AŞK YOK BUGÜN
Üzgünüm ama siz berbatsınız, aynı ayarı kaçmış iğnesiyle ses çıkarmayı beceremeyen bir pick-up misali! Evet yanlış duymadınız, eleştiriyorum sizi. İnsanın en yakınında olup da arkasından ses edenler, yüzüne gülüp de adını sağa sola çekiştirenler, iyi insanları çekememekten midesi kavrulanlar… Aslında adını zikrettiğiniz kişiye en uzak hallerdesinizdir de haberiniz yoktur sizin.
Söylesenize vesvese yapmak hoşunuza gidiyor da nefsinizi kabartıyor değil mi? Dürüstlüğe savaş açmışsınız siz.
Oysaki kırmızı şeytan seansınız taş çatlasın iki perde. Aklınızda uçuşan sineklerse bin pervane. Ama buradan bakınca öyle bir haliniz var ki vızıldanmanız sefil bir halde.
Bu cümleleri okuduğunda içindeki hinliği bilip de “Hayır! Ama bu ben değilim ki!” diyerek, fesatlıkları üstüne kılıf germeye çalışanlar! Yaptıklarınızdan ötürü bir tek kendi vicdanınızdan kaçacak yeriniz yok değil mi? Duygu hırsızlarısınız siz! Hisleri çalmayı pek seversiniz.
Düz yoldakini raydan çıkartanlar! Aklı çelinenin size karşı bir davası var. O, dengesini sizin çelmenizle yitirmiş de ardından devrilivermiş. Sizse yardım edeceğinize ona bakıp, üçkağıtçı içtenliğinizle demişsiniz ki “Ama ben sana bir şey yapmadım ki, sen kendi kendini bu hale getirdin. Benimkisi sadece kendi fikrimdi. Sana kim bana uy dedi? ” Ah sahte maske ustaları! Ne de güzel sıyrılmayı becerirsiniz her işinizin ardından. Vızıldamanın altın kuralını iyi bilenlersiniz. Ancak gerçekte içten içe bu durumdan mutlu olmayı kendinize haksız yere hak görenlersiniz. Fısıltılar dünyasının paslı sesleri. Neden defolmazsınız öteden beri?
Bu dünyada yedi milyar nüfus, yedi milyar karaktere tekamül eder. Şeytan zaten zor bir görev üstlenmiş, “Yardım edin de raydan çıkarmanın yolunu size göstereyim.” der. Bazısının kulağına hoş gelir Adem’ in pişman olunası hatası. Ama tarihten ders alınsaydı, tekerrüre ne gerek vardı?
Sahte bir replik silsilesidir düşen insana yapılan bu acımasız muamele. Düşenin duyguları kararmıştır bir kere, akıl çelme kılavuzu zaten sizin elinizde.
İyilik, kötülüğün elindeki kuklanın pervasız bir ipi olmuş. Tahta kuruları benliklerin içini boşaltıp, oymuş. Aklım, fikrim, hislerim… Siz söyleyin bana, nerede benim adaletim?
İhanetin sapı, köşeli taşlarla bezenmiş süslü bir hançer. Sadece eline geçirenin sesini dinler. Öyle bir parlar ki gözlere o, işte o göz doymaz, o gönül uslanmaz. Şeytan’ın fikri süzülür vicdanın kabul etmediği yerlere. Ardından kırılan duygular, biten ilişkiler…
Gökte birbirini amansızca takip eden Ay ile Güneş’ in iz düşümüne kadın ve erkeğin eli dokunmuştur bir kere. Bu döngü işte böyle bir kader çizecek. Dibi uzayın derinlikleri kadar karanlık, içi sonsuz yıldızlar kadar karışık.
Bu dünyaya en uzak olan duygunun adını “Aşk” koymuşlar. Ona vardığını sananları mahkeme koridorlarında bulmuşlar. Koridorun en sonunda ise minik bir kız çocuğu ağlamış, hıçkırıkları o kalabalıkta duvardan duvara çarpmış. İçi sızı dolu damlacıklarını titreyen minik ellerine emanet bırakmış. Kadın ve erkek o damlacıkların sebebine bile bakmamış. Hak, o çocuğun gözlerinde sorulacak bir soru olarak geleceği beklemeye karar kılmış!
İddia ediyorum aşk yok bugün! Belki bu sözleri okuyan gözler de bilir, aşk yok bugün!
Mağdur olduğunu hissedenler şimdi sözüm sizlere! Bizi Yaratan zaten hepimize bir akıl vermiş, peki kullanma kılavuzunu başkasından istemek de niye?
Adil Gürpınar
adilg@windowslive.com
ADİL GÜRPINAR
YAZARA E-POSTA GÖNDER