>

DİĞER HABERLER

İhmal edilebilir mi kardeşler?

"Ben çok geç yaşta kardeş sahibi oldum. 21 yaşımda annem doğum yaparken kapıda heyecanla bekliyor, bir ileri bir geri yürüyordum. " Mürsel Sezen'in yeni yazısı...
 
   
 
 
     
İhmal edilebilir mi kardeşler?

Ben çok geç yaşta kardeş sahibi oldum.
21 yaşımda annem doğum yaparken kapıda heyecanla bekliyor, bir ileri bir geri yürüyordum.
Kadının biri yanıma yaklaşıp sordu;
“Ablanız mı doğuruyor?”
“Hayır annem” diyebildim şaşkın ve gergin.
Kocaman bir kahkaha attı.
“Bu da güzel” deyip uzaklaştı yanımdan.
Sabahın sekiz buçuğuydu ve içeriden kanlar içinde, ağlamaktan mı, doğumdan mı bilmem morarmış bir bebek çıkardılar. Buruş kırış bir şeydi ilk gördüğümde...

İki saat sonra odaya getirdiler.
Yıkanmış, giydirilmiş, çığlıkları kesilmiş. Yorgun argın yatıyordu hemşirenin kucağında.
Anne-babasından önce ben aldım kucağıma. Uzun uzun yüzünü inceledim, kokladım. Bu minik yaratık bundan sonra ömür boyu kardeşim olacak, kardeşim kalacaktı.
O güne kadar hiçbir çocukla yakınlık kurmamıştım.
Çünkü ne kardeşim vardı, ne çevremde bir akraba, ne de bir komşu çocuğu...
İlk kez bir bebekle zaman geçirecektim, ilk kez bir çocuk girecekti yaşamıma.

Bir ay aynı evde kaldık, sonra ben kendi evime döndüm ama sık sık ziyaretine gidiyordum kardeşimin. Aynı evde yaşamak nasıl olurdu acaba diye düşündüm çok sık.
Kardeşlik –sanki- biraz beraber büyümekti, oyuncakları paylaşmak, sık sık kavga etmek, tüm oyunlara ortak olmak, birbirini itmek kakmak, aynı yemekleri yemek, giysileri bölüşmek, birbirini sinir etmekti belki.
Biz ayrı evlerde olduğumuz için bunları yaşayamadık.
Bir yönüyle kardeşliğimiz eksik kaldı.
Zaten tarihsel bir hata da vardı ortada.
O bana geç kalmıştı, ben ona erken...
Bir insanın nasıl -herşeyi ama herşeyi- öğrendiğini onda gördüm. En basitinden tuvaletini yapmayı, ayakları üzerinde durmayı, burnunu nasıl sileceğini, elektrik düğmesinin nasıl açılıp kapanacağını, ayakkabının nasıl giyileceğini, el çırpmayı, öpmeyi, göz kırpmayı...
Bir insan hayatı boyu ne çok şeyi öğrenmek zorundaydı.

Bunları gördükçe annemin, annelerin ne zor işlerin altından kalktığını gördüm. Onlara hayran kaldım. Feride Çiçekoğlu; “Çocuğun olduğunda beyninin yarısını kaybediyorsun” demişti bir gün. “O yarı artık çocuğuna ait oluyor, ömür boyu.” Ürkütücü bir tanımlamaydı benim için, daha 19 yaşındaydım ve beynimin yarısını feda etmeye hiç niyetim yoktu.
Oysa tüm anneler şöyle diyordu; “O hayatıma girdikten sonra her şey çok değişti. Zor ama iyi ki çocuğum olmuş. Çocuk bambaşka bir sevgi.”

Kardeşimin büyüme süreci çok sancılı oldu. Hiperaktifti ve ona enerjim ancak bir iki saat yetiyordu, çok yoruyordu beni. Büyüdükçe sakinleşti, hırçınlığı gitti, şimdi onunla zaman geçirmek daha keyifli.
Onunla geçirdiğim zamanlar hiç yetmiyor. Hep daha fazla zaman bulabilmek istiyorum onun için fakat iş, ev, özel hayat, zorunluluklar vs. derken bu zaman güdük bir şey kalıyor. Belki haftada bir gün, bazen birkaç saat.
Bu yüzden hayatımda ona ayırabildiğim zamanı mümkün olduğunca nitelikli değerlendirmek istiyorum.
Voleybol oynuyoruz, birlikte belirlediğimiz konular üzerine öyküler yazıyoruz, seramik hamurundan hayvanat bahçeleri kuruyoruz, artık upwords’te beni yenebiliyor.
Şimdi de yoga VCD’lerime taktı. Beni ne zaman görse “Abla hadi yoga yapalım” diyor.
Bugünlerde bol bol yoga yapıyoruz.
Keşke ona ayıracak daha çok vaktim olsa!

Mürsel Sezen
msezen@boyut.com.tr






Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
cosmoturk önerisi
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU
Anket
Aşk mı, Para mı?
Aşk
Para
>