Antalya, Türkiye’nin önemli turizm merkezlerinden, bulvarları palmiyelerle süslü, yayalar için kullanılan üst geçitleri yürüyen merdivenlerle donatılmış şipşirin, doğası fevkalade, tarihi dokuları korunmuş, falezleriyle apayrı bir güzellikte olan bir şehirdir.
Şehir turumuza Kaleiçi’nden başlamaya ne dersiniz?
Geleneksel mimarisini korumuş olan Kaleiçi, deniz ve kara surları ile çevrilidir. Eğlence yerlerinin, pansiyonların, restaurantların, hediyelik eşya ve antika halı satan mağazaların bulunduğu turizm merkezidir.
Kaleiçi’nin sokakları dardır. Burada bulunan evler genellikle yığma taştan yapılmıştır. İki katlı olup, sokaklara bakan taraftaki üst kattaki dairelerin cumba denilen mimariye uygun çıkmaları vardır.
Kaleiçi’nde bulunan camilerin içinde en ünlüsü Yivli Minare Camii’dir. Yarım küre şeklinde 6 adet kubbe ile örtülü olan bu cami genel hatlarıyla dikdörtgendir. Yapının giriş kapısındaki kitabeye göre Hamitogullarından Mehmetbey tarafından 1372 yılında Balaban Tavşi’ye yenilettirilmiştir.
1972 yılına kadar Arkeoloji müzesi olarak kullanılan yapının 2010 yılında yapılan restorasyon çalışması esnasında caminin zemininde çıkan Selçuklu dönemine ait künkler cami içinde teşhir edilmektedir.
YİVLİ MİNARE
Yivli Minare Camii’nin yanıbaşında bulunuyor ve ilk İslam yapıtlarından olup, XIII. yy’a ait bir Selçuklu eseridir. Sultan I.Alaeddin Keykubat (1219-1238) tarafından yapılmış, tabanı küre biçiminde blok taşdan, gövde kısmı tuğladan, dilimli ve firuze renkli çinilerden olup 8 adet yarım silindirik biçimlidir.
SAAT KULESİ
Kentin merkezinde, Cumhuriyet Caddesi’nin üzerinde ve Kale Kapı’sı mevkiindedir. Sadrazam Küçük Said Paşa tarafından II.Abdülhamit şerefine yaptırılmış olup, sur üzerinde bulunan kule kare gövdelidir, dört tarafında birer saat ve tepesinde de bir çan vardır.
HADRİAN KAPISI
Eski Antalya şehri ve limanını kuşatan surlar üzerindeki kapılardan günümüze ulaşan tek kapıdır. Roma İmparatoru Hadrian’ın M.S.130 da Antalya’ya ziyareti anısına yapılmış, dört ayak üzerinde yükselen, üç gözlü girişi ve sütunlarla süslü çift cepheli mimarisi ile Roma Şeref Takı görünümündedir. Kapının her iki yanında farklı yapıda iki yüksek kule bulunmaktadır.
Hadrian Kapısından içeriye doğru gezimize devam ettiğimizde karşımıza dar sokaklar üzerinde yapılmış cumbalı evlerden oluşan sakin ve huzurlu bir ortamda buluyoruz kendimizi. Tam karşımızda ise Kesik Minare Camii bulunmakta.
KORKUT (KESİK MİNARE) CAMİİ
M.S.2. yy’da Roma tapınağı olarak inşa edilmiş. M.S.6.yy.’da tapınağın mimari parçaları kullanılarak kiliseye dönüştürülmüş, M.S.7. yy.’da Arap akınlarında tahrip edilince M.S.9.yy.’da yenilenmiştir. Selçuklu’lar zamanında camiye çevrilmiştir.
