MALİYETİNE DUYGULAR
En sevdiğimiz satın alma türüdür. Cebimizde üç kuruşumuz da kalsa, kredi kartımızın limiti limitsiz de olsa vitrindeki “Maliyetine Satışlar” sözü bizi mıknatıs gibi çeker içeri ve hiç ummadan kasada buluruz şaşkın hallerle kendimizi. Bize taksit dediler mi, maliyetine satış dediler mi akan sular set gibi durur önümüzde.
Bu hastalığa en sık yakalananlar ilk etapta hepimizin düşündüğü gibi; kadınlar. Ama biraz konuyu eşeledik mi kadınlar kadar bu hastalığı benliğinde yaşayan bir varlık daha ortaya çıkıyor ki; adına erkek diyorlar…
Kadın ve erkek. Dünya, bu iki ukala varlığın üzerine kurulmuş gibi. Pek çoğu kendilerinin dışında dönen hayatın farkında bile değil. Pek çoğu hayatı, birbirlerini tavlama mekanı sanıp ona göre yaşıyor. Siz ne dersiniz?
Yaşananları kutsal kılan da onlar, yeri gediğinde her şeyi yine acımadan yıkan da onlar.
Kadın ve erkek. Dünyanın en üstün iki varlığı…
Pek çok şeyleri değişti.
Öncesinde mağaralarda yaşıyorlardı, şimdi lüks dairelerde. Öncesinde yazmayı dahi bilmiyorlardı, şimdi ise tabiata hükmetmeye kalkışıyorlar... Bla bla…
Daha pek çok şey sayılabilir kendileriyle alakalı.
Bizim bu yüce varlıkla ilgili olarak şu an ele alacağımız konu; yaşayış şekillerine bile hükmeden sevgilerinin durumu.
Adem ile Havva… Adem ne yaptıysa Havva için yaptı, Havva ona yasaklı elmayı sunduğunda sessizce, sorgusuzca ısırdı.
Adem ve Havva’ dan sonra ise kadın ve erkek popülasyonu arttı… İnsanoğlu için gelişim süreci başladı…
İlk çağlarda erkek kadını için avlandı. Kadın ise erkeği için çocuk yaptı. Soyu devam etsin, şanı yürüsün diye.
Sonra derken kendilerini anlamaya, bedenlerini öğrenmeye, hislerini keşfetmeye ve en önemlisi birbirlerinden bağımsızca para kazanmaya başladılar. Zaman içinde pek çok macera yaşaya yaşaya bugüne dek geldi soyları.
İnsanoğlunun var olduğu günden bugüne çok şey değişti. Yeme içme alışkanlıklarından konuşma şekillerine, giyim kuşamlarından gelecek kaygılarına kadar pek çok şey… Ama değişmeyen şeyler de vardı… Erkeğin kadın için, kadının öncelikle kendisi ardından erkeği için yaşama şekli değişmedi. Aralarında ki ‘aşk’ değişmedi.
Hani hepimiz yeri geldiğinde avazımız çıktığı kadar bağırıp iç geçiriyoruz ya “Ah ah nerde o eski aşklar” diye… Aslında ‘aşk’ hep olduğu yerdeydi… Sadece sunuş şekli değişti. Eskiden sahipli olan dişi ya da erkek için bir başka dişi ya da erkek çatır çatır savaşabiliyordu. Şimdi de savaşılıyor. Ama hislerle değil… Artık mekanizmalar değişti. Erkeksen savaş silahı para ve güç oldu. Kadının ki ise keşfettiği bedeni güzelliği oldu…
Eskiden insanlar aşklarını kendince özgür ama ‘gizli’ yaşarlardı… Saman altından akıtırlardı aşklarını geleceğe… İki gönül bir oldu mu o samanların olduğu yer bile seyrandı onlar için… Şimdi ise özgürce! yaşıyor kadın ve erkek aşklarını… Aşk artık ‘ulu orta’…
Olması gereken bu belki… Değişimin hediyesi bize… Ulu orta kimseden saklamadan yaşabilmek aşkını…
Ama ‘keşke değişmeseydi’ dediğim bir değer var aslında…
İmparatorluklar yıkıldı onun yüzünden, kanlar döküldü. Fakat yine de değerinden yitmedi kadın. Haremler kurdu, sayısız kadınlarla beraber oldu. Fakat yine de değerinden yitmedi erkek. Çünkü ortada tüm bu görünenleri yıkacak gerçek bir şey vardı; aşk vardı.
Bu kadar vitrinlere düşmemişti aşk. İndirimlere maruz kalmamıştı. Bu kadar çok çeşit yoktu; “sen ve ben”den ibaretti aşk. Şimdi aşkta Can da var Canan da Ömer Abi kılığındaki Rahşan da…
Ölümüneydi aşklar, maliyetine değil…
Serpil Şahin
serpil5sahin@gmail.com
www.serpilsahin.net
SERPİL ŞAHİN
YAZARA E-POSTA GÖNDER