Jodie Foster yollarda
"Jodie Foster, David Fincher imzalı “Panic Room”daki rolüne çok yakın bir rolle karşımızda. Yine klostrofobik durumlar anlayacağınız…" Can Anamur'un yeni yazısı için tıklayın!
Jodie Foster, David Fincher imzalı “Panic Room”daki rolüne çok yakın bir rolle karşımızda. Önceki filmdeki ev ve kapalı odanın yerini uçak ve uçağın yük deposu almış. Yine klostrofobik durumlar anlayacağınız…
Jodie, ilk filmde en zor zamanlarını yaşayan, asi mi asi kızıyla yeni bir eve taşınan yalnız anneyi oynuyordu. Ailesi tehdit altında olunca vahşi bir kediye dönüşüyor ve hali tavrından pek beklenmeyecek şekilde (ne de olsa o şık bir New Yorker) saldırganları birer, birer alt ediyordu.
Aynı konuyu alın bir uçağa yerleştirin. 15 yaşlarındaki kız çocuğunun yerine de 6 yaşında bir kız koyun, alın size “Flight Plan”.
Kameranın arkasında fazla tanınmayan ama “Tatoo”yu görenlerin akıllarında yer etmiş bir yönetmen var: Robert Schewentke. Filmin açılış sahnesindeki gerilim gerçekten başarılıdır. Alman yönetmen bu filmde de gerilimi yakalamayı başarıyor. Ama “Tatoo”daki gibi kafasına göre takılamıyor doğal olarak. Hollywood stüdyoları onu da zaptı rapta almış (ne yazık mı demeli!). Yönetmende ışık gören Fox şirketi uzun soluklu bir anlaşmaya imza attırmış. Şimdiden anons edilmiş iki büyük proje yönetmenin hanesinde yazıyor bile.
Neyse, filmimize dönelim. “Panic Room” ile “Flight Plan” arasındaki fark senaryo. Fincher’ın filminde “olmaz” diyeceğiniz hiçbir şey yoktu. Eve geceyarısı giren hırsızlar (zaten aralarında evin güvenlik düzenini yapan da bulunuyordu), aşırı korumalı bir oda ve bu odaya saklanan anne, kız… Oysa “Flight Plan” konuyu o kadar zorlamış ki ufacık bir detay ve tüm senaryo alt üst olabiliyor.
Diyelim bir uçak yolculuğu yapıyorsunuz. Yan sıranıza ya da arka sıranıza bir anne, kız geldi oturdu, aradan üç saat geçti. Herhalde o annenin yanında bir kızı olduğunu hatırlarsınız. Hadi siz hatırlamadınız, 280 kişilik uçakta bir hatırlayan çıkar. Çokça uçağa binen biri olarak , her yolculuğumda etraf sıralarda oturanları size yolculuktan bir, iki gün sonra bile sayabilirim. Dikkatli olduğumdan da değil. Geçen hafta yaptığım yolculukta ön sıramda 2 Kuzey Afrikalı erkek oturuyordu ve yanlarında içlerinden birinin on yaşlarında oğlu. Onların yanında göğüs, bağır açık, zontanın önde gideni bir yurtdaşımız. Yanımda ABD pasaportu taşıyan ama İran kökenli, kendince çok havalı bir genç. Daha önce iki kez Türkiye’ye gelmiş, 9 ve 19 yaşlarında. Şimdi yirmidokuzmuş. Onun yanında, Kanadalı kendi halinde bir diğer genç. Nereden biliyorsun, demeyin, aralarında konuşurlarken kulak misafiri oldum. Diğer sıraları da sayıp canınızı sıkmayayım. “Sen Türksün, dikkat etmiş olabilirsin” diyebilirsiniz, “onlar Amerikalı, dikkatsizler”. Tamam ama, insaf be kardeşim. Hoş bir hatun ve yanında güzel, şirin mi şirin bir kız çocuğu… hiç kimse mi farkına varmadı? Zaten, mutlaka bir dikkat eden olmuştur, derseniz, film tamamen çöküyor.
Filmin konusunu anlatmak sonunu da söylemek olur. O yüzden hiç konuya detaylı girmeyeyim. Henüz görmemiş olanların keyfi kaçmasın. Ama, dediğim gibi, senaryoya inanmakta zorluk çekeceksiniz.
Ayrıca birkaç ilginç hata da bilenlerin dikkatini çekiyor. Nedir mesela? Avrupa’dan tüm New York uçuşları sabah saatlerinde yapılır ve siz yol alırken hava açıktır. Oysa filmimizde uçak karanlık bir havada kalkıyor ve uçuş boyunca dışarısı karanlık. Avrupa’dan sabah bindiğiniz için uyumazsınız. Kimse uyumaz, çünkü sabahın 11inde kimsenin uykusu gelmez, normal olarak. Oysa filmimizde herkes bir uyku, bir uyku, sormayın!
Tehlike altında kalan uçak acil iniş yapıyor. Gidiş rotasında tüm ABD uçakları Kanada üzerinden gider. Dönerken düz gelirler. Zaten bu yüzden 11 saatte gider, 9 saatte dönersiniz. Filmde buna uyulmuş. İniş yaptıkları ve Newfounland dedikleri yer, Kanadalıların “Terre Neuve” dedikleri yerden başkası değil. Yani uçak Amerika’ya değil ama Kanada’ya iniyor. Ama FBI hazır ve nazır… FBI, hangi ülkede olunsa olsun hemen olaya el koyuyor! Hem de bu kadar kısa bir zamanda. Üstelik inilen pistte her şey İngilizce yazıyor. Oysa, Kanada’nın doğu eyaletlerinde Fransızca konuşulur.
Neyse, daha fazla tadınızı kaçırmayayım. “Flight Plan” kolay seyredilen, iyi çekilmiş, iyi oynanmış (yan rollerde Yüzüklerin Efendisi’nin Boromir’i Sean Bean ve en son “The Skeleton Key”de izlediğimiz Peter Sarsgaard yer alıyorlar) bir film. Artık bu senaryo boşluklarına da göz yumacaksınız. İyi seyirler.
DİĞER HABERLER
Annelerini Dinleyen Genç Kadınlar Riskten Kaçıp Nakite Sarılıyor Yatırım Yapmıyor
Genç girişimci kadınları riskten kaçmadan yatırım yapmaya davet etti...
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’na Son 30 Gün
Dünyanın en büyük spor organizasyonu olan olimpiyatlar için geri sayım sürüyor.
“İşte 82. haftanın armağan kazanan şanslı cosmoturk okurları...”
“Sanat Terapisi Demans Riskini Azaltıyor!”
“ClarinsMen ve Bitkilerin Dili!”
“Bu Hafta Hangi Filmler Vizyona Giriyor?”
“Kredi ve kredi kartı borçlularına müjde”
“Doğalgaz Faturalarını Bu Önlemlerle Düşürebilirsiniz”
“World Press Photo 2005 sergisi İstanbul’da”
REKLAM
reklam@cosmoturk.com
İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com
TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32