Dikkat edin sizi sevgiyle kandırmasınlar!...
Neden hem kendimizi, hem de muhataplarımızı mutsuz ediyoruz ki? Kullanmak adına, sebeplenmek adına, sevgiyi nasıl da alet ediyoruz…. Kendimizi çok seviyoruz. Eğlenmek için de, başkalarını, gözümüzü kırpmadan harcıyoruz. Bundan da vicdan azabı duymuyoruz. Dışımızdaki herkes teferruat sanki.
Unutulmamalıdır ki, teferruat bütünü oluşturur. İşe yarıyorsa “beri gel”,işe yaramıyorsa “geri git”. “Alacam seni, sabret”, “bekle, şu işlerimi bir bitireyim”, “borçlarım var, canım çok sıkkın”, “yeni iş açtım, bekle”, “sana güvenmeliyim”, “seni seviyorum, ama beni boğma”, “üstüme gelme, rahat bırak beni”, “zamana ihtiyacım var”, “senden çocuk istiyorum, ilerde şayet yaparsam çocuğumun babası veya annesi sen olmalısın” gibi… Kandırıcı sözler, imkansız vaatler…
İnsanın, bu noktada “hopppppppp” diyeceği geliyor.
Neden dürüst olamıyoruz ki… Kimilerine göre, karşısındaki üzmemek adına yalan söyleniyor. Kimilerine göre de yalan söylemek mübah, kimilerine göre de yalan söylemek yaşam tarzı. Bazen de bir ipte iki cambaz da olabiliyor. İşte o zaman,
Eğlenceyi seyret.
Plan ve projelerin,entrikaların haddi hesabı yok. İnsan dinlerken, seyrederken yoruluyor. “Gayeye ulaşmak için her şey mübah”ya, kandırmakla besleniyorlar. Kanla beslenen, vampirler gibi… “Merhameti, istismar” edenler de cabası.
Kendilerini acındıranlar ise bir başka alem. Zavallı, itilmiş, kakılmış, kimsesiz, hep istismar edilmiş, senaryolarının takdimi ve kurtarıcı…
İlişkiler “mendil” misali, kullan at. Kimilerinin yöntemi acındırarak, kimilerinin ki de tahakküm ederek, yaşamlarını, sözüm ona sürdürüyorlar.
Neden, güçlü ve dürüst olmak tercihimiz değil ki?.
Mert olanlar var, küstah olanlar da. “Ben seni sevmiyorum, senden hoşlanıyorum”, “Seninle ciddi bir beraberlik düşünmüyorum, böylesi hoşuma gidiyor, kabul edersen”, “Senin paran bana cazip geliyor”, “Senin bana sunduğun imkanlar işime yarıyor”, “Günümüzü gün edelim, ben fazla sıkıntıya gelemem”, “Benim üzerimde hak iddia etme”, “Ben günü birlik ilişkiler yaşarım”…
Kandırmak üslubunu ve tarzını benimseyenler için , kadın / erkek, fark etmiyor… Yöntem hep aynı…
Yalancı vaatlerin haddi hesabı yok. Herkes birbirini kandırıyor.
Hem de acımasızca yapılıyor. Değer mi, hava-i hevesiniz için dünyaları karartmaya, hayatları mahvetmeye, dengeleri bozmaya,umutları yitirmeye,dejenere etmeye…
Misafiriz birbirimize. Birbirimizi hoş tutmak varken… Sevgiyle kandırmak!!!!!!
Sevgi kurbanlarına, yazık değil mi?. Onlar da anne-baba evladı… Bu, ne samimiyetsizlik. Gönül kırmamak, dünyanın, yapılabilecek en önemli “mimari” eseridir. Bu eser sizi ölümsüz kılar unutmayın… Ölümsüz olmak için, önce gönüllerde taht kurulmalı, gönüller feht edilmeli. İlişkilerde helalleşilmeli.
Küçük hesaplar yapılmamalı, dürüst olunmalı… Mühim olan, dengini bulup, dünyada cenneti yaşamalı ve yaşatmalıyız. Yoksa, ruhsal doyumsuzluktan kurtulamayız. Ve de bir türlü mutluluğu ve huzuru yakalayamayız. Her gün birileriyle tanışıyoruz. Hayatımıza girenlerin haddi hesabı yok. Hepsiyle paylaştıklarımız farklı.
Mühim olanı,
Hem yaşarken hem de hayata veda edip gittikten sonra, kalplerde nasıl iz bıraktığımızdır. Yoksa boş yaşar, boş ölürüz.
Bütün mesele “Gök kubbede hoş seda”dır. En önemlisi, arkamızdan, “beddua” edilmemesi. “Hayırla” yad edilmemiz, “dua” almamız. Ne iyi insandı, ne iyi ne hayırlı eş di,ne iyi dosttu,arkadaş,komşuydu… Veya “nur içinde yatsın,hakkım, varsa, helal olsun” gibi….
Makbul olan, bizi gönlünden, aklından geçirecek insanların, hatırladıkça mutluluktan gözleri dolacak, yüzünde gülümsemeler oluşturacak izler bırakmak.
Hepimize, gönüllerde iz bırakacak, hayırlara, iyiliğe vesile olacak,düşündükçe hayatımızdaki önemi bize huzur verecek bir yaşam temenni ediyorum.
Gerisi faso - fiso….
Hikmet Suner
hikmetsuner@yahoo.com
HİKMET SUNER
YAZARA E-POSTA GÖNDER