne olabilir? Ben görevime son veriyorum. Deneyelim hele. Denemeden bilemeyiz” –görevli- yazan kartını çıkartıp atar:
“Hemen de kaptın filozof ağızlarını..Denemek menemek...İyi ben de geliyorum. Gidelim hele, çıkalım şu sıcaktan ne göreceğiz bir bakalım”
Ömer, zebanilerin diyaloğundan memnun gülümser: “Ayılmak mekan seçmez! Dünyada, her sabah vakti horoz neden öyle feryat eder bilir misin? Şafağın aynasında, yaşamından bir gecenin daha geçtiğini ve insanın ayılmazlığını görür de ondan”
Böylece Zındık ile Sındık, Ömer in koluna girer ve yola koyulurlar. Biraz ilerledikten sonra, Sındık, Ömer in kolunu dürterek sorar: “Şu şarap diyorum, nasıl bi tattır üstad? İçersem bana da böyle laflar ettirir mi? Uzaklaşırlarken Ömer in gevrek kahkahası duyulur.
İranlı şair-bilgin-matematikçi Ömer Hayyam, muhalif tavırlarıyla tanınıp, adı şarapla yanyana anılsa da O, hazırcevaplığı ve nüktedanlığıyla rubailerin efendisidir..
EDA DAĞHAN
YAZARA E-POSTA GÖNDER