Neredeyse tüm bütün kanallarda "birden" gösterilmeye başlayan, kahramanlık satan, kahır eken, gözyaşı biçen dizileri izlemeyi reddediyorum. Bir mana arama diyor, es geçiyorum. Yoksa kim olsa ne oluyor? Neden diye sorar. Sormaz mı?
Kanal değiştirirken Sony Channel'a rastlıyorum. Sahi cnbc-e ne oldu diye soruyorum kendime. Uzun zamandır oturup dizi maratonu yapmadım diye düşünüp Sony Channel'dan bana göz kırpan dizilerin fragmanlarını izliyorum. Bir iki film gelince karşıma -Heidi gibi- hoşuma gidiyor. En azından evlilik programı yapmayacak bir kanal, yaşasın diyorum:) Hoş geldin Sevgili Sony Channel. Duydum ki Türk dizilerinin nabzını tutup tutamayacağın soruluyor. Beni okumanız yeterli efendim. Gerçi Aşk ve Gurur'da bilemedim. Çok tutar dedim. Kenan bir imzadır, o neredeyse o iş tamamdır, dedim ama, tutmadı. Yine de istenirse tavsiyemizi veririz. Zevkle, her zaman... Ya da siz gelin beni dinleyin. Aşk Ve Gurur'a yatırım yapın. Sizde devam etsin. İlk onda olmazsanız bana da dizi kraliçesi demesinler. Yeni açılan bir kanal için ilk on önemli olsa gerek. Hele de bu kadar hazır gelen başarıyla...
Gelelim haftanın dizilerine;
İçerde; İzleyemediğim favori dizim.
Ana başlık bu: dizilerde göze sokulan ürünler
Ürün yerleştirmenin kibarını yapmak için çok uzağa değil yabancı dizilere (biraz) bakmak yeterli. Böylesini görmedim. Kamera resmen gitti geldi. Ne oldu? Reklam çekmeyi kendine yediremeyen yapımcıların özel talimatı mıdır bu acaba? Olmamış. Olmamış...
Kara Yazı
İclal Hanım'ın rahatsız eden fısıltıları, insan sus diyor içinde -ya da dışından- sus be kadın... Susmaz böyleleri. Hır gür çıkana, birisinin canı yanana kadar susmaz. Böyle unutur çünkü belki de kendi dertlerini. Susmayıp kendi sesini duymayarak...
"O zaman ezmeyin insan gibi davranın!"
Babasına bir sebeple yakın duran kız çocuklarının derdini ne güzel ifade etmişler. "Zannederim ki sevgi hep bir yanma hali" diyerek. Oysa baba şefkati diye bir şey var... Baba şefkatini bilmeyen ne çok çocuk var.
"El alemin dışarıda kaldı...Namusun bizim bedenlerimiz üzerinden tanımlanmadığı." O söylüyor ben yazıyorum. Babanın ellerinin cilası gözlerime girmese diziye daha çok konsantre olacağım. Belki de iyi ki cilalı tırnaklar var.
Fazilet Hanım'ın Kızları:
"Hazım Bey'ciim" sizin de benim gibi kulaklarınızı tırmalıyor mu bu ses?
İnsanın annesinden utanması ne kötü bir duygudur. Anneliğini bir kenara bırakın, insan olarak bile hiç çekilmeyen birisinin kızı olarak anılmak. Zor olsa gerek. Ama günün sonunda Fazilet Hanım'ın kızarmayan yüzü ve onu ayakta tutan kini ve olasılığa asla düşmeyen hedefleri ile dudaklarım uçukluyor da ona can veren oyuncusunu ayakta alkışlıyor insan. Supersiniz. Sizi tebrik ediyorum. Gereken tüm duyguları yaşatıyorsunuz izleyene. Tebrik ediyorum.
Yasin'e inen her tokatta ve O'nun en saf, en temiz duygularla Ece'nin arkasında durmasıyla insan aşkı hatırlıyor adeta. (İçinden keşke fragmanını izlemeseydim diye de ekliyor.)
