Elimde bana hiç yakışmadığını söyledikleri sigaram, önümde 1 buzlu viskim, fonda Nina Simone “Wild Is The Wind” karşımda bir sürü çıkmaz sokak.
Her şeyin müthiş derece anlamsız, sıkıcı bir şekilde de duygusuz olduğu bir noktadan bakıyorum çıkmaz sokaklarıma. Nina’nın güçlü sesi bile beni duygulandırmıyor.
Oysa ben o sokaklar daha oluşurken içinden yürümenin hayallerini kurardım. Beni çıkaracağı yeni yolları düşlerdim. İçimi bir umut kaplardı.
Sahi ne zaman vazgeçtim.
Ne zaman benden tatmin olmamaya başladı hayat. Ne zamandan beri esirgedi masumiyetini.
Ama ben en temiz duygulara göz kırparak başlamadım mı yaşamaya? Yaşanmışlıklarla flört ederken, güvenmiştim oysa sağlamlığıma ve asla yok olmayacağıma.
Ben bu doğru ya da yanlış diye ahkam kesen, ahlak denilen görünmez kurallar silsilesinin canını hiç sevmeyeyim!
Elimde ikinci bardak viskim yine tek buzlu. Fonda “Dance Me To The End Of Love” Madeleine Peyroux yorumu.
Hayal kırıklığı ile yaşadığım uzun ve yıpratıcı ilişki düşüyor aklıma. Hayal kırıklığından gebe kaldığım ve hayat verdiğim umutsuzlukları düşünüyorum. Bir çocuk büyütür gibi, büyütmüştüm yıllarca. Yanımdan ayırmamışım gözüm gibi bakmışım.
Bütün sevgimi emmelerine razı olmuşum. Kocaman bir ön yargıyı bana bırakmalarında bile şevkatli olmuşum. Bir anne gibi.
En büyük aşkımdı hayal kırıklığı ve meyveleriydi umutsuzluklar. Bir türlü yolumu ayıramamışım.
Elimde üçüncü bardak viskim. Buzu var mı yok mu artık umursamıyorum. Fonda Keiko Matsui “Caricias” Sözleri olmayan bir şarkı bu. Saat sabah 03:00. Ben koca cüssemin en derin, en görünmeyen yerindeki minik umut parçasını buluyorum.
Sözü olmayan bu şarkıya sözler dökülüyor zihnimden;
Özgürleşti mi bir kere yürek
Güdüler baş eğ(e)mez geleneğe
Öyle tatlıdır ki
Çıplaklık gibi uyku gibi
Dönüş imkansızdır ve özlenmemektedir.
Yalnızlık sığınılabilir en yakın liman olmuştur.
Limandan sonrası tufan.
Uykum nihayet geliyor. Beni uzak diyarlara götürmek için yatağa davet ediyor. Yalnızlığımla sarılarak uyuyoruz.
CEREN KORYAK
YAZARA E-POSTA GÖNDER