Öncelikle siz değerli okuyucularımla geçen hafta yeni yazımla birlikte buluşmam gerektiğinin farkındayım. Bir haftalık bu gecikmeden dolayı hepinizden ayrı ayrı özür diliyorum. Normalde yazı aksatmayı sevmiyorum ancak Antalya da vermem gereken bir eğitim semineri ardından İstanbul’daki çeşitli görevler bizi bir hafta geç buluşturdu.
Geç olsun güç olmasın kabilinden yeni yazı huzurlarınızda. Kahvenizi de yanınıza alın ve arkanıza güzelce yaslanarak buyurun okumaya başlayın.
6 – 10 Ekim tarihleri arasında Dünya Mücadele Sporları Federasyonunun davetlisi olarak Sporculara eğitim vermek üzere Antalya’daydım.
Kongrede katılımcı olarak çok fazla bayana rastlayamadım. Açıkçası bu durum beni fazlasıyla rahatsız etti. Ben bir erkek olarak öncelikle şunu belirtmek isterim. Bizlerin yapabildiği her şeyi kadınlarda yapabilir. Yapmalısınız da.
Bu her şeyden önce bir insanın kendine duyduğun saygı ile ilgilidir. BU saygıyı Avrupalı kadınlar kendilerine gösteriyorlar. Bugün baktığınızda birçok Avrupa ülkesinde düzenli olarak spor yapan kadınların dışında lisanslı sporcu olan kadınların sayısını da yadsımamak gerekir.
Peki, neden bizde durum böyle değil? Kadını bir robot gibi düşünüp işlevsel fonksiyonlarımı yüklemek gerekiyor? Yada çok eskilerden gelen mantıkla. Kız çocuğu dünyaya gelir, büyür, okuyabildiği kadar okur sonra hayırlı bir kısmeti çıkar evlenir iki yada üç çocuk yapar ardından kocasına pasta börek, ütü, çamaşır, vs hizmet eder. Bumudur bir kadının fonksiyonel özellikleri? Kendisine saygısı olan bir insan, bir kadın elbette ki aile hayatını da düşünmeli sorumluluklarını eşiyle birlikte yerine getirmeli. Ancak bunun dışında da kendisine zaman ayırmalı, denenmeyenleri denemeli.
Şöyle düşünün kırklı yada ellili yıllarda Dünyaya gelmiş kadınlar yetmişlerde yada seksenlerde doğmuş kadınlar kadar şanslı değillerdi.
Kırklı yıllarda doğmuş kadınlar genelde bastırılmış bir kültürün kadınlarıydı. Tarlada Çiftçi, evde Ana. Aileleri ileri görüşlü olan o günün kız çocukları şanslılardı. Kızlarını okumaları konusunda teşvik etmeleri, Türkiye’nin o zor şartlarında okutmaları Prof.Dr. Türkan Saylan gibi değerlerin, yetişerek Ülkelerine gönülden hizmet etmelerine olanak sağlamıştır. O günlerde eğitimini tamamlayabilen, kendisini geliştirebilen kadınlar gerçekten şanslı ve ayrıcalıklı olan kadınlardandı.
Peki ya bugün? Bugünkü durum nasıl?
Bugün, Eğitim, Spor yada aklınıza gelebilecek herhangi bir alanda Aileler kızlarını sürekli teşvik etmektedirler.
Buda Eskilere oranla bugün Türk aile yapısı daha bilinçli bir hale gelmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Anne babalar biliyorlar ki eğitimini tamamlayan, kendi ayakları üzerinde durabilen çocuklar mutlu ve sıkıntı çekmeden yaşayabilen çocuklardır. Baba eğitimini çeşitli nedenlerle tamamlayamamış olsa bile yada anne çalışmayan bir bayan olsa bile kızları için ellerinden geleni yapmaktadırlar. En azından metropoller için bunu açıklıkla söyleyebiliriz.
Tabi, eğitim denince spor eğitimi kavramına da yine dikkat çekmek gerekiyor. Ülkemizde spor eğitimi denen olgu geniş kitlelere son yıllarda daha fazla yayılmaya başladı. Ülkesini birçok kulvarda temsil eden bayan sporcuları gözünüzün önüne getirin.
Size buradan tek tek isim saymayacağım. Ancak bir örnek vermek gerekirse benimde bir spor bilimci olarak takdir ettiğim Burcu Çetin kaya. Baktığınız zaman spor geçmişi başarılarla dolu bir bayan sporcu. Üstelik hangi branşta? Ralli.
Otomobil sporunu bir kenara bırakın, araba kullanmamın erkek işi olduğunu savunan bir zihniyetin içerisinde bir kadın kalkıyor ve ülkesinde başarılara imza atarken uluslar arası arenada da Türkiye ye birçok madalya getiriyor.
Burcuların çoğalması sadece kendileri açısından değil Ülkemiz açısından da aynı derecede yarar sağlamaktadır. Bu yararın daha da ilerlemesi içinse başta ailelerin ellerini taşın altına sokmaları şart. Hem çocuklarının sağlıklı yetişebilmeleri, başarılı birer birey olabilmeleri açısından bu önemli, hemde Ülkelerinin başarısı açısından yine aynı derecede önemli.
Tabi bu kadar özverili bilinçli ailelerin yanında hala karanlık zihniyetlere sahip insanların sayısı da yadsınamayacak kadar çok. Bu zihniyetlere göre kız çocukları belli bir yaşa kadar eğitim görmeli sonra yaşı gelince evlendirilmeliler. Belli bir yaş derken o da zorla. Devletin zorunlu kıldığı eğitim öğretim yaşını tamamlayıncaya kadar. Yoksa onu da okutmayacaklar.
Şimdi böyle bir örümceklenmiş zihniyet sizce çocuğuna spor yaptırımı? Haliyle yaptırmaz. Yaptırmayacağı içinde bu ülkede bayan sporcuda zor yetişir.
Sonra siz ne yaparsınız. Tutarsınız dışarıdan ithal sporcular getirirsiniz. Bunlara Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verirsiniz. Sonrada dersiniz ki bize madalya getir. Onlarda bi zahmet başarabilirlerse madalyayı getirirler.
Neden! Biz yetiştiremiyor muyuz sporcu? Aileler çocuklarını bu konuda desteklese, kulüpler yada federasyonlar alt yapılarına daha fazla ağırlık verseler, ben merkezciliği bir kenara bırakıp Üniversitelerden bilimsel anlamda destek alsalar, yatırımlar yapsalar olmaz mı?
Sporun sadece futboldan ibaret olmadığının bilincine varsalar. Fenamı olur? Kaldi ki futbolda da paraları saçmak dışında pek bir şey yaptıkları yok. Bari o paranın yarısını ayağına koşu ayakkabısı almak için parası olmayan genç bir sporcuya verseler de hiç olmadı geleceğe dair bir şansımız olmuş olurdu. Bellimi olur beklide Dünya atletizm şampiyonasında bize altın madalyayı getirecek olan sporcu o çocuktur.
Bu böyle devam ederse on yıla kadar erkek yada kadın sporcumuz kalmayacak.
Yazının ilk kısmını okuduğunuzda çocukları için gayretli, fedakâr, özverili ailelerden bahsediyoruz. İkinci kısmında örümceklenmiş beyinlere göndermeler yapıyoruz. Ne kadar tezat değimli? Karşılaştırma açısından özellikle böyle olsun istedim.
Umarım bu tezatlık kıs zamanda ortadan kalkar ve yine umarım iyiler kazanır.
Bitirirken en iyi şekilde bitsin diye şunu söylemek gerekir.
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk bu ülkenin kadınlarına da, erkeklerine de sonuna kadar inanmış bir liderdi. Yokluklarda, savaş meydanlarında kendi insanlarına her zaman inandığı gibi, yine medeniyetler seviyesine ulaşmak için de doğru yolu bizlere göstermiş ve bizlere her zaman inanmış bir liderdi, bir önderdi.
Kadın olsun Erkek olsun bir Türk evladının istediğinde her şeyi başarabilecek kudrete sahip olduğuna en çok o inanmıştır. Ve birbirinden ayrılmaması gerekliliğini de her zaman vurgulamış, bizlere öğütlemiştir.