"Bir torpil ile hayatı değişen insanlar!" İşte Fazilet Hanım gibilerin hayattan bekledikleri hep bir torpil. Nereden gelirse, nasıl olursa. Oysa bir de bileğinin hakkıyla almak, kazanmak var. Dünyanın yüzde kaçı hatırlıyor acaba "hak etmeyi!" Hak etmek de doğru değil. Helali ile hak etmeyi! Kul hakkı ile gitmemeyi... Kaçı? Kaçımız?
İstanbullu Gelin'den İnciler
Dürümcüde servis yapan "çocuk" için "demek çalışması gerekiyor" onaylaması ardından "bak sen ne kadar güçlü kadın olmuşsun" diye eklemek... Oldu mu şimdi Faruk Bey? Olmadı... Hem de hiç olmadı. Tüm dünyanın yerleştirmeye çalıştığı, çocukları korumaya yönelik etik değerler, dürüst ticaret ilkeleri çocukları o saatte evde ya yatakta ya da dersinin başında görmek istiyor. En azından şartlar bunu gerektirir. Yaşamın şartları değil. Dizinin anlatım dili şartları. Sayın senarist, biraz özen, biraz dikkat.
Hashtag #aileolmak olunca daha dikkatli izledim. (Ama bunu buraya yazabilmek için önce hashtagin türkçesi ne diye öğrendim:) Hashtag=Diyez etiketi demekmiş.) Dolayısıyla bundan sonra kısaca "etiket" demeye karar verdim. Artık siz anlarsınız:) Çünkü ille de Türkçe, becerebildiğimce Türkçe...)
Benim için #aileolmak mutlu olmak demek mesela. Her şekilde, her ortamda, her koşulda...
Bu dizinin en güzel sahneleri Osman'ın oldukları bence. Bu tamamen kişisel bir tercih olabilir ancak; müziği de, konusu da, belki kokusu da şa.ha.ne...
Bazı ruhlar "olgun" doğar. Üzüntünün bile efendicesi olur mu? Oluyor demek...
"Eksik bir şey mi var hayatımda?
Gözlerim neden sık sık dalıyor?
...
Terliklerimle gelsem sana,
Sonunda aşkı bulmuş gibi..."
https://www.youtube.com/watch?v=92pkp2gX7hc
Ezgi'nin Günlüğü'ne tekrar tekrar teşekkür ediyorum.
Fal kapatıldı, yine bakıldı. Felaket olasılığı havaya bırakıldı. "Arafta bebek", "Yerini beğenmemiş." Oysa o bebek gelsin, sağlıkla doğsun istiyor insan. Sayın senarist, sesimizi duyar mısınız:)?
Ve Fikret, sen kiminle evlendin? Şeytan bu kız. Brr...
Ve İstanbullu Gelin'in şahane repliği ile bu hafta diğerine bağlanır: "çünkü ben çocuğunun önünde ezilen ve aşağılanan bir anne olmayacağım"
Helal olsun. Olma... Olmayalım.
Geçtiğimiz haftalarda istisnasız her yazımda tavsiye edip övgülere boğduğum "Hayat Bazen Tatlıdır" için bir tane bile iyi bir cümle kuramıyorum. Senaryosu kesinlikle elinin ucu ile yazılmış, mantığın kırıntı miktarı aranmamıştı. Çok kötüydü. Özür dilerim. Bir de herkese mutlaka izleyin demiştim ya, şimdi kim inanır bana Sevgili Gani Müjde. Kim? Üzgünüm.
Eveeet, bu haftanın konuları bunlar. Bir sonraki haftaya kadar lütfen siz de yazın. Gülmek şart. Gülümsetebiliyorsam sizi, ne mutlu bana. Ve de dizi yetkilileri sesimizi duyuyorsa, daha ne isteriz?
Kara Sevdasız bitiriyorum bu defa. İzlemediğimden değil. Ahu'yu protesto ettiğim için.
Bana ulaşmak için:
Dizi Kraliçesi
dizikralicesi@cosmoturk.com
DİZİ KRALİÇESİ
YAZARA E-POSTA GÖNDER