Hayatla mücadeleme ne zaman başlamıştım, hangi ara ömrümün sayfalarının çoğunu önce karalayıp sonra da acımadan yırtıp atmıştım? Bütün günler neden birbirinin kopyası gibi çıkıyordu karşıma? Ve bu saçma sapan aynılıklar içerisinde neden bana uzatılan her eli tereddüt bile etmeden hemen tutuyordum. Üstelik kıracağımı, inciteceğimi daha ilk andan beri bilerek…
Bir insan her gün aynı şeyleri yaşamaktan nasıl da yoruyordu ruhunu, ne kadar da hırpalıyordu bedenini… Tüm bu yorgunlukların içerisinde yaşamaya çalışan ben, yenilgiyi asla ve hiçbir zaman kabullenmeyen bir beyne ve sevmekten bir an olsun yorulmayan bir yüreğe sahiptim. Oysa ki kırgınlıklarımın çıkış noktası tam da bu en değer verdiklerim değil miydi? Kaybetsem her ikisini, atsam boğazdan aşağıya kimler gelirdi ki imdadıma?
Ne beklediğimi, ne istediğimi anlayamadığım günlerden birinde hiç beklemediğim ve hayatımın dönüm noktası dediğim bir adam çıkagelmişti. “Nereden gelmişti, neden beni seçmişti, neden tam da ruhumun yamacındaydı?” Ne o gün anladım, ne de bugün bu satırları karalarken anlayabiliyorum…
Bitmeyen geceler, huzursuz uykular, yağmurun cama vurduğu geceler, uyanmak istemediğim sabahlar birbirini kovalıyordu ve ben ölesiye alışmıştım yalnızlığıma… Huzursuzluk içerisinde yoğuruyor, terbiye ediyordum kendimi…
Gelişinle anladım ki; aslında sevgiymiş en büyük terbiyecisi hem bedenin hem o arsız kalbin… Nasıl olduğunu unuttuğum gülümsemem bile seni düşününce yerleşiveriyordu benli yüzüme. Meğerse gamzelerim varmış, üstelik alabildiğine de güzellermiş… Bu kadar kolay mıydı yaşadığım tüm o zorlukları bir Adem Oğlu’nun bir anda silebilmesi? Olmuştu işte, sen vardın ve ben seni yaşıyordum aldığım ve almaktan son derece mutlu olduğum nefeslerimde…
Yüzüne baktığımda sonsuz keşiflere, bilinmezliklere ulaşıyordum. Ruhunu görebilmek, ruhuma değebildiğini fark edebilmek cennette yaşamaya eşdeğerdi benim için. Aylardır uyumadığım uykularım o güzel omuzlarında nasıl da bir ibadet haline geliyordu. Nasıl da kimselere vermeye kıyamadığım turkuazımı tereddüt bile etmeden sana vermiştim.
İncinebilirdi kalbim biliyorum, yorulabilirdi bedenim hissediyorum… Sonu ne olursa olsun adına ‘aşk’ dediysem seni yazacağım sevgili… Hem de her yazdığımda ilk gün yazıyormuş gibi heyecanlanarak… Anlatabilir miyim sana bilmiyorum ama sen benim bitmeyecek öykümsün… Ve her satırında hissederek yaşayacağım bir öykü…
BETÜL MARANGOZ
YAZARA E-POSTA GÖNDER