Sana açılan kapılar çıkıyor karşıma günlerdir.
Doğru cümleyi doğru zamanda kurabilmek ne zormuş… Cümle Kuramıyorum…
Sana açılan kapılar çıkıyor karşıma günlerdir, kapatmak için elimdeki paslı anahtarla tüm kilitleri zorluyorum. Hiç aklımda yokken, aslında hep aklında olduğumu hatırlatan mesajlar alıyorum gözlerinden… Bu tesadüfler aklımı karıştırıyor, arkadaşımı kaybetmekten korkuyorum…
Kazanabileceklerime giden yolu kapatan bu korkaklığımı da sevmiyorum aslında ama sen beni bilirsin ben buyum… Başkalarının yenilgisine yaslanmış zaferleri sevmiyorum…
Hangi sıfatla tanımlamaya çalışsam seni, eksik kalıyor… Arkadaşlığının ruhumdaki değerini anlatmaya çalışıyorum ama bildiğim kelimeler yetmiyor!
Günlerce sohbet edip sıkılmadığım, o rahatsız otobüsün arka koltuğunda gülmekten yorulup uyuyakaldığım, bi genel selamlaşmada buluşan ellerimi ayıramadığım, yerli yersiz sarıldığım ve sakinliğine, olgunluğuna, anlatışına, dinleyişine hayran olduğum, hiçbir menfaat gözetmeden sevdiğim ama hakikaten çok sevdiğim adamdan bahsediyorum diye mi başlamalıyım ne dersin? Sana yazılan bu satırlarda neyi okumak isterdin kim bilir? İnsanın tesadüfen okuduğu bir yazıda kendini bulması neye işarettir?
Duymak istediğin her şeyi sıkıca sarılıp kulağına fısıldayan bir ses duydun mu daha önce? İnan bana tüm müziklerden etkili bir iz bırakır o melodi kalbinde… Mıknatıs gibi iki bedenin karşılıklı havadan sudan konuşmaya çalışmaları iradenin savaşıdır aslında, takdir edilesi bir asalet taşır bilemezsin. Bir dokunuşla ateşin 41derceye yükseliyorsa, bil ki bu ölümcül bir hastalığın habercisidir.
Korkuyorum arkadaşımı kaybetmekten, an’ı yaşayabilsem özgürce kazanabileceklerimi de görüyorum üstelik ama korkuyorum ateşli bir hastalıktan ölmekten, anlıyor musun?
Kelimeleri beynimde biriktiriyorum üst üste… Sustukça konuşur gibi; o kadar çok şey var ki söylemek istediğim hiçbirini dilime taşımaya gücüm yetmiyor! Tam söylemeye karar vermişken sanki biri gelip boğazıma yağlı bi urgan geçiriyor. Bakıyorum yüzüne saatlerce… Ben bile yabancıyım sana öyle bakan gözlerime… Aklımdan geçenleri duyabildiğini, anlam veremediğin o bakışlardaki her kelimeyi okuyabildiğini görebiliyorum.
Bi sigara yakıyorsun ansızın gidecekmiş gibi…
Susuyorum…
Sustuklarım sadece senin söylemediklerinden ibaret… Hani seni kızdıran sessizlik…
Genelde öyle olurmuş ya; öyle diyordun “Kadınlar”…
Kalmanı her şeyden çok istiyorken bile devam ediyordum susmaya kaldığım yerden…
“Cümle: çoğunlukla özne, tümleç ve yüklemden meydana gelen; bir ifade, soru, ünlem veya emiri dile getiren; kendi başına anlamlı sözcükler dizisidir” ya; işte ben de tam bunun için uğraşıyorum.
Günlerdir kurduğum cümlelerin gizli öznesi sensin, gel gör ki bu hikâyenin ana fikri bana yakışmıyor. Korkuyorum konuşmaktan- yazmaktan…
Cümlelerimin yüklemi “sevmek” ten geçiyor, karşılıksız berrak sevgilere adadım kendimi, emanet sevgilere bekçilik edemem ben…
Gizli duraklarda saati belli olmayan gece yarısı ekspreslerini yapayalnız bekleyemem…
Beni bilirsin cici ben yalan söyleyemem…
Özne sen, yüklem sevmek olunca; yüklemsiz bir cümle gibi kenara çekiliyorum…
Kenardaki halimi anlatmak çok kolay… Ama ben; sana beni anlatan ve yüklemi kimseye yük olmayan bir cümle kurabilmek için saatlerdir saçmalıyorum.
Nino,
nihanhatipoglu@cosmoturk.com
22.03.2008
Dikilitaş 02:54
NİHAN HATİPOĞLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER