Efkar benim öteki adım derler ya, ben demem. Evet kendisini bilirim ama çok yakından tanımadım. Yanıma almadım. Uzaktan baktım. Çünkü yanıma alırsam onunla yola devam etmek zorunda kalırdım biliyordum. Kimseyi yarı yolda bırakamam ya efkarımı da bırakamazdım. Ama öyle olsaydı hayattan tat alamazdım, gerçekten yaşamış saymazdım kendimi.
Efkara uzaktan baktım dedim ya, bazen o bile üzdü beni. Baktığım bir efkar, o an hissettiğim bir üzüntü vardı. Evet olmamalıydı. Ama napim sanki o an yaramazlık yaptığı için ceza alan küçük bir çocuktum. Hayal kurdum. Baktım durdum. Karşımda sadece efkarım varken ben neler kaçırdım tahmin ettim ve buldum. Bakın nelermiş:
Gökyüzünde kocaman bir uçurtma, renkli yepyeni bir bisiklet ve henüz yenmemiş bir elma şekeri. Hepsi bu kadar değil tabi ama baksanıza beni bekliyorlarmış gibi.. Sonra dedim ki; "Gel çocuk, belki sen yine yaramazlık yapacaksın evet ama sonra efkarının yanına gitme kaç ondan, oradan. Bin bisikletine, al bir eline elma şekerini, bağla bisikletine de uçurtmanı uç oradan.."
Elbette ki efkarlanacağız, üzüleceğiz, onu yaşayacağız. Belki hayatımıza fazla girmesine izin vermeyeceğiz ama mutlaka kıymetini bileceğiz. Neden mi? Çünkü eğer üzüntünüzü yaşamasaydınız, o elma şekerinin tadını asla alamazdınız. Hayatımız elma şekeri gibi işte. Biz şekeri yerken mutlu olduğumuz için sonra karşımıza çıkan ekşi elmanın tadı bile bize hala tatlı gelir. Ağzımızda az da olsa o tat kalır. Hayatınızda ne olursa olsun her zaman güzel bir düşünceniz olsun. Ağzınızın tadı bozulmasın derler ya aynen öyle işte. İyi düşünün, iyi olsun. :)
GAMZE KÜP
YAZARA E-POSTA GÖNDER