“16.06.2008 tarihli yazının devamıdır…”
Neler soruyorum sana? Neden durdurmuyorsun beni? Bana hangi cevabı gönderiyorsun bilmediğimi sandığım ve yürüdükçe hatırladığım yollarla...
Bir parıltı görüyorum ufukta, buralardan çok çok uzaklarda...
Gözlerimi yakan,yaklaştıkça uzaklaşan bir aydınlık ... Özlemini duyduğum...
“Yılmadan yürü” diyorsun! “Sana, seni hediye edeceğim sonunda” diyorsun, yürüyorum... İnanıyorum sana tüm kalbimle... Kulaklarımı sağır eden bir sessizlik sunuyorsun bana, duyamıyorum hiç birşeyi, kalbimle dinliyorum seni...
Seninle konuşuyorum gecelerce,günlerce uyku girmiyor gözüme... Kalbimden akan yeşil ışıkla yıkayıp günahkar bedenimi,dünyaya armağan ettiğin gökkuşağına tutunup sana yaklaşıyorum. Seninle olan sohbetime kulak verenler, cam kırıkları serpiyor yürüdüğüm yollara.Oysa ben onları da arkama katıp gelmek,aydınlatmak istiyorum karanlık ruhlarını, izin vermiyorsun... Kimse anlamıyor bana anlattığın gerçeği...Alıyorsun elimden yolumu aydınlatan cılız kibrit çöplerini,yalnızlığı sargı bezi yapıyorsun kanayan ayaklarıma...
Beni yalnızlığımla terbiye ederken; ruhum incinmesin, kimseler görmesin diye bu yalnızlığı, en sevdiğim sahnelerin tozlu, ağır, kadife perdeleri ile örtüyorsun yalnızlığımı...Bana alkışlar hediye ediyorsun avunmam için,kırılan parmaklarımın sesini bastırıyor alkışlar...
“O görkemli sahneler de karanlık,tıpkı sonsuz tüneller gibi,alkışlar geçici sakın inanma!Sen takip ışığının himayesindesin”diyorsun ... “Yanlış adımlar atarsan, karanlığın içinde kalırsın,ışığı takip etmeyi bırakma...”diyorsun, duyuorum...
Tünelin ucudaki ışığı sadece bana gösterdiğini düşünüp karamsarlığa düştüğümde; alkışların sahte, sahnelerin karanlık olduğunu öğrendiğimde, aynı yerde yolunu kaybetmiş bir çocuk hediye ediyorsun bana ansızın...
O çocuk yol arkadaşım oluyor... Ninni gibi bir sesi var; dinliyorum anlattıklarını,okuyorum yazdıklarını...Bana uzakta, çoook uzakta bir ışık gördüğünü, buna kimsenin inanmadığını söylüyor,ben O’na inanıyorum... Duyduklarım, kulaklarımdan önce kalbimde yer buluyor... Duyduklarım yalan değil ve bu gerçeklik gözlerimden okunuyor... Saf sevginin suyu gözlerimden boşanıyor en kasvetli gecede...
Göz pınarlarımdan süzülen yaşlar buharlaşıyor, senin sonsuz dengende ve yağmur olup onun ayaklarına yağıyor, kabuk tutmuş yaralarına ilaç oluyor... Bu çocuk; “içimdeki gürültülü sessizliği nefesiyle susturuyor”...O’nun bana anlattıkları, aslında sana ait olan melodiyi kulaklarıma fısıldıyor... Sanki senin bana söyleyeceklerinin bir kısmını bu çocuk heybesinde taşıyor... Ağladıkça güçleniyor gibiyim, gözyaşlarım mutluluğumdan...Bunca kirli yürek bu yaşlarla temizlenirken,bilmedikleri bir yağmurla ıslanıyor...
Sürprizleri sevmediğimi en iyi sen bilirsin ama bu sürpriz tıpkı benim gibi; O’da yalnız kalmış hissediyor... O’ da mutsuz hissediyor fakat vazgeçmiyor... Belki de bu yüzden bizi karşılaştırıp,sorgulanamaz zekanı üzerimizde deniyorsun... Aynaya bakar gibi bakıyorum ona saatlerce...
Tanımaya çalışıyorum kendimi bana tuttuğun aynada, sakince... Senin gücün O’nun gözlerinde dile geliyor,kollarında hayat buluyor...
Büyük başarılara, tarifi mümkün olmayan acılar yükleyip; yılların emeğiyle yaptığı oyuncağını elinden almışsın görüyorum... O, asla bundan şikayet etmiyor! O da benim gibi; oyuncağının uslanınca geri verileceğini çok iyi biliyor... Bana beni anlatıyor bazen, bazen ‘sen’ oluyor, sonra birden tüm saflığıyla kendisi oluyor. Zihnimin oyunları kifayetsiz şimdi, izin vermiyor kirli düşüncelere...
Seninle,onunla,kendimle bir oluyorum...
Sonra cebimden çıkardığım ateş böceklerinin titrek seslerinden ısmarlanmış bi şarkı çıkıyor,içimdeki derin kuyudan... Milyonlarca kalbin aynı yerine dokunan notalar dökülüyor dudaklarımdan, şarkımı O’na ithaf ediyorum... Çok uzaklarda da olsa, duyduğunu biliyorum...Ona da yapıyorsun aynısını çünkü,şiirler yazıyorsun onun zihnine... Okuyup güçlenmesi için,vazgeçmemesi için... Ben o şiirleri daha kağıda dökmeden hissedebiliyorum...
Sana minnettarım Tanrım,verdiğin cevapları herkese inat dinleyip,yürüyorum. Bana hediye ettiğin en değerli arkadaşımla, tuzaklarla çevrili bu yolda...
Şimdi ne istediğimi, neden burada olduğumu biliyorum. Bu kez o zorlu imtihandan, alnımın akı ile geçiyorum.İçimdeki tek güç bana hediye ettiğin sonsuz sevgi, bunun paylaştıkça çoğalacağını, karşılık beklemedikçe mükafatlandırılacağını hissediyorum... An, Sen’i hissetme an’ı... Senin verdiğin güçle ; sımsıkı tutup yol arkadaşımın elini, sadece O’nu değil , düne saplanıp kalan sol yanımı da karanlıktan kurtarıyorum...
Şimdinin gücü; o tünelin ucunda birlikte gördüğümüz parlaklığı, “Düşlerle Dans” edeceğimiz tozlu sahnelerin takip ışığına çeviriyor, zaman senin mucizene dönüşüyor...
Bu coşkuyla elele koşuyoruz sahneye... Dansın ebedi diliyle anlatıyoruz yaşanılan zorlukları,geri kazanılan mutlulukları...Artık elimizde, yıllar önce ödünç alınan tüm renkli oyuncaklar,hepsi odalarımızın baş köşesinde yer bulacaklar...
Sana minnet edercesine gözgöze gelip yol arkadaşımla... O bize ait, o güçlü takip ışığının altında gözyaşlarımızla kutluyoruz bize sunduğun mutluluğu... Dinmeyen alkışlar onarıyor yorgun ruhumuzu , birleşen avuçlardan sana doğru binlerce gümüş kanatlı güvercin kanatlanıyor...
Sana minnettarım tanrım, bana amacımı hatırlattığın için...
Şimdi eğilip huzurunda saygıyla, sol omzuma kazıdığım melekten başlayarak , tüm seyircileri saygıyla selamlıyorum...
Nino,
13.06.2008
Cihangir
nihanhatipoglu@cosmoturk.com
www.memetsefa.com (Ben O’na inanıyorum...)
NİHAN HATİPOĞLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER