Kimine bahar akşamında bir esinti, en güzel yıllarını hatırlatır. Kimine tanıdık bir ses tanıdığı bir hatırayı canlandırır. Bir şarkı alır kimini, hep içinde kalmak istediği bir anıya götürür. Yıllardır okunmamış bir günlük, tavan arasından çıkıverir en olmadık anda. O günlüğü yazan genç, diri eller artık buruşuk, mor damarlı haliyle çevirir sayfaları. Beni de yılın bu zamanında, bir karlı küre, yaşamaktan bıkmadığım ama bana sormadan elimden alınan hayata kavuşturur. İstemeden arkamda bıraktığım bir hayat. Ölüleri canlandıran,kalanları gençleştiren bir etkisi var sanki karlı kürenin. Bir anlık da olsa. Üniforma yılları, okula kurdelesiz gitmenin en büyük hata, dersten atılmanın en ağır ceza olduğu yıllar. Tanıdık kafeteryalarda, görmekten bıkılan yüzler, şimdi birine bile hasret kaldığım. En büyük sorumluluğun, eve hava kararmadan gitmek olduğu zamanlar. Zamanın haince geçişini durduramamanın çaresizliği. Biteceğinden korkarak yaşandığından tadına bile varılamayan, günler. ‘Bana çocukmuşum gibi davranmayın’ isyanıyla, sonradan hep çocuk kalma isteğinin çelişkisi. Varken kıymeti bilinemeyenler. Kaybedince arananlar. Ama bulunamayacak olanlar. Kurulan hayallerin, hayal olarak kalma korkusunun gerçekleştiğini görmek zamanla. Yitirilen umutlar. Soğuk kış günlerinde içleri ısıtan kalabalık nefeslerin, sıcak yaz gecelerinde soğutan yalnızlıklara dönüşü. Keşke saklanabilse tüm hatıralar, kaybedilmek istemeyenler bu karlı kürede. Her yılbaşında, alış-verişe gidilir ya eşe dosta. Yanında kalanlara. Hep param artar benim o günlerde. O kadar kısaldı ki zamanla hediye listem. Ama raflarda hep duru karlı küre. Annemin her yıl bana bir karlı küre alışı gelir aklıma. Bir kuralmış gibi. Bir kez bile aksatmadan. Hiç biri kırılmadı ya da kaybolmadı ama yalnızca sekiz tane var karlı kürem. Sekizincisinden sonra bırakıp gitti beni, henüz görmediğim bir yere. Hatırlayabildiğim kadarıyla onu anarım önce. Ve diğerleri gelir sonra. Ben ilerlerken zamanda, benimle gelmeyen hayatım. Kayıplarla, acılarla takip edişi beni. Tüm mutluluklar geride kalıyor ama acılar hep yapışıyor insanın yakasına. Anılarla, fotoğraflarla idare, edilmiyor işte bir zaman sonra. Rafta gördüğüm bir karlı küreyle yığılıveriyor hepsi aklıma. Unutamadıklarım, unutulmaya layık görmediğim anılar. Gittiğim yerler, kaldığım odalar, edindiğim dostlar, biriktirdiğim anılar ayaklanıyor o anda. Parçalanışlarımı hatırlıyorum, parçalarımın dağılışını. Çocukluk kahramanlarımı. Okuduğum kitapları. Büyütüldüğüm evi. Büyütenleri. Sakladığım sinema biletleri geliyor aklıma. Onlara bakıp neden sakladığımı hatırlayışıma seviniyorum. Ağlatan saçmalıkları, güldüren şakaları, yapanları, kızdıran anlamsız kavgaları. En sevdiğim çizgi kahramanı. İlk sözümü, doğduğum saati bilen insanlar kalmayışının tuhaf burukluğunu yaşatıyor basit bir karlı küre. En olmadık eşyalar, en özel anıları yaşatıyor işte. En kuytu köşelerime götürüyor beni. Kime sitem edeyim ki şimdi. Kaybettiklerim için suçlayacak birini bulamamanın rahatsızlığını yaşıyorum. Ve en çok gözyaşı akıttıranı alıp çıkıyorum her seferinde dükkândan. En acıklı karlı küreyi.
FERHAN PETEK
YAZARA E-POSTA GÖNDER