Antalya, 1361 de Kıbrıs Kralı I.Peter’in eline geçtiginde tekrar kiliseye çevrilmiştir. Sultan II.Beyazıt’ın oğlu Şehzade Korkut (1471-1509) tarafından cami olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1846 yılında geçirdigi büyük yangından sonra kullanılmamıştır. Korkut Camii diğer adıyla Cumanın Camii diye de bilinmektedir. Minarenin külahsız kalışından dolayı Kesik Minare ismini almıştır.
HIDIRLIK KULESİ
Antalya körfezine hakim bir noktada bulunan, surlar üzerinde 2.yy’da yapılan silindirik biçimde olan iki katlı bir kuledir. Deniz feneri olarak körfeze gelen gemileri gözetleme ve savunma amaçlı olarak kullanılmıştır.
Tarihin içinden ayrılarak biraz da doğayla baş başa olmak için şelalelere gidelim.
DÜDEN ŞELALESİ
Antalya-Burdur karayolunun 28. ve 30. kilometrelerinde Kırkgözler ve Pınarbaşı olmak üzere iki büyük kaynak çıkmakta ve bu iki memba kısa bir akıştan sonra birleşerek Bıyıklı Düdeni içinde kaybolmaktadırlar.
Düden, anlam olarak su çeken, su yutan deliklere verilen addır.
Bıyıklı Düdeni’nde kaybolan su, 14 kilometre kadar yerin altından gittikten sonra, Varsak çukurunun bir ucundan tekrar çıkarak kısa bir akıştan sonra tekrar batıyor. Varsak’ta kaybolan su 2 km. kadar yer altı akışından sonra Düdenbaşı’nda tekrar yeryüzüne çıkıyor ve buradaki ormanlık alanda şelale yapıyor.
Çevresindeki mesire yerlerinin serinliği altında çaylarınızı yudumlarken günün yorgunluğunu unutuyor. Seyrettiğimiz birçok kollara ayrılan Düden çayı en sonunda Antalya’nın doğusunda 40 metre yüksekliğinde traverten bir eşikten şelale yaparak en sonunda Akdeniz’e dökülüyor.
Şelale’nin Akdeniz’e döküldüğü yerde Düden Park adıyla bilinen güzel bir park bulunmakta ve buradan şelalenin seyrine doyum olmuyor.
KURŞUNLU ŞELALESİ
Narenciye bahçeleri, sebze seraları ve tarlalardan geçerek Kurşunlu Şelalesine ulaşıyoruz.
Kurşunlu Şelalesi, 2 kilometrelik bir kanyonun içinde kalmakta ve su 18 metre yükseklikten dökülmekte olup küçük şelaleciklerle 7 adet küçük gölet birbirine bağlanmaktadır.
Şelale çok yönlü olmakla beraber bitki tüneliyle birlikte 200 yıllık su değirmeni de halen faaliyet gösteren tek değirmen özelligini taşımaktadır.
Şelale ve piknik yeri 33 hektarlık bir alanı kaplamasıyla beraber, manzarası ve doğası mükemmel olan Antalya’da görülmesi gereken Kurşunlu Şelale’si bir tabiat parkıdır.
ANTALYA MÜZESİ
Birinci Dünya savaşından sonra bölgeye gelen işgal güçlerinin yağmasından kurtarılan eserlerin korunması amacıyla kurulmuştur.
Antalya Müzesi, Arkeoloji ve Tarih Müzesi olmasıyla beraber Bölge Müzesi olarak da kullanılmakta olup, salonlarında Antalya topraklarının ilk insanla başlayıp günümüze kadar süren binlerce yıllık geçmişi yansıtan eserler sergilenmektedir.
Antalya’nın doğayla denizinin birleştiği yüzlerce metre uzunluğundaki sahil şeridi olan Konyaaltı’nda bulunan müze, sergi salonu ile bahçe ve açık galeriden oluşmakta olup 1988 yılında “Avrupa Konseyi Yılın Müzesi” ödülüne layık görülmüştür.
CENGİZ BABAEREN
CENGİZ BABAEREN
YAZARA E-POSTA GÖNDER