Hiç kimse beklemiyordu ondan böyle bir şeyi, kendi bile… O, doğruydu, dürüsttü, iyi bir anne, iyi bir evlat, iyi bir eş, iyi bir dosttu. Hani hep sınıf başkanı olan, hep popüler olan, hep başarılı olanlardandı. Çok arkadaşı, iyi bir ailesi vardı, şanslı doğanlardandı ve bunun farkındaydı. Yokluk nedir bilmedi hiç, kendini prenses sanarak büyüdü, babasının küçük prensesi…
Hep gülerdi, derdi , kederiiçinde yaşar, sıkıntılarını içine atardı.Kimse bilmezdi yaşadıklarını, “kol kırılır, yen içinde kalır “ denmişti ona, öyle büyütülmüş, öyle görmüştü. İşi, evi, çocuğu,ailesi öncelikleriydi hep… Yaşı ilerlemeye, olgunlaşmaya başladı, yüzüne yerleştirdiği tebessümü de iyice kanıksamıştı herkes, soranlara “iyiyim” derdi, kimse de sormazdı zaten!…Onun iyi olması gerekiyordu, mutlu olması, huzurlu olması, sorunsuz olması gerekiyordu, kimseyi üzmemeliydi….
Bir gün, yıllarca aynı yastığa baş koyduğu , uğruna ailesini, arkadaşlarını geride bırakıp dünyanın bir ucuna gittiği, sevgili eşi tarafından incitildi…Hem de biricik oğlunu kucağına yeni almışken, hem de ona en çok ihtiyacı olduğu zamandayken !... Bu acı yüreğine oturdu, boğazında düğümlendi, susmaları işte o zaman başladı, sonra bir daha yaşadı aynı acıyı ve bir daha… Artık gözyaşları akmıyordu, içi de kalbi gibi buz kesmişti sanki… Paramparça olmuştu ,kırgındı, yıkılmıştı,tüm gençliği, masumiyeti ,hayalleri bitmişti… Üstelik hiç kimse farkında bile değildi. Ailesine sarıldı bir umut, kapılar yüzüne kapandı… İşte o gün yemin etti, bu acıyı ona da yaşatacağına yemin etti, sessizce, içinden, kimse bilmeyecekti. Hem de en mutlu olduğu zamanda yaşatacaktı bu acıyı, tıpkı kendi anneliğini yeni yaşayacağı sırada sarsıldığı gibi olmalıydı!!...
Yıllar geçti, her şey yoluna girmişti ( ? ) En azından artık canı yanmıyordu…Oğlu büyümüştü biraz daha . Evi, çocuğu ,işi derken hayatın telaşına kapılıp sürükleniyordu. Affetmişti ama”hiç unutmamıştı”…Kendi hariç herkesi düşünürdü, herkesi mutlu etmeye çalışarak yıllarını geçirdi… Bir gün, bir şeyler değişti hayatında, kendi için bir şeyler yapmaya karar verdi, kendine yeniden özen göstermeye, vakit ayırmaya başladı, kendini yeniden “güzel “ hissetmeye ihtiyacı vardı. Biraz değişiklik hayatına renk kattı, dostlarını, arkadaşlarını, kendinden uzaklaştırdıklarını yeniden soktu hayatına ve bir gün biriyle tanıştı. Aralarında gizli bir çekim olacağını ilk gördüğü andan itibaren hissetmişti sanki. Tabuları vardı oysa onun, kuralları, yasakları, korkuları vardı… Yüreği yoktu ki, anneliği vardı ! Olmazdı, olmamalıydı, hiç kimseye birşeyler hissetmemeliydi ama tutamıyordu kendini, içten içe akıyordu ona. Üstelik karşılıklıydı hisleri, bu daha çok yakıyordu canını. Yarım kalacaktı, yaşanamayacaktı, olmamalıydı…
Geceler boyunca hesaplaştı kendiyle, hissettiklerinden dolayı suçladı durdu kendini, söylememesi gereken sözcükler söylüyor, duygularını tüm çıplaklığıyla seriyordu ortaya. O kadar yabancıydı ki bu hisler ona, sanki konuşan o değildi artık, bu kalp atışları, bu yürek çırpınışları o kadar uzaktı ki… Onun işi vardı, evi, çocuğu, ev işleri, dünyalarca yapması gerekenler vardı, “Aşk” yoktu ki onların içinde. Tüm teklifleri reddediyor ama rüyalarında, düşlerinde sürekli bunları düşlüyordu. İlk defa tenini hissediyor, ilk defa dişiliğini hissediyordu.
Yanlışlar doğru, günahlar sevap olsaydı keşke bir anlık! Ama olamazdı, bunu en iyi o bilirdi, hayatını adadığı kuralları çiğneyemezdi. Sırf can yakmak için kendine olan saygısını kaybedemezdi. Bir kahve için buluşmayı kabul etti haftalar sonra, peki ya sonrası ? Sonrası olmayacaktı , yüreğinin sesini duymamayı öğrenmişti yıllar önce, sonrası hiç olmayacaktı…Kahveler içildi, pişmanlıklar, keşkeler söylendi, artık gitme vaktiydi… Adam sımsıcak bakıyordu, kimsenin bakmadığı gibi…, sevgi sözcükleri söylüyordu, kimsenin söylemediği gibi…, tenine değmek ,gözyaşlarını silmek istiyordu kimsenin düşünmediği gibi…
Sarılmak istiyordu, kuş gibi çırpınan yüreğini usulca ona teslim etmek istiyordu o an ama pişmanlığı taşıyacak kadar güçlü olmadığını biliyordu. Beyniyle bedeni nasıl da savaşıyordu o an!...Hayatının en güzel saatlerini geçiriyordu şimdi bir yudum kahveye sığdırmaya çalışmanın acısıyla. Keşke dursaydı dünya orada, o saatler keşke hiiiç bitmeseydi. Elleri ellerine değiyordu bazen, gözleri birleşiyordu sessizce. İşte bitti…eve dönme vakti geldi…,Boğazında bir düğüm vardı şimdi, yine seçtiği güvenli yerine dönüyordu işte. Görünmez olacaktı yine…Saçlarını elleriyle topladı, üstünü değişti, yüzüne tebessümünü yerleştirip mutfağa girdi…Rüya görmemek için uyumadı gecelerce, hayal kurmadı, düşünmedi, ağlamadı, gülmedi. Evindeydi işte, ailenin doğrusuydu o, yanlış yapmaya hakkı yoktu, zaten hiç olmamıştı ki… Ait olduğu yerdeydi işte, herkesin düşündüğü, olması gerektiği yerde…
Keşke küçücük yaşta ,hayatı hiç tanımadan, hiç tadına varmadan , hiç kendini yaşamadan evlenmeseydi, keşke usulca akarken gözyaşları yastığına her gece, birileri görseydi, keşke şu an geceleri sabaha bağlamak yerine o adamın kollarında tek bir gece huzurla uyuyor olabilseydi….Keşke “aşk”a hakkı olsaydı, keşke bir an mutlu olabilseydi, bunları düşünürken bir şarkı dolandı diline…”Kötüyüm bugün, beterim bugün, sesime ses değse çığlık oluyor…” Gözyaşlarını sildi usulca, okuldan neşeyle gelen yavrusunu sevgiyle kucakladı, bağrına bastı, küçücük ellerini avuçlarına aldı, “sen her fedakarlığa değersin meleğim “ dedi….
Sevgiyle Kalın,
Beyza Başar Özbay
beyzabasar80@yahoo.com
BEYZA BAŞAR