HAYATIM SENİ ÇOK SEVİYORUM MÜKEMMELSİN, ŞİMDİ DEĞİŞ!
“İlk gördüğüm an anlamıştım hayatımın aşkı olduğunu. Duruşundan, bakışlarından, kelimelerin fütursuzca o güzel dudaklarınla dans edişinden, asil havandan, kendine güvenen ‘ben burdayım’ diyen edalarından... Seni tanımaya başladıkça -aradan sadece birkaç hafta geçmiştir- anladım ki hayatımın kadınısın. Senin gibi bir kadını daha önce hayatıma hiç almadım, benim ilk’imsin. Kendi ayakların üzerinde duruşun, arkadaşlarının sana tapması mest ediyor beni.”
Kolları genç kadını ahtapot gibi saran delikanlı, sanki bir edebiyat dergisinden paragraf okur gibiydi. Güzel sözler duyuyordu ya kadın, dünya umurunda değildi. Türkiye’de işsizlik varmış, bu yaz kavrulacakmışız, eyvah Eurovision’da bu yıl hadise yaşanmış... Sadece kocaman bir tııııııın...
Mutludur çift birbirleriyle oldukları için. Dünyadaki tüm aşklar yalan ya da geçici onlarınki baki. Çok fazla uyumlu olmasalar da birbirlerini tamamladıklarını düşünmektedirler. Biri akıllı, diğeri esprili, biri mütevazı, diğeri ukala, biri güzel, diğeri zengin... Böyle sürer gider ilişkileri... Hı hı siz öyle zannedin.
Büyüklerimizin de dediği gibi; o canım cicim ayları geçilince iner birer birer masum maskeler. Kimisi daha asabi, kimisi daha müdahaleci, kimisi daha ezici...
Bebeğim, canım, bitanem sözcüklerinin havada uçuştuğu dialoglara başka metinler karışır:
- Candan, nedir bu Ahmet ile zırt pırt görüşmeler, her fotoğrafta sarılmalar, dolanmalar?
- Ama hayatım, biliyorsun Ahmet benim çocukluktan arkadaşım hani onu çok sevmiştin, çok kafa adam demiştin. Ne değişti?
- Neden bugün işten bu kadar geç çıktın?
- Bugün birkaç toplantım vardı, işlerimi toparlamam vakit aldı ve hali ile geç çıktım.
- Bu eteğe bu kadar mı kumaş harcamış bu terziler, devamı nerde bunun?
- Bitanem senle ilk görüşmemizde de mini eteğim vardı üzerimde ve “Mini eteğin bir kadına bu kadar yakıştığını da ilk kez görüyorum.” demiştin.
- Hep arkadaşlarınla berabersin, neden bunlar genelde erkek oluyorlar?
- Kendimi bildim bileli kız arkadaşlarım beni kıskandı, erkek arkadaşlarımın hepsini biliyorsun. Ve ben onları seviyorum bunu da biliyorsun.
- Ya sen neden futbulu sevmiyorsun ki?
- Futbolun f’sinden anlamam ben, o ne öyle 11 tane adamın bir topun peşinde orasını burasını sakatlamak maksatlı koşmalarını mı izliyceeeeem?
Halbuki en başta kendine göre eksik sayılan bu zımbırtıları biliyordu Candan’ın hayatı. Değişen birşey mi vardı? Ya da gözden kaçan bir teferruat?
Yönetme dürtüsü, kabullenmesek de – cinsimiz ne olursa olsun- ruhumuza dekore edilmiştir. Kıskançlık ile egoların yönetme dürtüsü bir araya gelince insanoğlu gerçek düşünceleri ile örtüşmeyen dileklerde bulunabilir. “Biz” denen olguya dönüştüğümüzde işte hayatında sayısız hak elde eden bir “ben” oluşturmuşsun demektir. Hayatına bir nebze de olsa müdahale etmek; benim, senin hayatında olduğumun en belirgin özelliği olacaktır.
Ben seni anlamak gibi zor bir işle neden uğraşayım ki, neden fedakarlık göstereyim senin hayattan keyif aldığını söylediğin ama benim sevmediğim şeyler için? Biz olmak, karışmak demek değil mi? Mükemmelsin; ama değişmelisin. Sen, artık sadece sen değilsin. Sana müdahale etmeme izin verecek bir sensin artık sen.
Ve artık çaresizdir aşk; karşındakinin senin ihtiyaçlarına göre belirlenmiş bir role sahip olmasını dilersin. Peki ya, o bu rol için hazır mıdır diye düşündün mü hiç? Senin, onun için uygun gördüğün rolü o ne kadar isteyebilir, fizibilitesini yaptın mı hiç?
İlk zaman keyif veren bu mini minicik “değişme ricaları” zamanla kabak tadına dönüşür ve geçen zaman içerisinde yan etkisi zehirlenme olacaktır. Çiftler birbirlerinin sevgilerinden ziyade hayat müdahaleleri yüzünden zehirleneceklerdir. Sakın bu durumda hastaneye koşmak gibi bir hatada bulunmayın. Sevginize bir imam bulun ve doğru musalla taşına!
“Ey sevgili sen mükemmeldin, ama değişmeliydin!” diye dua etmeyi unutmayın ardından.
Serpil Şahin
serpil5sahin@gmail.com
www.serpilsahin.net
SERPİL ŞAHİN
YAZARA E-POSTA GÖNDER