Long Long Weekend
"...canavar kedi hayvanını etrafıma toplayıp, polar battaniyem ve bana 3 gün yetecek kitap,gazete..." Deli Fişek' in yeni yazısını okumak için tıklayın!
Size geçtiğimiz haftasonu zorunlu olarak yaptığım “long weekend”den bahsetmek istiyorum. Hayatı felç eden kar kıyamet, benim hayatımda fazla bir değişiklik yapmamakla birlikte dediğim gibi zorunlu bir “uzun haftasonu” yapmama olanak sağladı. Cuma sabahı kalkıp erkenden haberleri izlemeye başladım, acaba yol durumu nedir, hava koşulları işe gidilememe olasılığı yaratır mı vs. diye kafamda tilkiler dolaşadursun zaten aklı başında olan kişilerin sokağa adımlarını atmamaları salık veriliyordu heryerde. Çekim ekipleri çekim yaptıkları süre boyunca hiçbir toplu taşıma aracına rastlayamamışlar!!! Arabalar daha önce geçebilen araçların açtığı yollardan tek şerit olarak ilerleyebiliyormuş!!! Derhal ikna oldum, bu durumda patronları da gönül rahatlığı ile en azından vicdan azabı çekmeden ikna edebilirdim. (bu kadar işi kırmaya eğilimli olmama rağmen kahrolası vicdanım sebebiyle sanırım hayatımda hiç keyfen işe gitmemezlik yapmadım, yapamadım!!!) Patrona bir mesaj attım, heyecanla gelecek cevabı beklerken kendime çay demlemeyi de ihmal etmedim elbette. Ve korkuyla beklenen güzel haber biraz gecikmeli de olsa geldi. Ben de mutluluk içinde hemen kızımı ve onun kızı olan canavar kedi hayvanını etrafıma toplayıp, polar battaniyem ve bana 3 gün yetecek kitap, gazete stoklayarak kuruldum çam ağaçları manzaralı salon kanepesinin ve dolayısıyla kaloriferin başına. Ne yalan söyleyim neredeyse 3 gün boyunca “bezgin bekir” formumu hiç bozmadan oturdum. Ama zaman rüzgar gibi geçti ve derhal Pazartesi geldi. Ama o gelene kadar yaptıklarımı da anlatmazsam çatlarım.
Şöyle bir özelliğim vardır, mutlu olduğum zamanlar beni uyku tutmaz. Örneğin haftasonu sabahları hep erken uyanırım, yatak bana dar gelir, atasım gelir kendimi biran önce hayatın içine. Tasması çıkarılmış köpek gibi koşasım gelir çayırlarda, caddelerde yorulana dek, ki hiç yorulmam. Fakat konu hafta içi olup da işe gitmek söz konusu olunca yatağımla büyük aşk yaşar hale gelirim, Sanki oradan çıkınca kurtlar kapacak, başıma taşlar yağacakmış ve belki de bir daha hiç ona dönemeyecekmişim hissine kapılır asla yatağımı terketmek istemem. Yapıştıkça yapışırım, saklandıkça saklanırım içine…Neyse işte Pazar günü de Cumartesi olduğu gibi erkenden uyanıverdim. Ahali uyanmadan evin en gözde gazetesi olan Hürriyet’imi kaptım ve bir Pazar günü başlangıcı olarak ennn sevdiğim köşeleri okumaya koyuldum. Kimler mi? Tabii Ayşe Arman, Ebru Çapa ve elbette ki Pakize Suda. Yani şimdi haksızlık olur mu hepsini saymasam? Aslında o kadar çok var ki…fakat bu konumla ilgili olmadıkları için burada bahsetmeyeceğim kendilerinden. Yazarlarım genelde ya hava durumundan ya da popstardan bahsetmişler…(Bayhan nasıl da elendi ama? Pek beğeniyorum kendisini, dalyan gibi delikanlı valla, ağız dişler falan nasıl öyle, boy pos! maşallah. Evet utanmıyorum da bunları söylemekten her nekadar “neee sen de mi? aşağılamalarına maruz kalsam da onu da diğerleri gibi seviyorum. Ama tabii en çok da Tarkan ikizi Abidin’i!) –hastayım şu konudan konuya atlama ve uzatma huyuma -
