Birçoğunuza, oldukça alışılmış bir geyik sohbeti gibi gelebilir. Ancak çocukluğumdaki bayramları çok özlüyorum. Hem de çok...
O telaşlı koşuşturmayı. Yeni alınacak olan bayram kıyafetlerini. Akşamdan o kıyafetleri odamdaki sandalyenin üzerinde hazırlayıp bayram günü giymeyi. Yeni alınmış ayakkabılarımın kullanılmamış, lastik kokusunu...
Bayram için alınmış kıyafetlerin yıkanmış ve ütülenmiş, yumuşatıcılı deterjan kokusunu. Alacağımız bayram harçlıklarını ve ailece yaptığımız bayram ziyaretlerini. Hatta kimi zaman eve birilerinin gelmesinden bıkıp yalnız kalmayı ve bu yalnızlığı fırsat bilerek TV’deki bugün ile kıyaslanmayacak samimiyetteki özel bayram programlarını bile izlemeyi özlüyorum. En çokta annemin beni bayram sabahları erkenden öperek uyandırmasını özlüyorum. Ardından ailece yaptığımız bayram kahvaltısını. Erken kalktığım için kendimi babamla kıyaslamamı ve büyümüş sanmayı çok özlüyorum.
Kilo alır mıyım, kaygısı olmadan istediğim her türlü tatlıyı ve çikolatayı yemeyi özlüyorum. Özellikle de annemin bayram için elleriyle hazırladığı baklavayı yemeyi özlüyorum.
Babannemin kokusunu hissederek ona sarılıp bayramı onunla geçirmeyi özlüyorum. Biraz daha otur demesini özlüyorum babannemin. Sonra tüm aile bireyleriyle yediğimiz bayram yemeklerini özlüyorum. İnsanlara hediyeler almayı özlüyorum. Hediye aldıklarımın hediyelerini açarkenki gözlerinde var olan parıltı ve meraklı ifadeyi görmeyi özlüyorum. Hem de çok...
Peki ya günümüzde bayramlar nasıl kutlanıyor? Daha doğrusu kutlanıyor mu? Ne yazık ki günümüzde bayramlar birilerinin algısına göre, rahat uyumak için bir fırsat kimleri için ise tatil yapabilmenin en geçerli yolu. Oysaki uzun süre kaldığım yurt dışında özel günlerin ne kadar anlamlı olduğunu çok daha iyi anladım. Hatta kimi zaman bayram günleri özellikle uzun yıllardır program yaptığım Londra Türk Radyosu’na giderek hem ülke hasretini giderie hem de radyo yöneticilerimizin masaya koydukları bayram çikolatalarından tadarak bayramı yaşamaya ve yaşatmaya çalışırdım. Bayram tebrikleri de ne yazık ki artık ‘bayram kartları’ ile olmuyor. Daha pratik ve çağa uygun diye birçok kişinin tercihi ‘sms’ (kısa yazılı mesaj) ya da e-mail (elektronik posta) yoluyla iletilen mesajlar.
Bir an kendimle baş başa kaldığımda ‘bana ne ben o eski bayramları istiyorum’ diyorum. Ama sonra gerçek ile hakikat arasındaki ince çizginin bu düşüncenin hayaline bile izin vermediğini anlamam hiçte zor olmuyor. Çünkü eski bayramlar için babannemin olması lazım. Artık yok. Çok uzaklarda...Sonra aile bireylerinin de bir arada olması lazım. O da yok. Herkes dağıldı. Ya da kendi yaşam kavgasını veriyor. Kimsenin bayram kutlamaya falan ne zamanı var ne de hevesi. Dahası o eski bayramlar için zamanı geriye götürmek gerekiyor. O da olamayacağına göre...
Belki çok karamsar bir tablo çizdim. Ama ne yazık ki gerçek. Umarım ileride bugünkü bayramları da aramak zorunda kalmayız.
Bir kez daha sizlerle paylaştıklarımı okuduğunuz için gözlerinize sağlık. Hoşça kalın. Mutlu Kalın. Hepinizin bayramı kutlu olsun.
Çağatay Öztürk
Psikoterapist
oztuc@aol.com
ÇAĞATAY ÖZTÜRK
YAZARA E-POSTA GÖNDER