Fox Tv ekranlarında başarılı kadrosu ve dikkat çeken konusu ile yayınlandığı günden beri reyting” rekorları kıran “Son Yaz” dizisinde Canan karakterine hayat veren Funda Eryiğit, kendisi ve kariyerine ilişkin sorduğumuz soruları MAG Okurlarına özel yanıtlıyor...
Başarılı bir kariyeriniz var. Oyunculuk tutkunuz nasıl başladı?
Teşekkür ederim. Oyunculukla liseye ilk girdiğim sene tanıştım. Daha öncesinde hiçbir ilgim, merakım olmamıştı. Lisede tiyatro grubuna devam eden öğrenciler ilgimi çekmişti. Hayata farklı baktıklarını düşündüğümü hatırlıyorum, ilgimi çekmişlerdi, onlara özenmiştim. Sonra sahneye çıktığımda adını o zamanlar koyamadığım bir ilgi gelişti oyunculuğa karşı. Şimdi düşündüğümde kendimi farklı şekillerde ifade edebilmenin bir yolunu bulmuşum gibi geliyor. Çünkü on dört, on beş yaşlarımda kendimi iyi ifade edebilen biri değildim.
Kendinizi üç kelime ile anlatır mısınız?
Adım Funda. Oyuncuyum. Seyahat etmeyi severim.
Son Yaz dizisi çok başarılı bir şekilde devam ediyor. Senaryo size geldiğinde neler hissettiniz?
Açıkçası ilk başta biraz kararsız kaldım. Fakat çok genç yaşta anne olması, başarılı bir avukat olma potansiyeli varken kendini sadece çocuklarına, evine adanmış halde bulması ve boşanmaya karar vermesiyle kendi ayakları üzerinde durma ve avukat olma serüveni... Tüm bunlar, yani karakterin hikâyesi beni cezbetti. Ne kadarı geçti seyirciye bilmiyorum fakat karakterle ilgili beni heyecanlandıran şeyler bunlardı.
Son Yaz seti nasıl gidiyor? Dizi de bizi ne gibi sürprizler bekliyor?
Güzel gidiyor. Çeşme’de ferah bir ortamda çalışıyoruz. Genel olarak neşeliyiz ama elbette her çalışma ortamında olduğu gibi dertleri var. Setlerin sürekli keyif içinde geçtiği izlenimi doğru değil. Stres ve zamana karşı bir yarış var. Tüm ekip elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor. Sürprizleri söyleyemem tabii ki ama henüz netleşmese de bir takım şeyler var.
Yoğun set temposunda kendinize nasıl zaman ayırıyorsunuz?
Pek ayırdığım söylenemez. Bir iki gün boşluk olduğunda ya İstanbul’a gidiyorum, ki daha yorucu oluyor ya da Çeşme’de kalıp dinleniyorum. Zaman zaman yürüyüş yaptığım, sahile gittiğim fırsatlarım oluyor. İstanbul’a gitmiyorsam boş günlerimi sakin geçiriyorum genelde. Kendimden tek şikâyetim uzun bir süredir kitap okuyamamam. Elim gitse bile kafamı veremiyorum. Ya da başlıyorum araya zaman giriyor ve uzaklaşmış oluyorum. Dizi bittiğinde ilk hedefim bir kitabı bitirmek.
Oynayacağınız karakterleri seçerken en çok nelere dikkat ediyorsunuz?
Bende merak duygusu uyandırmasına dikkat ediyorum. Kısa bir cevap ama her şeyi özetliyor sanırım.
Bir çok ödüle layık görüldünüz. Neler hissediyorsunuz?
Aslında unutuyorum. Röportajlarda duyunca her seferinde yeniden hatırlıyorum gibi oluyor. Hoşuma da gidiyor. Takdir edilmek güzel bir şey ama oyunculuğu ödül alma motivasyonuyla yapmıyorum. Ödülü başıma gelen bir şey gibi karşıladığımda daha keyifli.
