Alphaville
"Allah arkadaşlarımı başımdan, çevremden eksik etmesin, fakat bazen fazla arkadaş sağlığa zarar verebiliyor." Deli Fişek'in yeni yazısını okumak için tıklayın!
Allah arkadaşlarımı başımdan, çevremden eksik etmesin, fakat bazen fazla arkadaş sağlığa zarar verebiliyor. Bildiğiniz gibi benim, “bu gözler şunu da gördü, bunu da gördü” tribim var. Bir de herşeyden geri kalmamam gerekiyor. Hayır, Allah muhafaza, biri yolda görür, bilmemnereye gittin mi der, gitmedim dersem karizmam yerle bir olur.
Bir de bu alışkanlıklar, fazla arkadaş ile birleşince gidilecek yer sayısı iki, üç katına çıkıyor. Bu hafta her gece en az iki programa yetişmekten yorgun düştüm.
Bir önceki gün Acun için Yeni Melek’teydim. Ertesi gün de Alphaville konseri vardı aynı yerde. Alphaville benim için gerçekten çok, ama çok önemli bir grup.
10’lu yaşlardayken odamdaki duvarım, değişen sinema filmleri gibi sürekli poster değiştirirdi. Fakat, hiç eksik olmayan gruplardan biri Alphaville, en büyük aşklarımdan biri de solist Marian Gold idi. Zaten çiçek bozuğu yüz saplantım Marian Gold’dan türemişti.
Konsere gitmek bir yana dursun, bir de adamlarla yemek yeme olayımız mevcut. Roxy, Indigo vs. gibi önemli gece klüplerine yabancı gruplar getiren pek sevgili arkadaşım, grupları getirmekle kalmıyor bir de yedirip, içirip gezdirmekle uğraşıyor. Biz de masada renk olalım, iki neşe katalım, üç espiri yapalım diye çağrılıyoruz. Valla bu sayede milletin, hatta benim bile rüyalarıma giren gruplarla yemek yeme fırsatımız oluyor. Yiyen memnun, yediren memnun.
Alphaville’i getiren o değildi bu sefer. Davetiyem de yoktu, davet eden de! Neyse, şanslı bir yay insanıyım. Hep dört ayak üstüne düşerim, yine aynı şey oldu.
Bizim hatundan akşama doğru bir mesaj geldi. “Alphaville ile yemek yiyoruz”. Ben aynen “oha falan oldum”. Davetiye bulma konusunda umudumu kaybetmemiştim fakat bu kadarını hiç beklemiyordum.
Eh bizim hatun yemek yer de, biz aç kalır mıyız? Derhal yemek olayına entegre oldum. Fakat biraz geç giderim, olay ısınmış, insanlar kaynaşmış olur ben de o arada Avrupa Yakasını seyrederim diye tasarladım. Yemekten sonra da grupla birlikte içeri sızarım nasıl olsa diye düşünürken, telefon geldi. “Kızım, çok şanslısın, bilmemkimler gelmiyor, iki davetiye açığa çıktı!” Heyooooo!
Görünüşte, evde Avrupa Yakası izlerken, kafamda Marian ile romantik bir akşam yemeği hayalleri kuruyordum. İlk çıkma heyecanı vardı içimde. Sanki grup ve başka bir sürü insan yokmuş gibi. Grup falan beni bağlamaz, hedefe kitlendim mi kimseyi tanımam.
Bu arada birkaç kez arayıp, Marian geldi mi? Nasıl? Hala yakışıklı mı? vs. diye baydım bizimkini. Son aradığımda, “kızım burda bir adam var, ama acaip şişman, hiç benzemiyor, zaten kalktı gitti” diyince, yemek masasındaki mumlar eridi, suyun dibini boyladı.
