Eskiden ne çok gülerdik biz ! Eskiden gülmek için ne çok sebebimiz vardı.Yanımızda dostlar vardı, elimizden tutanlar vardı, yarını hesaplamak zorunda olmadığımız paralarımız vardı, tek işimiz okumaktı, tek derdimiz sınavlar… Ailelerimizin prenses kızları, paşa oğullarıydık…
Sonra büyüdük, dostlar başka diyarlara, biz bambaşka dünyalara savrulduk .Evlendik, çalıştık, anne-baba olduk, sorumluluklarımız arttı, yükümüz arttı… Yüzler asıldı, gülmeler azaldı, kahkahalar sustu…Herkes pür telaş bir şeyler yetiştirmeye çalışır oldu, evden işe yetişmeye, işten çocuklara yetişmeye çalışır oldu.Çocukların okulları, ödemeler, faturalar, evdeki sorunlar, işteki sorunlar… Aileler yaşlandı, rahatsızlıklar, ameliyatlar başladı. Hayat sıradanlaştı, biz sıradanlaştık… Dostları özler olduk, arkadaş dediklerimizi tanıdık, hatalar yaptık, pişmanlıklar yaşadık, güvenmemeyi de öğrendik, ağlamayı da. İnsanları tanımaya, kırılmaya, yıpranmaya başladık.
Eskiden ne çok hayal kurardık biz ! Eskiden hayal kurmak için de çok sebebimiz vardı, gerçekleşeceklerine inanacak kadar saftık çünkü, gerçekleştirebilecek kadar güçlü sanırdık kendimizi.
“Büyüyünce” astronot olacaktık biz, çok paramız da olacaktı, dünyayı dolaşacaktık, dergilerdeki gibi evlerimiz olacaktı. Birini sevecek, hep yan yana olacak, hiç üzülmeyecek, hiç kırılmayacaktık. “Ayrılık, ölüm,hasret, acı “ hiiiç olmayacaktı hayatlarımızda. Biz çok güçlüydük zaten, her şeyle savaşırdık, olmadı gider annemize babamıza söylerdik, bizi üzenlerin kulaklarını çekerlerdi değil mi!... Bizim babamız ennn güçlüydü, annemiz hep güler yüzlü, hep telaşlı, hep mutfaktaydı. Bizim istediğimiz, sevdiğimiz yemekleri özenle pişirirdi, kıyafetlerimiz hep düzgün, odamız ,evimiz hep tertemiz olurdu.
Sonra büyüdük, hayallerin gerçek olamayacak kadar güzel olduğunu anladık. Kimsenin anne şefkatiyle yaklaşmadığını, kimseye babamıza güvendiğimiz gibi güvenip dayanamayacağımızı anladık. İş hayatının acımasız ve rekabetle, hırsla dolu olduğunu, dürüstlüğün artık erdem sayıldığını anladık, emeğinin karşılığını alamadığını,üç kuruş için üç paralık insanlarla muhatap olmak zorunda kalınacağını anladık. Dergilerdeki gibi evlerimiz olmadı hiç, olması için çoook çalışmak gerektiğini, her şeyden fedakarlık etmek gerektiğini anladık. Bazılarımızın şanslı, bazılarımızın şanssız doğduğunu anladık.
Büyüdük, olgunlaştık, artık kahkahalar atamıyoruz belki ama yüzümüze bir tebessüm yerleştirmeyi öğrendik. Gerçekten mutluluğu yaşadığımız anların çocuklarımızla geçen anlar olduğunu , hayattaki en önemli duygunun anne-baba olmak olduğunu anladık. Aileden öte bir sevgi olmadığını, bütün o koşuşturmalardan sonra sevdiğimizin omzuna dayayıp başımızı huzur bulduğumuzu öğrendik. Anne babamız sağ ve sağlıklıysa , hala bizimleyseler çok şanslı olduğumuzu , her anın tadını çıkarmamız gerektiğiniz de anladık. Çocuklarımız sağlıklıysa, mutluluğun bu olduğunu , onların kahkahalarını duymak için dağları delecek kadar da güçlü olunabileceğini öğrendik.
Hayat hepimize farklı tepsilerde sundu kendini. Büyüdükçe anladık hepsinin acı-tatlı yanlarını.Hep siyah ya da hep beyaz değildi her şey, hiç kimse çok kötü ya da çok iyi de değildi.Her şeyin kesin doğrusu da yoktu, kesin yanlışı da. Duruma göre, olaylara göre, kişilere göre değişebiliyordu her şey. Önemli olan mutlu olmayı istemekti. Önemli olan her zaman gülecek bir neden bulmayı, her zaman olumlu düşünmeyi öğrenmekti. Ben bunu anne olduktan sonra tam olarak anladım, benim için mutluluk ne iş, ne ev, ne arkadaş gezmeleri, ne dünya turları,ne deli paralar, benim için mutluluk bir tanemin, evladımın küçücük avuçlarında saklı. Eskiden biz küçüktük, kahkahalar atar, dertsiz tasasız yaşar, hayaller kurardık şimdi yavrularımızın hayallerini gerçekleştirebilmeleri için uğraşıyoruz, umalım onlar bizden daha güçlü olurlar…
Sevgiyle kalın,
Beyza Başar Özbay
beyzabasar80@yahoo.com
BEYZA BAŞAR