Güçlü kadın karakterlere can veriyorsunuz. Sektörünüzde kadınların temsil ettikleri yeri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Örneğin başrol oynayan kadın oyuncular, başrolü paylaştığı erkek oyuncudan daha az para alıyor ya da hikâyelerin çoğu, özellikle televizyonda erkek karakterler üzerine şekilleniyor. Belli başlı, ezberlenmiş eril kodlarla örülüyor hikâyeler. Kadın karakterler, erkek karakterlerin hikaâyelerine bağlı, edilgen bir konumda. Bu gün tv’de kadınların da etkinliğinin olduğu hikayeler görmeye başladık fakat çok az ama zamanla artacağına inanıyorum.
Biraz geçmişe dönsek ve Canım Ailem desek neler anlatırsınız? Uğur Yücel, Ezgi Mola, Ozan Güven gibi bir çok başarılı oyuncu ile unutulmayacak bir dizide yer aldınız. En unutamadığınız anınız nedir?
Öğrenciydim, her şeyin farkına yeni varıyordum. Oyunculuğu sahnede tecrübe ederken birden bambaşka bir tecrübede bulmuştum kendimi. Bazen komik, bazen kaygılı hallerimi hatırlıyorum. Ama ilk projemde bulunabileceğim en iyi kadronun içindeydim ve şanslıydım. İlker’e (Aksum) çok soru sorduğumu hatırlıyorum. “Yakınım çekilirken neden genel planda durduğumuz yerlerde durmuyoruz?”dan tut “Magazine röportaj vermek istemiyorum nasıl atlatabilirim?”e kadar geniş yelpazeli sorular... Bir de şunu hatırlıyorum, çok gerilip ağlayamadığım bir sahnede Ezgi ve Şebnem cesaret verip motive etmişti. Genel olarak birbirini motive eden bir ekiptik.
Sizi siz yapan en büyük özelliğiniz nedir?
Gerçekten hiçbir fikrim yok. Kendimle ilgili özelliklerin cevabından hiç bir zaman emin olamıyorum ya da “en büyüğü şudur” gibi iddialı bir söz söyleyemem. İnsanın kendini çok net tarif edebileceğine pek inanmıyorum diyelim.
Geçmişten günümüze kendinize dönüp baktığınızda keşke dediğiniz şeyler oldu mu?
Tabii ki, keşkelere inanırım. İçinde olmayı istemediğimi içten içe bildiğim ama kendimi bir şekilde içinde bulduğum projeler oldu ya da yanlış anlaşıldığımı düşündüğüm zamanlarda kendimi daha doğru ifade edebilmeyi isterdim.
Güzelliğinizin sırrı nedir?
Kendimi her zaman güzel bulmam. Zaman zaman güzelim, zaman zaman değilim. Herkes gibi bence. Ama güzel bulunmak hoş tabii ki. Bir sırrım yok. Basit. Cildimi temiz tutuyorum, nemlendiriyorum, arada bir maske uyguluyorum. Gerek duyarsam cilt bakımına gidiyorum. İhtiyacıma odaklanıyorum aslında. Düzenli spor yaptım yıllarca fakat uzun bir zamandır bıraktım, daha önce yaptıklarım şu an halâ işe yarıyor galiba. Özetle güzellik kusursuzlukla değil, özgüvenle gelen bir şey bence.
Gelecek ile ilgili en büyük hayaliniz nedir?
Çok büyük bir hayal ya da hedefim yok. Merak duygumun kaybolmamasını ve yaşım ilerlediğinde oyunculuğu hevesle yapmaya devam etmeyi dilerim. Ya da oyunculuk yapmayacaksam, yerine yine heves ve merakla yaptığım başka bir şeyi koyabilmeyi isterim.
Gelecekte bu röportajı okuduğunuzda neyi hatırlatmak istersiniz ve gelecekteki size notunuz ne olur?
“Bak ne güzel rahat rahat cevaplamışsın soruları” derdim.
Röportaj: Dilara Ertürk/MAG