Tuhaf bir tesadüftü bu başlangıca sebep olan, sıradan, öylesine bir karşılaşma… Tanıdık, eş, dost, akraba ne varsa sıralanmıştı yan yana…
-“Ben de çok memnun oldum” diye başlayan bi tanışma başlatmıştı o şelale gibi akacak olan tatlı sohbeti.. Ne güzel bir sesin vardı, huzur veriyordun konuştukça, müziğin de öyle olmalıydı şüphesiz…
Önyargı duvarının ardına saklanmıştı, korkup sakındığım tanıdık hisler… Tanıdık yüzler, tanıdık sesler… Kalbimi kırıp geçen ortak arkadaşlarla ne çok yol aldığını nasıl da biliyordum daha ilk tanışmamızda, her şey incelikler yüzündendi…
Ve o gün, o yorgunluğuma isim bulamadığım gün, çekilişten kazanılmış bir davetiye gibiydin… Daha da tuhaf bir tesadüf tekrar başlattı “pause”a basılmış gibi yarım kalan sohbetimizi, başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibiydi…
Biten piller, inadına karşılaştıran sokaklar… Tüm o olan biten, şaka olamayacak kadar kusursuzdu.
Ne korkusuz bir itirafla açık etmiştim, seni görür görmez çok sevdiğimi. Hayat, şaka gibi tesadüflerle gelip, beni güldürmeye çalışıyordu…
Bunu mu beklemiştim bunca zamandır? Seni ilk gördüğüm günkü hissiyat aynı yerde saklanıyor olabilir miydi? “İlk görüşte aşka inanır mısın? Ya ikinci görüşte ?” şakası komik miydi mesela, yoksa gerçek miydi bu tespit?
Sen nerden çıkmıştın? Ben neden oradaydım? Kader yeni ördüğü hırkayı üzerimizde mi deniyordu?
Sesin…
Sesin öyle güzeldi ki… Sadece uykuma bekçilik etsin istedim, ılık bir süt misali… Öyle misafirperver, öyle kibar, öyle tatlı ve kararlı…
Derinlerde tınlayan ağır akorlar gibi…
“Sevdik de” diyordun, ne olacaktı şimdi?
Hiçbir şey bilmeyen aptal sarışın gibi görünmek kolaydı. Hayat, gerçekleri öğrendikçe başa belaydı…
Erkek gibi düşünmekten, erkekleri yönetmekten yorulmuştu beynim. Çalıştığım her alanda erkeklerle çevrelenmiş, onlar gibi düşünen bir kadına dönüşmüşlükten sıyrılmak istiyordu bedenim.
“-Ahh bi adam gelseydi ya… Düşünseydi tüm detayları benim yerime… Bugün kafama takılan tek şey ojemin rengi olsaydı keşke” diye hayallere dalmıştım”…
O adam çıka gelmiş kulağıma bi şeyler fısıldıyor olabilir miydi, büyülü sesiyle? Bunca yıldır duyduğum sözler doğru mu tınlıyordu ilk kez? İnanmalı mıydı tesadüflere?
İstanbul’dan uzaklaştıkça turunç kokuyordu bahçeler ve İstanbul’a yaklaştıkça üzerime sinmiş bir Londra esintisiyle karışıyordu zihnim…
Şimdi şimdi yokluyordu özlem! Yanında olma isteğinin kaç bpm vurduğunu sayamaz olmuştu çocukluğumdan kalma metronom, bi şey vardı o seyahatin sonunda, yıllar önce kaybettiğim… Sadece bir sarılma, yalansız, sessiz-sakin bir kucaklaşma… Sadece bunun için bile inanabilirdim tüm yalanlara, kaldı ki sen yalan sevmiyordun aynı benim gibi…
Her şey bir tesadüften ibaretti…
Tesadüfen karşılaşıp, tesadüfen aşka tutulmuştu çocuklar.
Kimsenin suçu yoktu, kahkahalar atarak arka bahçelerinde, sadece masum çocukluklarını hatırladılar…
Saydım içimden 1200’e kadar, oyun çok kalabalık, sokaklar karanlıktı… Oyuncuları saklandıkları yerden çıkarma vaktiydi artık.
Her şey bir tesadüften ibaretti!
Ben oradan geçmeseydim, sen o yolu seçmeseydin, durup dinlemeseydin, dinleyip sevmeseydin, diye binlerce satır yazılabilirdi bir AŞK anlatılmak istenildiğinde…
Balzac : "Aşk yaşamında kadın, ancak hünerli bir çalgıcının elinde dile gelen bir lir gibidir. Kadınlar bizleri sevdikleri zaman her suçumuzu bağışlarlar" dediyse de; bahsettiği O kadın ben değildim…
Ve AŞK’ın sözlük anlamı “tüm varlığıyla sevme durumu” ise eğer, insanın tüm varlığı bir tesadüfe sığmamalıydı!
Ciddiye alınacak bir şey yoktu yani… Her şey bir tesadüften ibaretti!
Aceleci, çocuksu bir hevesle tesadüfen gelişti tüm olanlar ve çocuklar sıkıldılar arka bahçelerde oyunlar oynamaktan.
Önüm, arkam, sağım, solum Sobe!
Bak! Oyun Bitti!!! Senin için bütün zaferlerim!
19:58 Beşiktaş
Sertab’dan gerçek bir aşk hikâyesi izlemek isterseniz,bu yazının şarkısı ve şarkı sözleri budur : http://www.youtube.com/watch?v=j62XvruMbK4
NİHAN HATİPOĞLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER