Youtube’da yayınladığı bir videosuyla hayatımıza giren hem farklı ses tonu hem de kendine has yorumuyla farkını hissettirerek kısa sürede büyük hayran kitlesine ulaşan başarılı şarkıcı Kalben ile kendisi, kariyeri ve uluslararası bir ekip ile yaptığı “Şanssız Mücadeleci” isimli yeni single çalışması hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik...
Müzikle ilk tanıştığınız anı ve size neler hissettirdiğini hatırlıyor musunuz?
Müzik bana her zaman aidiyet getirdi. En iyi dostum, biricik aşkım.
Müzik sizin için bir tutku mu?
Müzikle, en derin ve arzulu ilişkilerimden birini yaşıyorum.
Müzik yolculuğunuzda sizi en çok etkileyen olaylar nelerdir? Şarkılarınızda ilham kaynağınız ne oluyor?
İnsanların bana açtıkları kalpleri, gerçekleri, bana gösterdikleri, benden gizledikleri, kendilerinden kaçtıkları, öpüşmeler, sarılmalar, gülüşmeler, ağlamalar, bakışmalar, çocuk kahkahaları, ağaç, kedi, çiçek… Türlü türlü her şey bana hayat oluyor. Şimdi kalbim hayata dair aşkla dolu. Bu aşktan yazıyorum şarkıları.
Yeni bir single hazırlığınız var. Çalışmalar nasıl gidiyor? Heyecanlı mısınız?
Şanssız Mücadeleci benim için özel çünkü ilk kez dünyaca ünlü bir müzisyenle ortaklık ediyoruz. Karizmatik hissediyorum doğrusu. Başka bir dilden bu dile söz yazmak da hoşuma giden bir deneyim oldu. Bu şarkıya dair tüm operasyonu yürüten insan olmak, sevdiğim dostum Hilal Polat’ın eserine kapakta yer vermek, Başak Soysal ve Ahmet Mümtaz Taylan ile klip çekmek, böyle değerli bir ekiple çalışmak bunlar güzel olaylar. Şanslı hissediyorum, şükrediyorum.
Bir takipçinize verdiğiniz yanıt ile kadınlar için yeni bir akım, bir motto başlattınız…Güçlü, özgün bir karakteriniz var. Bunun sırrı nedir?
Varlığımın sırrı olduğunu düşünmedim hiç. Yaşıyor, öğrenmeye ve anlamaya çalışıyorum. Çoğu konuda bilgisiz ve hantalım. Kabul etmeyi ve kendime şefkat vermeyi seçiyorum. Bu kendime verdiğim öz şefkat mutlaka hayatı yaşama biçimime de yansıyor. O güzel insanlar kadın vücudu üzerindeki baskı ve tahakkümden en az benim kadar sıkılmışlar ki tüm yaratıcılıklarını, özgün düşüncelerini ve ruhlarını paylaştılar bizlerle, sağ olsunlar.
Kendinize bu kadar aşık mısınız gerçekten? Hiç eleştirdiğiniz bir yanınız yok mu?
Kendime bayılıyorum. Kendimle yaşamak için tasarladığım, inşa ettiğim hayatı daha da güzelleştiren insanlarla çoğalmaya bayılıyorum. Yaşamın geçici ve zarif doğası gereği, bir kere bu beden ve bilinçle var olacağımı kabul edip her güzelliğe bağlılıkla sarılıyorum. Eleştirdiğim tek yanım, daha özgüvenli ve özgür olabileceğim... Zamanla olur diye ümit ediyorum.
Sizi siz yapan en büyük özelliğiniz nedir?
Annemden doğmuş olmam.
Kendinizi üç kelime ile anlatsanız neler söylerdiniz?
Kendimi sığdırmak istemem, derdim. Zaten üç kelime oldu.
Her zaman çok neşeli ama doğru bildiğini söylemekten kaçınmayan bir tavrınız var. Hep böyle miydiniz?
Muhtemelen… Hatırlayabildiğim kadar gerilere gidip baktığımda kendimi çocukluğumda da böyle buluyorum. Öğrendiklerimin, yaşadıklarımın beni korkuttuğu, katılaştırdığı, sertleştirdiği yerleri de otuz beşimde törpülemeye, yumuşatmaya başladım. Hayat katı olmak için fazla akışkan.
