İş çok, yaşamaya vakit yok
Hayatta belki birçok yol var. Ya dengeli bir yaşam seçip terazimizi elden bırakmayacağız ya da iniş çıkışlarla uçlarda olacağız.
Yaşamaya vakit yok
Özellikle iş yaşam dengesi denildiğinde akan sular duruyor. Ve birçoğumuz sık sık bu dengeyi yitiriyoruz. Nasıl gidiyor diye sorulduğunda hep aynı cevabı veriyoruz: “İş çok, yani yaşamaya vakit yok“. Ne kadar dikkatli olursak olalım zaman zaman yaşamımızdaki dengelerin bozulması normal aslında. Dış etkenler, bizim dışımızda gelişen olaylar ya da kendi içimizde yaşadığımız problemler buna sebep olabilir. Ama önemli olan, ipin ucunu kaçırmamak belki de. Çünkü daha sonra bozulan bu dengeleri düzeltmek için çok daha fazla çaba ve enerjiye ihtiyaç duyuyoruz.
Ve dengeler de aslında çok kolay bozuluyor.
Her şeyi yerli yerine oturttuk derken yeni kararlar almamız, yeni girişimlerde bulunmamız gerekiyor. Sonra bir bakmışız yine alt üst olmuş hayatımız. Örneğin, bir ara görüşelim dediğimiz kişilerin sayısı her geçen gün artmış ama daha hiçbiriyle buluşamamışız. Üç öğünü de şirket civarında ya da bizzat ofis içinde yemeye başlamışız ve bir de tabii uyku saatlerimiz gittikçe azalmış, kuş gibi kalmış. Bıkkınlık ve geçmek bilmeyen bir yorgunluk hali peşimizi bırakmamış. Biz her şeyi kendimize stres eder, mide krampları çeker olmuşuz. Baş ağrıları, halsizlik ve güçsüz düşen vücudumuzun verdiği daha birçok tepki… Çay, sigara, kola ve kahve ilacımız olmuş. Üstelik biz artık doktora daha sık gider olmuşuz. Kimi zaman onlar bir problem bulamamışlar, vitamin verip geçiştirmişler ama şikâyetlerimiz azalmamış. Bazen istirahat yazmak istemişler, “kullanamam ki”, demişiz.
Yönetecek zamanınız var mı?
Biz güle oynaya okullar okuyup gençliğimize doymamışken, çalışıp para kazanmak istemişiz. Profesyonel hayata adım atarken aklımızdan geçirmediğimiz nice şeye tanık olmuşuz. Hobilerimizi unutmuş, dünyevi zevklerimizi rafa kaldırmışız. Sonra gazetelerin hafta sonu ilavelerinde stresin bedenimiz üzerindeki etkilerini, iş yaşam dengesini, hobileriyle mutlu insanların biyografilerini okumaya başlamışız. Ve bu hikâye böyle süregitmiş. Ya da belki bunların hiç birine izin vermemişiz, biz dengeyi korumuşuz. Öyle ise ne mutlu bize.
İş yaşam dengesi denilince ilk akla gelen konu, zaman yönetimi.
Bazen yönetebileceğimiz kadar zaman bile kalmıyor bize. Bazense o kadar geniş tutuyoruz ki zamanları, ne işimizi ne kendimizi yeterince iyi yaşayamıyoruz. İş yerinde gün boyu aylaklık edip mesaiye kalmak gibi bir saçmalık yapmak da var mesela. Ya da fazla mükemmeliyetçilik adına gereksiz noktalara takılıp kalıp vakit kaybederek kendinden zaman çalmak da var. Ama iyi yaşamak için çalıştığımız düşünülürse, çalışmak uğruna yaşamaya vakit ayırmamak başlı başına bir çelişki oluşturuyor.
