Gitmek mi zor kalmak mı?
"Gitmeli miyim yoksa kalmalı mı?" Bir erkeği ya da kadını terk etmenin önemli kuralları da zaten burada devreye giriyor. İşte karar vermenin yolları…
Arkasını dönüp yürümeye başladığında, kadın artık söyleyecek sözü kalmadığını düşündü. Oturduğu yerde kelimelerin boğazında düğümlendiğini hissetti. Çantasını alarak ayağa kalktı. Sevdiği adamla birlikte üç yılını geçirdiği eve son kez baktı. Kapıyı kapattığında artık kendisi için yepyeni bir dünyanın kapılarının açıldığını hissetti. Kendi kendine söz verdi, artık ağlamayacaktı...
Bazılarınız için belki fazla dramatik... Böylesi senaryolar filmlerde, romanlarda ya da tiyatro oyunlarında yaşanıyor, gerçek hayatta değil. Çünkü bir ilişkide hiçbir şey; "Gitmeli miyim yoksa kalmalı mı?" sorusunun yanıtını vermekten daha zor değil. Bunun belirli bir reçetesi, kuralı ya da yazılı kanunu yok. Terk etmenin veya her şeye sil baştan başlamanın temel bir motifi de bulunmuyor. Hatta birçoğumuz için ilişkiyi yüzlerce kez sorgulamamıza neden olan çocuklar bile ilişkiyi bitirmek ya da kaldığı yerden devam ettirmek konusunda tam olarak belirleyici olamıyor. Çünkü çoğu zaman yeniden kurduğumuz hayata onları da dahil etmek çok daha akıllıca bir hareket sayılabiliyor.
Ayrılık, yalnızlık korkusunu yenmenin bir yolu "Gitmek mi, kalmak mi?” sorusunu kendimize defalarca soruyoruz. Ama cevabını çoğunlukla karşılaştığımız herhangi bir olayla veriyoruz. Bu belki bir tartışma, yaralayıcı bir söz, bedensel bir kabalık, keşfedilmiş bir aldatma ya da alkolün getirdiği bir öfke olabiliyor. Ve birçoğumuz bu tür davranışlara genellikle çok kadınca tepkiler veriyoruz. Sanki böylesi haksızlıklar bizim başımıza asla gelmezmiş gibi düşünüyoruz. Aslında ortaya koyduğumuz öfkemizi o zamana dek açığa çıkmamış kişilik haklarımızın da ilk sinyalleri olarak algılamak mümkün. Bizi çaresiz boyun eğmelerden, ardında çoğunlukla yalnız kalma korkusunu barındıran itaatkar köle ruhundan koruyor.
Kadınların sahip olduğu meslekleri ise onları bir erkeğe gereksinim duymadan da hayatlarına devam etmelerini sağlayan bir nevi gelecek garantisi. Dolayısıyla bu kadınsı refleks yardıma ihtiyaç duyduğumuzda bizi bir ağ gibi sarıyor.
Örneğin, hayatımızdaki erkek tarafından aldatıldığımızı öğrendiğimizde en yakınımızdakilerin önerisi, onu derhal terk etmemiz gerektiği oluyor. Ama onun bizim yaşadığımız koşullan tam olarak bilmesi mümkün değil. Çünkü bir ilişkinin boyutlarını onu yaşayan iki kişi dışındakilerin gerçekten tasavvur etmesi imkansız.
Örneğin anneniz, eşinizin sizi azarladığını öğrendi. Zaten ondan çok da hoşlanmıyordu. Eşinizle ilişkiniz konusunda ciddi bir konuşma yaptı ve bu konuşma tatsız bir tartışma boyutuna yükseldi. Bu tatsızlık gitmeniz için bir neden mi? Bu soruyu "evet" olarak cevaplandırmak size ne hissettiriyor?
Bir dönem var olmuş "öteki kadın"dan dolayı zedelenmiş başka bir ilişkiye bakalım şimdi de...
Aylar boyunca farkında olmadan üçlü bir beraberlik sürdürmüş, her anlamda aldatılmışsınız. Bu, gitmeniz için bir neden mi? "Çek git ve kendine bir başkasını bul", kendinizi rahatlatmak adına vereceğiniz ilk reaksiyon olabilir. Oysa uzun zamandan beri eşinizle cinsel anlamda sorunlar yaşadığınız, onu sevdiğinizi bir kez olsun söylemediğiniz, geceleri onu bir öpücükle ödüllendirmediğiniz varsayımlarına ne demeli? Siz, her şeye rağmen ilişkinizi bitirme taraftayken, eşinizin sizi hala çok sevdiğini söylemesi ve diğer kadınla yaşadığının aslında sadece bir istisnadan ibaret olduğunu itiraf et¬mesi, üzüntüsünün ve pişmanlığının göstergesi aslında.
İstisnai durumlar, çoğu zaman gitmek için önemli bir neden sayılmayabilir. "Çünkü burada önemli olan geçmişte yaşananlar değil, gelecekte yaşanacak olanların değer taşıması" diyor uzmanlar.
Başka bir ilişkiye göz atalım şimdi. Görünürde diğerleri kadar trajik boyutta değil. Aksine ortada üzerinde konuşulmayan ama artık eziyete dönüşmüş sıradan bir ilişki söz konusu. Kavgasız, iletişimsiz ve zerre sevgisiz. Erkek ilgisini tamamen işine, annesine ya da çocuklara odak1amış. Eşinin verdiği kilolar ya da yeni saç şeklinin farkında bile değil. Zaten kadın da kocasının her yılbaşı aldığı kokusunu beğenmediği parfümlere aldırmıyor. Unutulan doğum günleri ve giderek artan iş toplantıları... Gitmek için bir neden mi?
Aşkın dinamiklere ihtiyacı var
Hayatınıza yeni bir yön verirken attığımız büyük adımlar bazen sağlığımızı olumlu da etkileyebiliyor. Ancak bir ilişkinin vücut ve akıl sağlığı için temelde ne kadar önemli olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor. Yapılan yeni araştırmalar, ilişkilerini uyumlu ya da mutlu olarak tanımlamayan kişilerin yalnız yaşayanlardan daha sağlıklı olduklarını ortaya koyuyor. Kısacası, hayatınızın her anlamda daha hareketli geçmesi yaptığımız seçimlere bağlı.
Peki ne zaman gitmeli? İnsanoğlu doğduğunda ne kadar yumuşak ve hareketliyse öldüğünde o kadar sert ve katı oluyor. Otlar ve ağaçlar günışığında narin ve esnekken, öldüklerinde kuruyor ve cılızlaşıyorlar. Aynı şey ilişki için de geçerli. Onu harekete geçiren bir şeyler yoksa o zaman terk etmenin zamanı gelmiş demektir.
Eğer iki kişinin de elinden oldukları yerde durmaktan başka bir şey gelmiyorsa, hareket etmeleri de mümkün olmaz. Onu hayata döndürmek için güce, sağlam sinirlere ve ortak yaşama sevincine sahip olmak gerekiyor. İlişkiyi harekete geçirmek için yapılması gerekense öncelikle rolleri değiştirmek. Diğerinin rolüne tıpkı başkasının elbiselerini giyer gibi adapte olmak. Üstelik bu değişim çoğu zaman içimizdekileri ortaya çıkarmak için de iyi bir fırsat.
Ve işte ilişkinin atlanmaması gereken önemli ayrıntılarından biri daha; taraflardan biri başkasına aşık olup gitmek istediğinde, bırakın gitsin. Kurduğu düşler için onu suçlayamazsınız. İlişkide birini ya da diğerini gitmeye zorlayan duyguların başında sonsuz özgürlük geliyor. Çünkü her birliktelik bağlanmayı, her bağ da sınırlamaları beraberinde getiriyor. Aşk ise bu sınırları bilmekten geçiyor.
Bazılarınız için belki fazla dramatik... Böylesi senaryolar filmlerde, romanlarda ya da tiyatro oyunlarında yaşanıyor, gerçek hayatta değil. Çünkü bir ilişkide hiçbir şey; "Gitmeli miyim yoksa kalmalı mı?" sorusunun yanıtını vermekten daha zor değil. Bunun belirli bir reçetesi, kuralı ya da yazılı kanunu yok. Terk etmenin veya her şeye sil baştan başlamanın temel bir motifi de bulunmuyor. Hatta birçoğumuz için ilişkiyi yüzlerce kez sorgulamamıza neden olan çocuklar bile ilişkiyi bitirmek ya da kaldığı yerden devam ettirmek konusunda tam olarak belirleyici olamıyor. Çünkü çoğu zaman yeniden kurduğumuz hayata onları da dahil etmek çok daha akıllıca bir hareket sayılabiliyor.
Ayrılık, yalnızlık korkusunu yenmenin bir yolu "Gitmek mi, kalmak mi?” sorusunu kendimize defalarca soruyoruz. Ama cevabını çoğunlukla karşılaştığımız herhangi bir olayla veriyoruz. Bu belki bir tartışma, yaralayıcı bir söz, bedensel bir kabalık, keşfedilmiş bir aldatma ya da alkolün getirdiği bir öfke olabiliyor. Ve birçoğumuz bu tür davranışlara genellikle çok kadınca tepkiler veriyoruz. Sanki böylesi haksızlıklar bizim başımıza asla gelmezmiş gibi düşünüyoruz. Aslında ortaya koyduğumuz öfkemizi o zamana dek açığa çıkmamış kişilik haklarımızın da ilk sinyalleri olarak algılamak mümkün. Bizi çaresiz boyun eğmelerden, ardında çoğunlukla yalnız kalma korkusunu barındıran itaatkar köle ruhundan koruyor.
Kadınların sahip olduğu meslekleri ise onları bir erkeğe gereksinim duymadan da hayatlarına devam etmelerini sağlayan bir nevi gelecek garantisi. Dolayısıyla bu kadınsı refleks yardıma ihtiyaç duyduğumuzda bizi bir ağ gibi sarıyor.
Örneğin, hayatımızdaki erkek tarafından aldatıldığımızı öğrendiğimizde en yakınımızdakilerin önerisi, onu derhal terk etmemiz gerektiği oluyor. Ama onun bizim yaşadığımız koşullan tam olarak bilmesi mümkün değil. Çünkü bir ilişkinin boyutlarını onu yaşayan iki kişi dışındakilerin gerçekten tasavvur etmesi imkansız.
Örneğin anneniz, eşinizin sizi azarladığını öğrendi. Zaten ondan çok da hoşlanmıyordu. Eşinizle ilişkiniz konusunda ciddi bir konuşma yaptı ve bu konuşma tatsız bir tartışma boyutuna yükseldi. Bu tatsızlık gitmeniz için bir neden mi? Bu soruyu "evet" olarak cevaplandırmak size ne hissettiriyor?
Bir dönem var olmuş "öteki kadın"dan dolayı zedelenmiş başka bir ilişkiye bakalım şimdi de...
Aylar boyunca farkında olmadan üçlü bir beraberlik sürdürmüş, her anlamda aldatılmışsınız. Bu, gitmeniz için bir neden mi? "Çek git ve kendine bir başkasını bul", kendinizi rahatlatmak adına vereceğiniz ilk reaksiyon olabilir. Oysa uzun zamandan beri eşinizle cinsel anlamda sorunlar yaşadığınız, onu sevdiğinizi bir kez olsun söylemediğiniz, geceleri onu bir öpücükle ödüllendirmediğiniz varsayımlarına ne demeli? Siz, her şeye rağmen ilişkinizi bitirme taraftayken, eşinizin sizi hala çok sevdiğini söylemesi ve diğer kadınla yaşadığının aslında sadece bir istisnadan ibaret olduğunu itiraf et¬mesi, üzüntüsünün ve pişmanlığının göstergesi aslında.
İstisnai durumlar, çoğu zaman gitmek için önemli bir neden sayılmayabilir. "Çünkü burada önemli olan geçmişte yaşananlar değil, gelecekte yaşanacak olanların değer taşıması" diyor uzmanlar.
