Samimiyetsizlikten ölüyoruz. Bunun farkında bile olamayacak kadar ölüyüz hatta. Sadece internette yaşar haldeyiz. Teknolojiye büyük ölçüde karşı olan biri olarak internetin güzelliklerini reddedecek kadar akılsız değilim ama görmezlikten gelemediğim acı gerçekler var. Sadece at burada diye belirtebilmek için bir yerlere gider with şunla bunla diyebilmek için yanımızdakileri kullanır olmuşuz. Sadece bir yerlerde olmaya çalışırken var olmayı gerçekten yaşamayı anın tadına varmayı unutmuşuz.
Bir arada olduğumuz insanların sadece birlikte olmaktan ne kadar memnun olduğumuzu umursamamızın yanında birde kim olduklarını önemsemez olmuşuz. Bulunduğumuz yerde yediğimiz yemeğin lezzetini hissetmek, izlediğimiz filmin içine girmek, yaptığımız alışverişin keyfine varmak yerine sadece at’lemeyi facebookta twitter da orada burada belirtmeyi takıntı yapmışız. Doğru yerden bakınca biz ne kadar da zavallıymışız.
Kendimizi anı yakalamanın fotoğraflamaktan ibaret olduğuna inanmaya zorlayışımız, yalnızca internet sayfalarımızda face profilinde twit hesabında bir de şu “ne varmış ben de yazarım, özneyi yükledim daha ne olsun? ” demenin internetçesi bloglarda yayınlamak derdinin içine atmış. Debelenip duruyoruz yaşadığımızı zannederek. Varlığın içinde yokluk zenginliğin içinde fakirlikten öteye gidememişiz.
Tamam, paylaşmak güzeldir. İnsanlardan haberdar olmak kendinden haberdar etmek iyidir hoştur ama her yaptığında herkesi ilgilendirmese her yapılan da bu kadar umurunda durmasa daha rahat olmaz mıydı hayatlar? Daha kendimize ait kalmaz mıydı sanki? Kendimizden vazgeçmişliğin sinyalleri olmasın bu kendimizle ilgili gereğinden fazla detayı ortalara serpiştirme durumu? Yani önemsiyor göründüğümüz kadar mı önemsizleşiyoruz yoksa?
İnsanın hayattaki en büyük ve bedava lüksü olan hayal etmekten bile alıkoymuşuz kendimizi. Hayal etmek out özenmek in olmuş. İnmişiz de inmişiz belki de hak ettiğimizden çok daha aşağılara. Başkalarının hayatını yaşamaya öyle özenmişiz ki, sanal hayatlarını takip edip yaptıklarını yapmaya çalışırken kaybetmişiz kendimizi. Daha da kötüsü sonradan olma değil tamamen bu şekilde büyüyen bir nesil geliyor. Benim de yazık o çocuklara” diyesim.
Ne hale geldiğimizin farkında mıyız yoksa farkındalıktan uzaklık daha mı rahat geliyor? Boş zaman yaratmaya çalışırken kendimizi mi boşaltıyoruz acaba? Yağmurlu günlerde bir eve tıkılıp bağıra çağıra güle oynaya en yakın marketten alınan bir sürü abur cuburla ev oyunları oynamak varken gördüğümüz ilk yağmur damlasında “yağmur &kitap & kahve keyfi” twitini atmaya ya da facebook da ani bir durum güncellemesi yapmaya ne zaman mecbur hissetmeye başlamışız kendimizi? Ne zaman düştük bu hale böyle? Bir şeylerin keyfi yazmadan internette bir yerlere keyfini çıkaramaz olmuşuz hayatın hiçbir anının. Acısam mı halimize gülsem mi yoksa gördüğüm tüm bu insanlık hallerini toptan umurumdan çıkarsam mı bilemedim.
Neyse kapatayım ben çok yazdı yine. Başım da ağrıyor zaten uyuyacağım daha. Beni ararsanız zıkkım keyfi yapıyor olacağım; at cehennemin dibi with kahyam .. : )
Köşem Sultan ®
http://www.facebook.com/pages/Ferhan-Petek/40815501931
https://twitter.com/#!/Fername
FERHAN PETEK
YAZARA E-POSTA GÖNDER