Beklemek kolay değildir. Hem de hiç kolay değildir. Beklemeyen, beklemenin ne demek olduğunu çok zor anlar. Yaşamınızda farklı dönemlerde, farklı şeyleri beklemek ya da bekletilmek durumunda kalmış olabilirsiniz. Birinin yolunu gözlemek zorunda kalmış olabilirsiniz…Hiç bitmek bilmeyen sigaranızın dumanını içinize çekerken, yolunu gözlediğinizin gelmesi daha çabuklaşır sanki. Ya da acizliğinizi kendinize itiraf etmemek için sığındığınız alkolün başınızı döndürmesi zamanı daha fazla çabuklaştırır…
Beklemek insanı kimi zaman umutsuzluğa da itebilir…Daha önceki yazılarımı okuyanlarınız bilirler, ‘yaşamda her şeyinizi kaybetseniz bile umudunuzu kaybetmemelisiniz’ dediğim zamanlar çok sıktır. Dolayısıyla bir şeyleri beklemek zorundaysanız, umudunuzu her dem taze tutacak bazı itici güçlere ihtiyacınız var demektir. Herkes kendi itici gücünü kendisi belirler. Bu kimimiz için bir hobi, kimimiz için daha sonra pişmanlık duyacağımızı bildiğimiz halde yapmak zorunda hissettiğimiz bir alışkanlık, kimimiz için ise kendimizle gerçekleştirdiğimiz ikili görüşmelerdir, yanlış okumadınız. Kendimizle gerçekleştirdiğimiz ikili görüşmeler. Çünkü böyle zamanlarda sizi sizden daha iyi başka kimse anlamaz.
Yaşam öylesine ilginç sürprizlere gebedir ki; her an beklemek, bekletilmek ya da birini bekletmek zorunda kalabilirsiniz. İşte o zaman hava ne kadar sıcak olsa da siz üşürsünüz. İçiniz bir türlü ısınmak bilmez. Bir an boş vermek istersiniz. Ama yapamazsınız. Düşmanınız olan alkol şişeleri, bir anda kan kardeşiniz olur. Siz bile şaşırırsınız bu yakınlığa. Uyuşmuş hissedersiniz bedeninizi. Beklediğiniz sevdiğinizse, ne yağan yağmur sizi ıslatır, ne de açan güneş sizi ısıtır. İstediğiniz ille de sevdiğinize kavuşmaktır…
Şımarık bir çocuk gibi beklediğiniz gelene kadar ağlamaya engel olamazsınız. Bu bekleyiş sizi kederle de dost yapar. Kapınızdaki kara geceler gündüzlerinizin aydınlanmasına engel olur. Bu zor günlerin geçmesi için kendinize de borçlanırsınız. Nasıl mı? Bir daha ‘asla’ diyerek…Ne için mi?
Beklediğiniz döndüğünde onu bir daha üzmemek için. Onu üzdüğünüz günler aklınıza geldikçe aniden sakinleşir ve bu bekleyişin çekmeniz gereken ceza olduğunu düşünür ve boynunuzu bükersiniz. Tüm bunları düşünürken gün yine sona erer. Ama onsuz. Beklediğiniz olmadan. Işıkları yakmanız dünyanızın aydınlanmasına yardım etmez. Hayallere sarılıp yatar uyursunuz. Zaman çabuk geçsin diye. Gün çabuk bitsin diye…Hasret giderek kalbinizde büyür. Dayanmak git gide zorlaşır beklediğinizin yolunu.
Beklediğiniz ‘mutluluk’ diye adlandırdığınız ‘istediklerinizi elde etmekse’ işte o zaman çok zorlanırsınız gerçek mutluluğun ne olduğunu bulmakta. Kalbinizin sesini dinleyerek yaşamı sürdürmek istersiniz, ama yine de uzun gelir bu bekleyiş. Bugün var yarın yokuz dersiniz. Dersiniz de sona erer mi bu bekleyiş? Sona ermeyen bu bekleyiş sizi daha fazla büyütür. Sizi size yeniden keşfettirir..
Yaşam sahnesinde yalnızlığınıza ortak ettiğiniz bu bekleyiş sizi birçok şeyden mahrum bırakır. Sadece yaşamak için yemek yer, bir şeyler içersiniz. Beklediğiniz döndüğünde sizi yerinizde bulabilsin diye. Elinizden gelse öylece durur onun yolunu gözlersiniz. Farkına varmadan zevk almanın ne demek olduğunu unutursunuz. Beklediğinizin yanınızda olduğu günlerde yaptığınız şeyleri yapmak istersiniz, belki zaman daha çabuk geçer, yaşamdan zevk almaya başlarsınız diye…Ama nafile. Zaman daha da fazla yavaş ilerler. O zaman anlarsınız size zevk veren şeylerin yaptıklarınız değil, o şeyleri yolunu beklediğinizle birlikte yapmış olduklarınız olduğunu…
Yaşamda hepimiz bir şeyleri beklemek ya da birileri tarafından bekletilmek zorunda kalmış olabiliriz. Önemli olan bir şeyleri beklerken umudunuzu yitirmemektir. Birçok şeyin olduğu gibi beklemenin de anahtarı umuttur. Umudunuzun her daim taze kalması ve sizi güçlü kılması ümidiyle…
Hoşça kalın. Bu arada unutmayın her hoşça kal bir merhabadır aslında.
Çağatay Öztürk
Psikoterapist
ÇAĞATAY ÖZTÜRK
YAZARA E-POSTA GÖNDER