Gittim Şahika’ya! İki ayrı masa, bizimkiler ayrı, grup ayrı takılıyor. Kimsenin kimseyle ilgisi yok. Neyse, biz de birşeyler içeriz dedik. O arada ikinci davetiye için kıvırcığı aradım. Nasıl olsa Marian yok! Ama gruptan bir sarışın bana doğru bakıyor. Derhal kokuyu aldım. Fakat, aynı gruptan iki kişiyi idare edecek halimiz yok ya, adama pas vermedim. Kim olduğunu da bilmiyordum zaten. Sahnede onun gitarist olduğunu anladım.
Kıvırcıkla koşarak konsere gittik. Bu arada, kıvırcığımın bendeki adı “zuzuuuu”. Hani şu, bana cep telefonu diye, ev telefonunu veren! O işte!
Vestiyere montunu 50 saatte verdi, 40 saatte birer bira alabildik Zuzu söylenip durdukça gülüyorum. Kaprisli erkek çok komik oluyormuş.
Beklenen an geldi ve konser başladı. Bu gözler Marian’ı gördü ama tanıyamadı. Bir insan ancak bu kadar değişir! Kilo al da kardeşim, tanınmayacak hale gelene kadar ne yer, ne içersin? Yine de gözlerimi ayıramadım. Çocukluğumda, yatağıma uzanıp, onun çiçek bozuğu yüzüne dalıp gittiğim, “bu adam için evden kaçmalıyım, ona bir şekilde ulaşmalıyım!” diye düşündüğüm günleri hatırlayıp sırıtarak izledim konseri. Bilmediğim de parçalar çaldılar. Summer in Berlin’i ortalarında tanıyabildim. Fakaaat, bu kulaklar “Big in Japan”i de canlı duydu, Forever Young’ı da. Bana kalsa nefisti konser. Diyorum ya bazen sadece bir kere görmek, sesini duymak bile yetiyor.
Konser bitti. Tahmin edeceğiniz gibi, benim olayım bitmedi.
DJ, en favorim 80leri çalarken içmiş olduğum biraların da etkisiyle gözüm, sahnedeki malzemeleri toplayan ekibe takıldı. Bizim gitarist sarman da ortalıkta dolaşıyor. Zuzu’nun meraklı bakışlarını arkamda bırakarak sahneye doğru ilerledim. Ne yapacağımı tam olarak ben de bilmediğim için, sahneye dayanıp durdum. Bodyguard yanıma yaklaştı. “Merak etme” dedim, “bu yaşta sahneye fırlayıp adamların üstünü başını yırtacak halimiz yok”! Zaten Marian da ortada yok. (Olsa parçalayacağız yani!)
Sarman dolanıyor. Göz göze geldik. Yanıma geldi! Tebrikler, çok iyiydiniz dedim. Sonra da “e-mail adresini versene” dedim. Çocuk, haklı olarak “niye?” diye sordu, ama bir yandan da kağıt kalem aramaya başladı. Valla çok efendi çocukmuş. Bir sürü grup gördük, adam tanıdık, bu kadar hali tavrı düzgününe rastlamadım. Mail adresini aldıktan sonra, “gitmem lazım” diyip, bu sefer de onun meraklı bakışlarını arkamda bırakarak dönüp gittim.
Eveeeet...E-mail adresini aldın da ne oldu? diye düşünüyorsanız hemen cevap vereyim. Eli boş dönmemiş olduk. Yazacak da malzeme çıktı. Diyorum size, ne yaparsam siz okurlarım için yapıyorum diye!!!
Deli Fişek
DİĞER HABERLER
Annelerini Dinleyen Genç Kadınlar Riskten Kaçıp Nakite Sarılıyor Yatırım Yapmıyor
Genç girişimci kadınları riskten kaçmadan yatırım yapmaya davet etti...
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’na Son 30 Gün
Dünyanın en büyük spor organizasyonu olan olimpiyatlar için geri sayım sürüyor.
“Göksel Konserleri Devam Ediyor!”
“Depresyon Yaşlanmayı Hızlandırıyor”
“Türkiye’nin En Çok Satan Kitapları”
“Erdal Özyağcılar 18 Yıl Aradan Sonra Tiyatro Sahnelerinde!”
REKLAM
reklam@cosmoturk.com
İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com
TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32