Göbekli kahramanlar zamanı
"Lopez bir kez daha zengin kocaya varan fakir ve gururlu genç kız rolünde. Ancak bu kez bir fark var; damadın annesi!" Talip Ertürk haftanın filmlerini yorumluyor...
XXX 2
Aksiyon sinemasının uzun zamandır ihtiyaç duyduğu kahraman Vin Diesel, oyunu kuralına göre oynamayı kabul etmeyip devam filmlerine burun kıvırınca ortalık eski rapçi Ice Cube kaldı. 2002 yılında izlediğimiz ilk XXX, heyecan katsayısı hayli yüksek, Vin Diesel ve Asia Argento gibi iki başrol oyuncusu sayesinde rahatça izlenen orta karar bir aksiyon denemesiydi. Herhay, seyirci bu filme bayıldı ve gişeye bıraktıkları milyon dolarlar bugün bir devam filmi olarak karşımıza geliyor. Bu fimde öğreniyoruz ki, ilk filmde Prag’da örgütlenmiş acımasız bir örgütü içten fethetmeye girişen kahramanımız başka bir görevde öldürülmüş. Çarklar dönüyor ve Ajan Gibbons, yeni XXX olma onurunu eski öğrencilerinden birine veriyor. Darius Stone adındaki bu sevimsiz asker, Gibbons tarafından 9 yıldır kaldığı hapishaneden kaçırılıyor ve yeni görevi için baştan aşağı donatılıyor. Tehlike bu kez Amerika’nın tam kalbinde, Savunma Bakanı Başkan’ı öldürmek üzere zekice (!) bir plan hazırlamış ve bu plana mani olabilecek tek kişi de, evet doğru tahmin ettiniz, adamımız Darius Stone... Yapımcılar XXX 2’yi çekerken yeni bir aksiyon yıldızı yaratma amacı gütmüşlerse, adaylarını seçerken fena halde çuvallamışlar. Ice Cube, kısa sinema kariyerinde komedi ağırlıklı rollerle karşımıza çıkmıştı bugüne dek. Şimdi onu sağa sola ateş edip kol bacak kırarken görmek, gözümüzü de okşamıyor açıkçası. Yönetmen Lee Tamahori, hızlı kesmeler ve yarım saniyelik planlarla oyuncusunun bir takım beceriksizliklerini saklama uğraşına girse de, görünen köy kılavuz istemiyor; Ice Cube göbekli ve sempatik bir adam. Sorunları yumrukları ile değil diyalog kullanarak çözmeye daha meyilli duruyor. Aktörün filme en büyük katkısı, genelde yerlerde sürünen yapay mizahı bir parça ilgi çekici hale getirmek olmuş. XXX 2, mecburiyetten çekilmiş gibi duran, olsa da olur olmasa daha hayırlı olur, kabilinden bir film. İnsanın Samuel L. Jackson ve Willem Dafoe’ye ‘üç kuruş için değer miydi’ diye sorası geliyor...
Vay Kaynanam Vay / Monster-in-Law
Jennifer Lopez daha önce "Enough/Yeter"de kendine zengin bir koca bulmuş ve sonuç felaket olmuştu. Lopez bir kez daha zengin kocaya varan fakir ve gururlu genç kız rolünde. Ancak bu kez bir fark var; damadın annesi! Bir televizyon yıldızı olan kaynana, oğlunun geçici işlerde çalışan bu kenar mahalle dilberi ile evlenmesine razı gelmiyor ve şenlik başlıyor... En son, 1990 yılında Robert De Niro ile birlikte Stanley & Iris'te kamera karşısına geçen, bir zamanların ışıldayan yıldızı Jane Fonda'nın 15 yıl sonra sinemaya dönüşünü müjdeleyen bu film, Hollywood tarzı yüzeysel bir eğlencelik. Ama hedefini vuruyor ve seyircinin eğlenceli vakit geçirmesini sağlıyor. Başarıda aslan payı, 15 yılın acısını çıkarırcasına iyi oynayan Jane Fonda'nın. Fonda başta Jennifer Lopez olmak üzere karşısındaki herkesi ezip geçiyor. Filmin bir başka dikkat çekici oyuncusu ise Fonda'nın asistanı rolündeki Wanda Sykes...
3 Sıradışı
Uzakdoğu sinemasının hali malum. O bölgedeki gelişmelerden daha fazla dem vurmanın maansı yok gibi bir şey. Her ay muhakkak bir Kore, Japonya yahut Çin filmini ülkemizde vizyonda görmek alıştığımız bir durum artık. Üç Sıradışı da bir nevi güzelleme bir nevi ufak çaplı yıldızlar karması olarak çıkıyor karşımıza. Zira her ne denli başka türlü türlü meziyetleri olsa da, Uzakdoğu sinemasının en iyi başardığı şey ilgi çekici gerilim filmleri üretmektir hepimizin bildiği üzere. İşte bu meziyetin üç usta ismi bu filmde yanyaan geliyor hep birlikte gerdan kırıp döktürüyorlar desek yeri. Haliyle film, gerilim sinemasının müdavimlerinin kaçırmaması gereken bir hüviyette...
