Uzun zaman oldu yazı yazmayalı. Aslında yazdım ama hepsi kafamın içinde bir bir sıraya girdi. Sadece yazıya dökülmeyi bekliyorlar.
Ocak ayından bu yana zor günler geçirdim. Benim bile hayal edemediğim zor günler.
Sevgili annemin beyin tümörü olduğunu öğrendiğimden bu yana hayata bakış açımı biraz değiştirdim.
Hayatımın bir kısmına isyanlar eşlik etti.
Hani hayaller kuran bendeniz Cenk, bir anda bazı gerçeklerle yüzyüze kaldı. Ama hayallerimden hiçbir zaman ödün vermedim.
Sadece bir süreliğine ara vermiş oldum.
Hepimizin başına gelebilecek bir olaydan bahsetmek istiyorum. Bu öyle bir olay ki, karşınıza pat diye çıkıp insanı darmadağın eden bir şey…
Sevgili Annem ve Babamı geçen Aralık ayında dostlarıyla birlikte olmaları için İzmir’e uğurladım.
Gittikleri günün akşamı annem bayılıyor ve sabaha kadar hastanede bilinci yitik bir biçimde sabah altıya kadar yatıyor.
Yapılan müdehaleler sonucunda bilinci yerine geliyor.
İstanbul’a döndüklerinde İzmir’deki doktorunun tavsiyesi üzerime beyin emar’ı çekiliyor ve beyininde bir tümör olduğu tesbit ediliyor. Ve bundan dolayı acilen ameliyat olması söyleniyor.
Ve haftasında ameliyatı yapılıyor. Tümörü alınıyor.
Bir hafta süresince pataloji raporunu bekliyoruz. (O süreç inanın çok zor. Geçmek bilmiyor.)
Kendimizi o süre boyunca iyi huylu bir tümör olduğuna inandırıyoruz. Fakat tümör kötü huylu çıkıyor.
Ve bundan sonra hayatımız tamamen değişiyor.
Kemoterapi ve Radyoterapi’lerine başlanıyor. Şu an kırk gün süren kemoterapi ve radyoterapisi bitti. On beş gün sonra tekrar emar’ı çekilecek ve tümörün alındığı yerin son durumu belli olacak.
Annem bu süreç işlerken, Cosmoturk’ün yazarları arasında bulunan ve benim saygı duyduğum sevgili psikoterapist dostum Çağatay Öztürk’ün de desteğiyle hayata daha sıkı bağlandı.
Sevgili Dostlar,
Bu ve bunun gibi olayları yaşayan, kendisinde veya ailesinde yakınları olan okurlarım mutlaka vardır.
Bu zor süreçte hastadan çok yakınlarının daha çok etkilendiğini özellikle sevgili babamın ve bizlerin yaşadıklarından sonra öğrendim.
Bu güne kadar kanser denen hastalığın bizim kapımızı çalacağını hiç düşünmemiştim.
Kolay değil. Yıpratıcı bir süreç. Ama bu süreç gerekli destekleri alarak daha kolay atlatılabiliyor.
Önemli olan doğru doktor ve uzmanların destekleriyle yola devam etmek...
Bu gün bizim başımıza gelen, beklemediğiniz bir anda yarın sizin de başınıza gelebilir. Sakın telaşa kapılmayın. (Bu canı veren Allah, bu dünyadan ayrılacağımızı da mutlaka yazmıştır. Buna asla karşı gelemeyiz.)
Önemli olan yıllardır yazdığım,
“– Artık kendinize gelmelisiniz” cümlem.
Hep bir şeyler için koşturuyoruz. Ama geriye baktığımızda koşturduğumuz şeylerin hayatta ufacık bir noktadan ibaret olduğunu pek farkedemiyoruz.
Hayat sadece alışveriş yapmak, ofise gitmek, kariyer yapmak, dizi seyretmek olmamalı.
Hayat bu yaşamdan zevk alabildiğin sürece seni ayakta tutuyor.
Çoğumuz sadece rutin olarak yaşamımızı sürdürüyoruz.
Aynı saatte işe gidip, aynı saatte yatıp, aynı saatte kalkıyoruz.
Peki, yitip giden zaman hep aynı saatte mi kalıyor?
SALAK ŞAÇMA YAPILAN ŞEYLERİN HEPSİ KOSKOCA BİR YALAN!...
Zamanı gelince sizin yüzünüze gülen patronunuz, işi bitince bir çırpıda sizi kapının önüne koyabiliyor.
Peki bu kadar çabalamak ne için?
Kendi adıma hayata hep izler bırakmak için uğraş verdim. Bu izler her zaman ve her yerde karşıma çıksın diye de belgeledim…
Ve bu hayatta öğrendiğim en önemli şey…
“Ne kadar paranız olursa olsun, ne kadar ünlü olursanız olun… İsterseniz kral olun…”
Hayatta huzur ve mutluluğunuz yoksa para olmuş, ün olmuş
NEYE YARAR!...
Bundan dolayı tek bir amacım var. Ve bu amacımdan asla vazgeçmeyeceğim.
YİNE HAYALLERİM İÇİN ÇABALAYACAĞIM, MUTLU OLMAK VE HAYATA KÜÇÜK DE OLSA BİR İZ BIRAKABİLMEK İÇİN YAŞATACAĞIM..
Sevgilerimle,
www.cenkbabaeren.com
www.facebook.com/cenkbabaeren
CENK BABAEREN
YAZARA E-POSTA GÖNDER