Ne diyorduk? Evet Ayşe Arman’ı okumaya koyuldum ilkin. Kendisi kar muhalefetine rağmen sevgilisine ulaşma çabalarından bahsediyordu. Ebru Çapa ise tabiat anaya giydirip durmuş. Ebru’yu ağzı bozuk ve agresif olması kousunda, Ayşe Arman’ı da aşk söz konusu olduğunda engel tanımaması itibariyle kendime benzetiyorum. Yazısının başlığı “Kar, Ela Gözlü Adam ve Aşk”tı…Yazıyı sonuna kadar zor okudum, çünkü heyecanlanıp kendi yazımı yazmak için can atıyordum, çünkü bu aşk olayı bana ilham getirivermişti. Annem de “aşk mektubu mu yazıyorsun?” diyerek açık yarama tuz basmayı ihmal etmedi. Bense “hayır anne! Ne yazık ki mektup yazacak bir sevgilim yok! –henüz” diyerek kopya vermek istemeyen inek öğrenci edasıyla kağıdımı kapatıp saçlarımı da savurup yazmaya devam ettim.
Cumartesi günü bir kahve falı baktırdım. Tesadüf oldu tabii. Masaja gittiğim salonda benim kız kar yüzünden işine gelemeyince ben de, oturmuş kahve eşliğinde sohbet eden kadınların arasına attım kendimi. Bazen benim de kadın damarım tutar. Hemen bir kahve de bana yapıverdiler. Hemen içiverdim bol telveli kahvemi, eşliğinde kadınsal sohbetlerin. Masaj bahane kahve falı fikri şahane! Kadınlar allahtan iş kadını da sohbet kek pasta tarifi geyiği boyutlarına hiç ulaşmadı. Zaten o konuda söyleyecek tek bir sözüm olamayacağı gibi, o tip ortamlardan olabildiğince uzağa kaçarım. Hatunların 3ü de fal bakıyor, ama en iyi olanı aşağıki incik-boncuk dükkanının başında oturanı. Hem fal, hem incik, hem de boncuk olunca kaptım bardağımı, koşarak indim aşağıya. Takıp takıştırıp, taktıklarımın yarısını da torbaya atmaktan fal olayına epeyce geç girebildik. Nihayet oturdum kadının karşına..Kadın sanırım duymak isteyebileceğim neredeyse herşeyi sırayla söylemeye başladı. O konuştukça benim gözler kurulan hayallerin büyüklüğüile açıldıkça açıldı, kulaklar dikildikçe dikildi. Projelerimden bahsetti, içinde aşk da varmış. Yani hem iş hem aşk! Vayyy ...
Allahım aşka aşık bir kadının tabii ki duymak istediği şeylerin başında gelir aşk! Efendim 2004 içinde (dilerim başlarında) öyle bir tesadüfle öyle biriyle karşılaşacakmışım ki, ayaklarım yerden kesilip bugüne kadar yaşamamışım diye çığlıklar atacakmışım. Allahım ne güzel ne güzel!! (de bunları nasıl görür bir insan o karanlık bardağın içinde? Neyse orası beni ilgilendirmez) Yalan da olsa, boş da olsa bunlar, karlı ve güneşli bir cumartesiyi daha da motive olarak geçirmeme yeti de arttı bile. Ne demişler fala inanma, falsız kalma. Ben inanmak istediğim herşeye inanırım, kim ne derse desin! Ara sıra “bak bak!!” diyip bir takım şeyler gösteriyordu. “Bak görüyor musun, şurda tek vücut olmuş, iki kafalı şey sensing işte” Ben ve sevgilim yani. Ama bu bana biraz sakat siyam ikizlerini çağrıştırdı ya neyse! Tabii bu masum fal bakma olayı bana pahalıya patladı. Neden mi? Eh az evvel bahsettiğim incik boncukalrı torbaya attığımı söylerken, çaldığımı düşünmemiştiniz umarım. Bir deeee burada yazamayacağım bir takım! şeyler sattılar zorla, ne de olsa yakın zamanda kullanacağımdan eminler! Ben dükkandan çıkarken de arkamdan, “haberlerini bekliyoruz, 10 güne kadar…seni sevmeyen ölsün” diye sesleniyordu şeker kadıncıklar. Bana çoook iyi geldiler o gün, uçarak eve döndüm. Yerler buz pateni tadında olduğu için yolun bir kısmında gerçekten uçtum!
Bu kadar yeter bugünlük.
Merak edenlere notlar:
* Salonumun adı Gizel (Feneryolu’nda). Esra süper masaj yapıyor. Tavsiye ederim.
* İncik boncukçu da hemen onun alt katında. Kesinlikle tavsiye ederim. Minicik bir dükkan ama içinde spor ayakkabıdan, iç çamaşırına, kolyeden küpeye tek tek bir sürü güzel şey var.
Merak etmeseniz bile bir not:
* Cuma günü (30 Ocak) Roxy’ye gelin. Neo-discoteque adında bir grubun organize ettiği konserlerin ilki var. Yani arkadaşlarım oldukları için söylemiyorum ama bence güzel konser olacak. Camouflage…Saat 10 gibi başlayacak. Biletler 35 milyon. Bildiğiniz gibi normal Roxy girişi 25 milyon ve gece yarısından sonra gelenler 25 milyon ödeyerek girecek ama konseri kaçırmış olacak. Ben de inşallah o gece Türkiye’nin en yakışıklı, en sosyetik, en sempatik, en metroseksüel mimarı ile tanışma fırsatı bulacağım. Sonra anlatırım.
* Pazar günü de Mısır’a gidiyorum tekrardan. Parmak kralımı da göreceğim inşallah! Bunu da dönünce anlatırım. Parmak kral olayını da açarım açabildiğim kadar.
* Bu arada Soda (Odakule-Taksim) muhteşemmiş. Fiyatlar da, ortam da süpermiş.
* Bir de Wanna’yı (aynı yerde) şiddetle tavsiye ederim. İnanılmaz lezzetli bir karma uzak doğu mutfağı. İçkiler de süper lezzetli. Bir sürü de ünlü isim var. Mesela Güneri Cıvaoğlu, Mehmet Barlas ilk aklıma gelenler.
Gezin, tozun, eğlenenin, hayatın tadına varın ve tavsiyelerimi de dikkate alın derim ben…
Önemli Son Not:
* İlk defa yazımı anneme okuttum. Pek bir sorup duruyor “ne ile uğraşıyorsun?” diye! Eh anne bu, beğenmeme olasılığı çok yüksek bu tarz yazıları
DİĞER HABERLER
Annelerini Dinleyen Genç Kadınlar Riskten Kaçıp Nakite Sarılıyor Yatırım Yapmıyor
Genç girişimci kadınları riskten kaçmadan yatırım yapmaya davet etti...
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’na Son 30 Gün
Dünyanın en büyük spor organizasyonu olan olimpiyatlar için geri sayım sürüyor.
“Gucci’den birbirinden şık mücevherler”
“Kırmızı?”
“12 kişilik orkestrayla Türkiye turuna çıkıyor”
“Different Voices & Other Noises”
“Clooney’nin evleri Türkiye'de satışta”
“Bad Bear Sevgililer Günü İçin Aşk Dolu Hediye Önerileri Sunuyor”
“Yeni trend çocuksu kaşlar pembe yanaklar”
“30. Koza Genç Moda Tasarımcıları Yarışması İçin Başvurular Devam Ediyor!”
REKLAM
reklam@cosmoturk.com
İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com
TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32