Başka bir ilişkiye göz atalım şimdi. Görünürde diğerleri kadar trajik boyutta değil. Aksine ortada üzerinde konuşulmayan ama artık eziyete dönüşmüş sıradan bir ilişki söz konusu. Kavgasız, iletişimsiz ve zerre sevgisiz. Erkek ilgisini tamamen işine, annesine ya da çocuklara odak1amış. Eşinin verdiği kilolar ya da yeni saç şeklinin farkında bile değil. Zaten kadın da kocasının her yılbaşı aldığı kokusunu beğenmediği parfümlere aldırmıyor. Unutulan doğum günleri ve giderek artan iş toplantıları... Gitmek için bir neden mi?
Aşkın dinamiklere ihtiyacı var
Hayatınıza yeni bir yön verirken attığımız büyük adımlar bazen sağlığımızı olumlu da etkileyebiliyor. Ancak bir ilişkinin vücut ve akıl sağlığı için temelde ne kadar önemli olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor. Yapılan yeni araştırmalar, ilişkilerini uyumlu ya da mutlu olarak tanımlamayan kişilerin yalnız yaşayanlardan daha sağlıklı olduklarını ortaya koyuyor. Kısacası, hayatınızın her anlamda daha hareketli geçmesi yaptığımız seçimlere bağlı.
Peki ne zaman gitmeli? İnsanoğlu doğduğunda ne kadar yumuşak ve hareketliyse öldüğünde o kadar sert ve katı oluyor. Otlar ve ağaçlar günışığında narin ve esnekken, öldüklerinde kuruyor ve cılızlaşıyorlar. Aynı şey ilişki için de geçerli. Onu harekete geçiren bir şeyler yoksa o zaman terk etmenin zamanı gelmiş demektir.
Eğer iki kişinin de elinden oldukları yerde durmaktan başka bir şey gelmiyorsa, hareket etmeleri de mümkün olmaz. Onu hayata döndürmek için güce, sağlam sinirlere ve ortak yaşama sevincine sahip olmak gerekiyor. İlişkiyi harekete geçirmek için yapılması gerekense öncelikle rolleri değiştirmek. Diğerinin rolüne tıpkı başkasının elbiselerini giyer gibi adapte olmak. Üstelik bu değişim çoğu zaman içimizdekileri ortaya çıkarmak için de iyi bir fırsat.
Ve işte ilişkinin atlanmaması gereken önemli ayrıntılarından biri daha; taraflardan biri başkasına aşık olup gitmek istediğinde, bırakın gitsin. Kurduğu düşler için onu suçlayamazsınız. İlişkide birini ya da diğerini gitmeye zorlayan duyguların başında sonsuz özgürlük geliyor. Çünkü her birliktelik bağlanmayı, her bağ da sınırlamaları beraberinde getiriyor. Aşk ise bu sınırları bilmekten geçiyor.
“Tolga Örnek DVD Koleksiyonu ”
“Partnerinizle cinselliği konuşun”
““Türk Dizilerinde Yozlaşma Var””
OUTLET CENTER ADRESLERİ
MODA TASARIMCILARI
MAĞAZA ADRES VE TELEFONLARI
DEKORASYON FİRMALARI
AKSESUAR VE TAKI TASARIMCILARI
DOĞUM FOTOĞRAFÇILARI
BUTİKLER
AYAKKABI VE ÇANTA MAĞAZALARI
İKİNCİ EL GİYSİ MAĞAZALARI
GECE HAYATI VE EĞLENCE MEKANLARI
POPÜLER MEKANLAR (RESTAURANTLAR)
DİYETİSYENLER
SAÇ TASARIMI VE KUAFÖR SALONLARI
YOGA MERKEZLERİ
SPA MERKEZLERİ
ANAOKULU VE KREŞ REHBERİ
MODA İKONU MAĞAZALAR
DİĞER ADRESLER
REKLAM
reklam@cosmoturk.com
İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com
TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32