Fırsat yarat, çaba harca, gerektiği kadar fedakarlık yap
Diğer yandan kendine ve yaşamaya yeterince vakit ayırmak nedir, bunu da sormak gerekir. Televizyon karşısında geçirdiğimiz saatler mi? Ailemize ve çocuklarımıza ayırdığımız zaman mı? Kendi özel işlerimizi rahatlıkla takip edip yorgunluğumuzu atacak kadar dinlenebilmek mi? Tatile çıkabilmek mi? Ya da dostlarımızla birlikte geçireceğimiz bir zaman dilimi için plan yapabilme lüksü mü?
Herkesin hayattan beklentisi nasıl farklıysa, bu sorunun cevabı da değişiyor herkes için. Kimimiz için akşam belli bir saatte çıkmaktır bunun yolu, kimimiz içinse vücut saatini yaşam koşullarına uydurmaktır. Ama çoğu zaman sabah 9 akşam 6 bir işten daha fazlası gerekir gerçekten yaşamak için. Hayatta önceliklerinin belli olması ve o önceliklerden taviz vermemek gerekir. Fırsat yaratmak, çaba harcamak ve gerektiği ölçüde fedakârlık yapabilmek gerekir.
Hani bazen iş çıkışı pestil gibi evin yolunu tutuyoruz ya, içimizden gelmiyor hiçbir şey yapmak.
Gerçekten gitmek istiyorsan, sinemaya da gitmek gerek o saatte, uyuyakalma riskini göze alarak. Bir arkadaşın doğum günü varsa gözünde büyümemeli yol. İtalyanca kursuna yazıldıysan üşenmeyip devam etmen gerekir. İş yoğunluğu, ilk fırsatta spor salonunun kapısından çıkıp arkana bakmadan kaçmak için bir bahane olmamalı. Biz bazen bahanelere sarılıp içimize çekiliyoruz çünkü. Sonra da şikâyet ediyoruz.
Hayatı ıskalamamak için
Bu dengede işi seçmek de mümkün tabii. İşin yaşam olması adını verdiğimiz bu durumda öncelikler hep iş ve kariyer yönünde olabiliyor. Bu da kendi içinde çok fazla gerekçe barındırabilen haklı bir seçim ve iş ortamında paylaşılanlar, çalışma koşulları, maddi manevi faydalar ve kişisel hedefler bu seçimde önemli rol oynuyor. Üstelik bu, işinden zevk almak, çalışmaktan, yeni bir şeyler üretmek ve keşfetmekten mutlu olmak anlamında da geliyor. Mutlu bir yaşam sürmek için çalıştığımız düşünülürse enerjisini üreterek katlamak ve çalışırken mutlu olmak da başlı başına bir başarı aslında. Sevdiği işi yapmak denilebilir belki buna. Ya da yaşamın gerçekleri ile yüzleşip oyunun kurallarını öğrenmek.
İster yaşama yakın durmak, ister kariyerde adım adım ilerlemek olsun, hangi yolu seçersek seçelim bu, bizim seçimimiz olmalı aslında.
Yaşamımızı nasıl sürdüreceğimizi, kendi önceliklerimize ve hedeflerimize göre belirlememiz gerek. Bu sorumluluğu alıp gerekli dengeleri kendi içimizde sağladığımız sürece hayatı ıskalama ihtimalimiz de yok. Yeter ki hayatı kendi doğrularımızla kendimizce yaşamaya niyetli olalım. Çünkü o zaman dengeleri şaşırıp tökezlesek bile yeniden ayağa kalkacak gücümüz olacak. Ve iş yaşam dengesinde boynu bükük gaziler olarak dolaşmayacağız sokaklarda.
DİĞER HABERLER
Stres Kıyamet Harcamasına (Doom Spending) Yol Açıyor
Gereksiz alışveriş, geçici olarak iyi hissetmek için yapılıyor….
“Yaz Aylarında Klima Çarpmasına ve Mikrobuna Dikkat!”
“Terminalde filizlenen aşk...”
“Beyninizi Verimli Çalıştırın!”
“Süperstar Sold Out Konserlerine Devam Ediyor!”
“Tommy Hilfiger 2015 İlkbahar Global Reklam Kampanyasını Tanıttı”
REKLAM
reklam@cosmoturk.com
İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com
TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32