İnsanların Kalben’i bu kadar sevmesinin nedeni sizce nedir?
Çok zarifsiniz. Ben çok seviyorum müzik ve sanat yoluyla tanıştığım, ortak fikir ve hayaller paylaştığım bu güzel, candan insanları. Dilerim sevgimiz akan bir nehir gibi bizleri hep taşısın denizlere, okyanuslara.
Araştırırken dikkatimi çeken bir detay oldu. “Anı saklamanın yolları ve yadirgarlar” üzerine tez konunuz var. Kendi anılarınızı ve yadigarlarınızı nasıl saklıyorsunuz? Bizler için önerileriniz nelerdir?
Sevdiğimiz insanları hatırlamak için eşya tutmak zarif bir yöntem. Hatırlamak, hafıza var etmek ne ümit. İz bıraktığımıza ve iz sakladığımıza inanıyoruz. İnsanların kendilerini ve sevgilerini önemli kılma eylemleri beni etkiliyor. Asırlardır süregelen yadigâr kültürüne ben de annemin kaybı sebebiyle daha yakından bakmaya karar verdim ve yüksek lisansımı bu alanda tamamladım. Sevgili tez danışmanım Dilek Kaya’ya buradan da sarılayım. Kazım diye enfes bir belgesel çekti, lütfen izleyin diyerek öneriyorum. Hatıra saklamakla alakalı çok kıymetli bir kaynak. Önerim, seviyorsanız bir yol bulun ve koruyun o sevgiyi. Sevginin yöneldiği kişi artık orada olmasa bile… Sevgi asla kaybolmuyor. Bunu anlamak için yadigarlar saklamak, sonra kaybetmek gerekti ancak öğrendim. Annemi kalbimde saklıyorum şimdi tüm eşyalardan bağımsız.
En önemli yadigarınız nedir?
Annemin saçının bir teli.
En büyük hayaliniz nedir?
Bu ülkede ve dünyada her insanın hayatının eşit değere sahip olması.
Hayatınızda “en iyi anım” dediğiniz anınız hangisi?
Ben her günü en güzel ve yeni gün olarak ele almayı seçiyorum. O gün, biricik günümdür neticesinde. Ne dün kalmıştır ne yarının geleceği kesindir. Meçhul olmayan yegâne gerçek bugün. En iyi anım, bugün.
Çocuk romanı seriniz var bir de. Bize biraz o yolculuktan da bahsedebilir misiniz?
Sabah dokuz akşam altı bir işte, penceresi açılmayan bir plazada çalışırken doksan dakikalık otobüs yolculuklarını neşelendirmek için Lulu’nun kaçış macerasını yazmaya başladım. Hem yas tutmak hem çocukluktan yetişkinliğe geçmek hem kaybettiklerimi ve hayallerimi kabul etmekle alakalı bir dönemin meyveleri… Lulu’nun yeri bende ayrı. Üçüncü kitabı yazıp romandan sonra yayınlamayı düşünüyorum çocuk kitaplarını.
Bir süper kahraman olsanız nasıl biri olurdunuz?
Bu zamanda hayatta kalmak, kimliğini yaşamak, ailesini geçindirmek için varlığını tehlikeye atan her insan bence süper kahramanlardan çok daha gerçek. Onlardan biriyim işte. Süper değilim, kahraman da olmak istemiyorum. Yaşamak ve giderek özgürleşmek amacım. Dilerim öyle olur. Tek başıma da değil, hep beraber yaşamak ve özgürleşmek…
Gelecekte bu röportajı okuduğunuzda kendinize nasıl bir not iletmek istersiniz?
Dilerim halâ gençliğindeki kadar ateşli, hayalperest, dediğim dedik birisindir.
Gelecek ile ilgili en büyük kariyer hedefiniz nedir?
Hiçbir şey desem... Kariyer kelimesi bana rahatsızlık veriyor. Sevdiğim işi sevdiğim insanlarla icra ediyorum. Ülkemin ve dünyamın dört bucağını gezme ve şarkılarımı oraları buralar yaparak söyleme şansına eriştim. Benim için kariyer işi geride kaldı. Artık kavuşmak eylemindeyim.
Röportaj: Dilara Ertürk