İlk filmimiz Mantı adıyla vaka buluyor. Filmin yönetmni ise üçlü içersinde nispeten daha az tanınmış bir isim olan Çinli yönetmen Fruit Chan. Filmin izleyenleri gerilimlerden egrilimlere sürükleyen öyküsü ise genç kalmaya çalışan eski bir sktris ile lgili. Zengin bir kocası ve mazide kalmış bir şöhreti olan orta yaş buharınındaki bir kadın olarak Quing, oldukça mutsuzdur. Gençliğin sırrını ise Mei adlı bir matı ustasının mantılarında bulacağını düşünmektedir. Ancak mantıların muhteviyatı korkunç bir gerçeği saklamaktadır. Bu iç kaldırıcı başlangıç sonrasında son olarak Oldboy ile dünyayı ayağa kaldıran Kore Sineması'nın yıldızı Chan Wook Park imzalı Kes ile müşerref oluyoruz. Kes, neredeyse tamamı tek bir mekanda geçen ve sinirleri zorlayan bir yapım. Eski bir figüranı tarafından rehin alınan genç korku filmi yönetmeni Ryu'nun öyküsün yer veren film, mizahi unsurlar da barındırıyor. Park'ın bu zor filmi sonrasında ise Takeshi Miike'nin nispeten daha sakin filmi Kutu geliyor karşımıza. Çocukken yaşadığı büyük bir trajediyi unutamayan Kyoko, kendi dünyasında yaşayan ve ölümüne sebep olduğu kardeşinin kabuslarından kurtulamayan bir roman yazarıdır. Günün birinde tüm bunlarla yüzleşmeye cesaret eder..
Madagascar
Bilgisayar teknolojisinin gelişmesiyle son zamanlarda animasyon film sayısındaki artışı görmemek mümkün değil. "Madagaskar" seslendirme kadrosunda Ben Stiller, Chris Rock gibi ünlü isimleri bir araya getiriyor.
New York Central Park hayvanat bahçesindeki kent ormanının kralı hiç kuşkusuz Alex adlı aslandır. En iyi arkadaşları Zebra Marty, Zürafa Melman ve Su Aygırı Gloria ile beraber mutlu ve huzurlu bir yaşamı vardır. Gerçi hayvanat bahçesinin eşsiz manzarası içinde esaret altındadırlar ama en azından lezzetli yemekler yedikleri için bu durumu görmezden gelirler.
Dört kafadar arasında en meraklısı Zebra Marty'dir. Hayvanat bahçesi dışında nasıl bir dünya olduğunu; neleri kaçırdığını merak etmektedir. Günün birinde merakına yenik düşer ve penguenlerin yardımıyla hayvanat bahçesinden firar eder. Esas niyeti sabah olmadan geri dönmektir.
Alex, Melman ve Gloria onun kaçtığını ancak geceyarısı fark ederler. Arkadaşları için endişe içindedirler. Böyle bir durum karşısında yapılabilecek tek hareketin hayvanat bahçesinin dışına çıkmak ve Marty'i bulup geri getirmek olduğuna karar verirler.
New York gibi büyük bir metropolün caddelerinde bir aslan, bir zürafa ve bir su aygırının dolaşması, metroya binip yolculuk yapması dikkati çekmeyecek gibi değildir. Sonunda Marty'i Grand Central tren garında bulmayı başarırlar. Ancak hayvanat bahçesi yönüne giden son treni kaçırınca birtakım esrarengiz kişilerin eline geçerler. Yakalanıp kafeslere kapatılan dört kahramanımız soluğu Afrika'ya giden bir gemide alırlar. Onlar için bilinmeyene yolculuk başlamıştır. Üçkağıtçı penguenlerin gemiye sabotoj yaparak batırmasının ardından Alex, Marty, Melman ve Gloria kendilerini egzotik ada Madagaskar sahillerinde bulur. New York'ta doğup büyümüş kahramanlarımız için artık vahşi ortamda hayatta kalma mücadelesi başlamıştır. Bundan sonrasında "ormanda yaşamak" deyiminin gerçek anlamını tüm çıplaklığıyla keşfedeceklerdir.
Talip Ertürk
terturk@gazetevatan.com
DİĞER HABERLER
Annelerini Dinleyen Genç Kadınlar Riskten Kaçıp Nakite Sarılıyor Yatırım Yapmıyor
Genç girişimci kadınları riskten kaçmadan yatırım yapmaya davet etti...
Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’na Son 30 Gün
Dünyanın en büyük spor organizasyonu olan olimpiyatlar için geri sayım sürüyor.
“Moda Devi Guccı De CPI’a Geliyor!”
“Gebelikte hastalıklara dikkat!”
“Flufié Bu Kış da İçinizi Isıtsın!”
“Nike ile Kapalı Çarşı’da Koşulmazı Koşmaya Hazır Mısın?”
“Şehirdeki En Yeni Alışveriş Trendi “Blogger Bazaar””
“Youtube’da Video İzlerken Tuzağa Düşmeyin”
“Ünlü Modacı Serdar Uzuntaş’tan Milano Erkek Moda Haftası İçin Zamansız Bir İlhamın Yeni Bir Yorumu”
REKLAM
reklam@cosmoturk.com
İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com
TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32