Çok yoğunum bu aralar, kendime biraz vakit mi ayırsam diye söyleniyordum geçen hafta… Özel dersler, anaokullarına dersler, gruplara dersler, çeviriler, kitap işleri, - daha seslendirme de yapmak istiyorum- bir de bunun yanında ev hanımlığı… En güzel kısmı bu aslında “ev hanımlığı” ama yoğunluktan henüz tadına varamadım. O gün derslerim öğlen bitince apar topar eve geldim yemek yapayım da akşam aç kalmayalım diye. 2 dersim vardı çünkü akşam , geç gelecektim eve. 1 saatte yemek işini hallettim, çıktım evden. Arabada canım kuzenimi arayayım bari dedim bu arada. Konuşurken “sesin çok yorgun geliyor” dedi bana yolda, “yetiştiremiyorum hiçbir şeyi bu aralar, sanırım 1-2 gün tatile ihtiyacım var” dedim. “Başka bir cümle söylesem o da olur muydu acaba?”
Derse gidince, önce biraz sohbet ettik o çok sevdiğim anneyle, sonra kapandık odamıza her zamanki gibi. Başladıktan yarım saat sonra öğrencimin annesi geldi “istersen bundan sonraki dersini iptal et, kar başladı” dedi. Sanki kar görmedik dedim içimden, dışımdan da “bakarız” dedim. Aradan bir yarım saat daha geçti geçmedi, kar hızlanmaya başlayınca gözüm saate takıldı, yok ben en iyisi bu dersi de kısa tutayım da, bari evime gidebileyim dedim. Diğer dersi iptal edip, tam çıkacaktım ki bütün yollar kapanmış, taksi yok, dolmuş yok, otobüs yok. Arabayı da bıraktım tabi mecburen orada. Yola koyulmadan önce, eldivenimi alayım bari arabadan dedim ama sadece tekini bulabildim eldivenimin kar yüzüme vururken. Olsun dedim, bir elim ısınınca diğerine takarım, hiç yoktan iyidir en azından. İlk gördüğüm görüntü yokuşta zincir takmış bir arabanın vuuuu diye 180 derece geri dönüşüydü. Yürüyorum, yürüyorum hiçbir araç yok. Olan araçlar da zaten yollarda öylece duruyor; her yer tıkalı, herkes yürüyor. Yürürken zevk aldım nedense, insanların yalpalaya yalpalaya yürüyüşleri, değişik yüz ifadeleri, bembeyaz kaldırımlar, kapının önünü temizleyen dükkan sahipleri… Sonra soğuktan burnum aktı, bir dükkandan peçete istedim gülümseyerek . Biraz ileride önümde mini etek giymiş bir kadın yürüyordu ama mini denmezdi o eteğe , “hani etek?” cinsinden. Yırtmacı beliyle birleşiyordu nerdeyse o çeşit yani. Kadını izledim bir süre, vah zavallı tabi nerden bilsin kar bastıracak da yürümek zorunda kalacak bu kıyafetiyle vah vah, tüh tüh, çok üzüldüm ona çoook …
Bir, bir buçuk saat oldu ben hala yürüyorum, yollar hala tıkalı, hala binecek tek bir araç yok. Yollar hala tıkalı, hala binecek tek bir araç yok, yollar hala tıkalı , hala binecek tek bir araç yok. 2-3 saat oldu, yollar hala tıkalı hala binecek tek bir araç yok. 10 kilometre falan yürüdüm herhalde, baktım taksiler, dolmuşlar dolu, öylece yolda bekliyorlar. Biraz daha yürüdüm, artık yoruldum, üşüdüm, evimi özledim. Sonra bir taksinin açtım kapısını, taksinin içindeki müşteriye “afedersiniz ben çok yoruldum yürümekten, ben de gelsem” diyince, “elbette” dedi taksideki müşteri beyefendi. Bindim, oturdum öyle. İlerlemiyordu ki. Takside de bir başka eğlendim ama. Şoför kavşağa gelince arabadan inip , kendince yolu düzene sokuyor, sonra koşa koşa gelip , el frenini indirip milim milim gidiyorduk. Bu arada şoför de pek bir güler yüzlüydü, hayret dedim şimdiye çoktan stres olması gerekiyordu bu adamın, bir yanlışlık var! Sonra taksimetreye baktım, gülümsemesinin sebebini anladım. Yol biraz açılır gibi oldu, biz de yavaş yavaş gitmeye başladık. Her 100 metrede bir, taksici “neyse ki benim lastiklerim iyi, kaymayız” diyip duruyordu. Ara sokaklardan giderken, içimden “çok konuştun sen” dedim ama kaymadık da gerçekten neyse ki. Arabadaki beyefendiyi bırakınca evine, benim eve doğru ilerlemeye başladık. Tabi bu arada 3 saatten fazla yollardaydım. Bir yarım saat daha dönüp dolaştıktan sonra karlı yollarda evime varabildim. Sanırım 3 buçuk saat sonra! Ne gündü ama! Ellerimin ve yüzümün soğukluğu, evin sıcaklığında buharlaştı gitti bile 10 dakika içinde. Yüzüm hala gülüyordu. Ne kardı be!
Ne güzel, artık benim de anlatacak güzel bir kar anım var … Hem de işleri askıya alıp, kar manzarasında pasta yaptığım iki dolu günle birlikte…
SEMNAL GÖKMEN
YAZARA E-POSTA GÖNDER