O günlerde de yalnızmışım ben, şimdi şimdi anlıyorum. Mesela dersten çıkar, kimseye ‘gelir misin’ demeden kendimi sinemalarla dolu o caddeye atardım; tüm sinema salonlarının önünde uzun uzun durur, afişlere bakardım. En nihayetinde, yaklaşmakta olan ilk filme bilet alır, bir şeyler atıştırır, sonra yalnız başıma filmi izlerdim.
Yıllar boyu yalnızlığımı sorgulamadım ama bir gün, çok sıkıldığım bir filmden sonra, hava da ummadığım şekilde bozup fırtına çıkınca ağlamaya başladım. Hiç unutmuyorum, ödüllü bir filmdi, büyük olasılıkla Sundance ödülü falan almıştı, Ayı isimli filmden söz ediyorum doktor...
İzlemiş miydiniz? Hayır mı? Hımm, konu mu neydi? Bir ayı vardı, konu buydu doktor, gerçekten... Bir ayı tüm film boyunca dolaşıp duruyordu, galiba yavrusunu arıyordu. Film hem sıkıcıydı, hem değildi. Ben de annelik duyguları ezelden beridir olduğundan ayının yavrusunu buılamamasına feci içerliyor, filmin insansızlığından sıkılıyor, bir an önce salonu terk etmek istiyor ama bir türlü yerimden kalkamıyordum.
Filmden çıkınca da olan oldu; yalnızlığıma ağladım durdum. Sonra herhangi bir şey değişti mi? Hayır. Başka bir gün; vizyondaki tüm filmleri izlediğimi gördüm sıkıntıyla. Ben dükkan dükkan dolaşabilecek tiplerden değilim, vakit geçirme metodum filmlerle sınırlıdır doktor; sıkıntım son noktasına ulaşmak üzereydi ki, Süreyya’da bir filmin başlamak üzere olduğunu fark ettim, ismi War Party’ydi, afişte Kızılderili bir adam bir atın üstündeydi, asla izlemek istemeyeceğim bir film türü varsa o da savaş filmleridir, hele Kızılderililer ile beyazlar arasındaysa hiç işim olmaz... Ama diyorum ya; çok çaresizdim ve filmi izlemeye karar verdim.
Salondan içeri girdim; gri pantolonları, dışarı çıkmış beyaz gömlekleri ve fırlatıp koltuklara attıkları kravatlarıyla yaşları 15’i geçmeyen on tane erkek çocuktan başka kimse yoktu. Okuldan kaçmışlardı. Benim orada bulunmamı garipsediler elbette, sessizce en arka sıraya geçip oturmam bundandı.
Yine orada ne aradığımı düşünmeye başlamıştım ki film başladı. Film 4 Temmuz’da, günümüzde geçiyordu. Kutlamalar için, biz de yapıldığı gibi temsili bir canlandırma yapılacak; beyazlar Kızılderilileri ‘temsili’ olarak öldüreceklerdi. Ancak genç ve beyaz bir çocuk bir Kızılderili’ye sataşınca olay büyüdü ve en nihayetinde Kızılderili olan beyazı korkutmak isterken gerçekten öldürdü! Film bundan sonra başlıyordu, Kızılderili çocuk kaçacak, beyazlar kovalayacaktı...
Tamam, film hala sıkıcı görünüyor olabilir ama hiç de öyle değildi doktor; hayatımda izlediğim en iyi filmlerden biriydi... O Kızılderili çocuğun yaşadığı korkuyu, çaresizliği size anlatamam...
Şimdi bir yerde bu filme rastlamayı umuyorum tekrar..
www.billywirthfanclub.com
Mutlaka izleyin doktor... Mutlaka...
elamermerci@doctor.com
DİĞER HABERLER
Annelerini Dinleyen Genç Kadınlar Riskten Kaçıp Nakite Sarılıyor Yatırım Yapmıyor
Genç girişimci kadınları riskten kaçmadan yatırım yapmaya davet etti...
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’na Son 30 Gün
Dünyanın en büyük spor organizasyonu olan olimpiyatlar için geri sayım sürüyor.
“Dijital Dünyanın Ebeveynlerine 10 Maddelik Rehber”
“Erkek Cinselliği Hakkında Bilinen Yanlışlar”
“Antibiyotik Kulanmada Dünyada Birinciyiz”
“Nicolas Cage Formunun Zirvesinde!”
REKLAM
reklam@cosmoturk.com
İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com
TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32