DİLEDİĞİNİZ GİBİ YAŞAMAK MÜMKÜN MÜ?
Henüz eve gireli on dakika oldu. Fonda, Frank Sinatra var. ‘My Way’ isimli o çok bilinen şarkısıyla. Aniden şarkının içinde geçen bir çift söze takılıyor kulağım. ‘I did what I had to do’ (Ne yapmam gerekiyorsa yaptım) diyor Frank Sinatra o eşsiz yorumuyla. İçten ve yürekten söylüyor. İliklerinize kadar hissediyorsunuz şarkının sözlerini. Frank Sinatra’nın o güçlü yorumuyla şarkıdaki, ‘Ne yapmam gerekiyorsa yaptım’ sözleri üzerine dalıp gidiyorum...
Birçok kişi yaşamdaki sorunlar karşısında gerçektende yapması gerekenleri yapsa belki yaşam daha kolay olurdu diye düşünmeden edemiyorum. Kimi zaman haykırmak içinizdekileri. Bir kenara bırakmak sırtınızda taşıdığınız yaşamın yüklerini. Size sormadan, birilerinin sırtınıza yüklediği o yükleri. Yaşadığınızı hissetmeniz daha kolay olurdu yapmanız gerekenleri yapsaydınız.
Kolay değil yaşamda yapmak istediklerinizi yapmak. Kolay değil kendi yolunuzda gitmek. Aniden kulağınızdan çekiverir birisi. Adı bilinmez. Adını siz koyun. İzin vermek istemesenizde, karşı koyacak gücünüz yoktur. Kendi yolunuzda gitmenize izin vermezler. Çırpınırsınız, kendinizi ordan oraya atarsınız. Ama çıkmaya çalıştıkça, daha çok batarsınız. Bir bakarsınız ki yaşam geçmiş. Zaman gelmiş. Hayat bitmiş. Size de yazık olmuş, size yazık edenlere de!
‘Öyle olmasını istemezdim’ demesi birilerinin artık bir işe yaramaz. Özür dilemelerin bir anlamı yoktur. Çünkü kocaman bir ömür geçmiş gitmiştir. Bazı anların ikinci bir tekrarı yoktur. Artık siz çok isteklisinizdir geç kalmaları onarmaya. Yaşamı sil baştan yaşamaya. Acılarınıza ‘çekilin önümden’ demeye kararlısınızdır. Ama yaşam sizinle aynı fikirde değildir. İzin vermez size. Çekilmez yolunuzdan. Tökezletir ayağınızı, acınıza haykırışlarınız aldırış etmeden.
Tüm bunları düşünürken, Frank Sinatra’nın şarkısının devamında söylediği bir başka bölümüne takılıyor kulağım: ‘I’ve lived a life that’s full’ (Dolu bir yaşam yaşadım). Acaba kaç kişi gerçekten istediği gibi, dolu bir yaşam sürdürüyor? Ya da kaç kişi yaşarken, aslında yaşamakta olduğu yaşamın istediği yaşam olmadığını fark ediyor? Bazen zaman yetmez tüm bunları anlamaya. Anlamaya yetsede, bu kezde değiştirmek için yetmez!
Bazı anlar vardır: derin bir nefes almak bir lükstür sizin için. Sanki birisi gelip iki eliyle ağzınızı kapatacak gibi hissedersiniz. Sizi boğacakmış gibi gelir.
Bazı anlar vardır: bir çift güler yüze hasret kalırsınız. Aynadaki gözleriniz eskisi gibi bakmaz. Siz bile kendinize aynada eskisi gibi bakmazken, başkalarının size bir başka bakmasını istersiniz.
Yaşamın sizi aldatmasına sinirlenirsiniz. Kızarsınız. Zor gelir. Ama yaşamı hep aldatırsınız. Yaşamak istemediğiniz bir yaşamı sürdürüp gidersiniz. Arkanıza baktığınızda herşey koca bir yalan olmuştur.
Bildiğiniz, istediğiniz gibi yaşamanız zordur!
Bugünkü yazımı yaşamak istemeselerde, yaşamak zorunda oldukları için bulundukları yaşamı sürdürmek zorunda olanlara itaf ediyorum. Umarım sizde Frank Sinatra’nın dediği gibi ‘I did it my way’ (Kendi bildiğim gibi yaptım), Shirley Bassey gibi ‘I am what I am’ (Neysem O’yum), ya da efsanevi şarkıcı Barbra Streisand gibi ‘Happy Days Are Here Again’ (Mutlu Günler Tekrar Burada) diyebilirsiniz günün birinde.
Bir kez daha sizlerle paylaştığımı okuduğunuz için gözlerinize sağlık.
Hoşçakalın. Mutlu Kalın.
Bu arada unutmayın: ‘Her hoşçakal bir merhabadır aslında’.
Çağatay Öztürk
oztuc@aol.com
ÇAĞATAY ÖZTÜRK
YAZARA E-POSTA GÖNDER