Ve bu nedenle Ulu Önder Derki;
"İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?"
Eğer yarınlara daha güzel bakmak istiyorsak eğitimde de, sporda da, kısacası hayatın her alanında Kız çocuklarını desteklemeliyiz. İlla kendi çocuklarımız kendi akrabalarımız olması gerekmez. Sosyal sorumluluk projesi içerisinde birçok alanda yarımda ihtiyacı olan, biyolojik olmasa bile bizden olan bize ait olan milyonlarca sporcularımız, öğrencilerimiz var.
Hadi sizde elinizi taşın altına sokun. Kazanan her zaman aydınlık dimağlar olsun.
Son olarak siz değerli okuyucularıma şunu belirtmek isterim;
Şunu çok iyi biliyorum ki beni, yani yazılarımı her fikirden, her düşünceden, görüşten insan okuyor. Sporun konuşulduğu, yazıldığı köşemde amacım sadece ve sadece hangi görüşten, fikirden olursa olsun sizlerle bilgi birikimlerimi paylaşmak ve ortak değerler çerçevesinde birlikte olmaktır.
Bu nedenle bu yazım da tıpkı daha öncekilerde olduğu gibi tamimiyle tarafsız olarak kaleme alınmış bir yazıdır. Bir siyasi gönderme yapılmamaktadır.
Bizim amacımız buradan siyasi propaganda yapmak değil, toplumu, kendi insanlarımızı bilinçlendirmektir. Sizlerle buradan spor üzerinden iletişim kuran biri olarak spor yazılan yerden siyaset yapılmasına karşıyım. Siyaseti siyasetçiler kendi köşelerinde yapsınlar.
Ancak şuda unutulmamalıdır ki ortak değerlerimizden de her zaman bahsetmek mecburiyetindeyiz.
İnsanlar bizim insanlarımız, Ülke bizim Ülkemiz, Topraklar bizim topraklarımızdır. Bilimde, Sporda, Medeniyette ne kadar ilerlersek o kadar refaha kavuşuruz.
Ulu önderinde dediği gibi;
"Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar."
Yada yine başka bir konuşmasında söylediği gibi;
"Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır."
Sevgiyle kalın.
Not: Yazımın bir yerinde Metropol kelimesini kullandım. Metropol; Metropol kelimesi, (Yunanca: μητρόπολη, mitrópoli "ana şehir") demektir. İç içe geçmiş büyük kentlerden ve banliyölerden oluşan, çevreye ve ülkeye göre kültür ve ekonomi yönünden en gelişmiş olan merkez şehir. Herhangi bir şehirde kültür, finans gibi unsurlar gelişirse bu şehrin metropolleşmesine örnektir. Çoğu metropollerin nüfusu 1 ve 10 milyon civarındadır.
Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Metropol
NE YAPMALI!
Uzun zamandır benimde yoğunluktan gidemediğim bir yerden bahsetmek istiyorum.
İstanbul’un manzarasıyla ünlü turistik yerlerinden biri olan Pierre Loti tepesi. İstanbul un Eyüp ilçesinde Haliç e tepeden bakan yerin adıdır Pierre Loti tepesi.
Pierre Loti tepesinden çayınızı yudumlarken Haliç’i, Galata kulesini, Galata Köprüsü’nü, Ayasofya’yı ve Sultanahmet Cami’ni rahatlıkla görebilirsiniz. Mevsim gereği havalar soğuk olsa da tertemiz havayı ciğerlerinize çekerek, sevdiklerinizle birlikte güzel bir iki saat geçirebilirsiniz.
Nasıl Gidilir: Aracınızla doğrudan Eyüp e oradan da Pierre Loti’ye gidebileceğiniz gibi, Eyüp otobüslerine binerek de Pierre Loti’ye ulaşmanız mümkün.
Ayrıca Söğütlüçeşme – Avcılar arasında çalışan Metrobüs ile Ayvansaray durağında inerek beş, on dakikalık bir yürüyüşle Eyüp’e doğru yürüyerek de Pierre Loti’ye gidebilirsiniz.
Dr. BORA ÇAVUŞOĞLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER